"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Nefis (ene) ve tabiat arasındaki benzerlik

Şeyma TÜRKAN
29 Haziran 2016, Çarşamba
Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin 18. Söz’de nefisperestlik ve tabiatperestliği aynı bağlamda ele alındığını görmekteyiz.

Zira tabiat ve nefsi; küfür ve şirk fikirlerine deruhte eden felsefî akımlar, özellikle her şeyi sebeb-sonuç ilişkisiyle izah etmeye çalışan determinist felsefeciler tarafından bu konular iman hakikatlerinin önünde birer engebe oluşturmaktadır . Yani esasen nefis (ene) ve tabiat zahiren bir cihetle güzelliği görülemeyen şeylerde; kendilerine isnad edilmesiyle Cenâb-ı Hakk’ın tenzihine vesile olmaları için yaratılmış Allah’ın programları ve eserleridirler. Konuyu daha vazıh ifade etmek gerekirse; eşyanın üzerinde parlayan, her biri esmanın aynası olan bu mahlûkat aslında üzerinde tevhid ve iman hakikatini saklayan icraatlere birer perde konumundadırlar. Hakikatte her şeyin doğrudan failinin Rabbimiz olduğu hakikatini esbab (sebeb) perdesi dediğimiz tabiat kanunları üzerindeki özelliklere bakarak da gayet net bir şekilde anlayabilmekteyiz. Çünkü bütün bu tabiat kanunlarının muntazam işleyişinde görülen ilim, irade ve kudret o mahlûkların zatında yoktur. Hiç birisi ne akıl, ne ilim, ne de kudrete sahiptir. Buna rağmen felsefenin menfî yönünü şekillendiren tabiatperestler (determinist) bütün bu işleyişi kendisinden bilip asıl yaratıcılarını tanımama dalâletine düşerek büyük bir küfür karanlığına düşmektedirler. Tabiatın perdesiyle Allah’ın nurunu görmeyenler, her şeye bir uluhiyet vererek onu kendi başlarına musallat ederler. (30. Söz)

Nefis (ene) ve tabiat esasen hayrı kabul etmek şerre merci olmak için yaratılmışlardır. Kabiliyetsizliklerinden hayrı şerre kalb ederler.  Bu durum aynen güneşin ziyasından ısısından ziynetlenen, neş-ü nema bulanlar ile güneşin ısısından, ışığından kokuşan maddelerdeki farka benzer. Gelen nur birinde içerisindeki güzellikleri ortaya çıkarmasına sebep olup etrafına renk saçmasıyla netice bulurken bir diğerinde kabiliyetsizliğinden içerisindeki karanlıkta o nuru saklamasına ve kokuşmasına sebep olmaktadır. Ene (nefis) ve tabiat her ikisi de fail değil masdardır. Münfail ve mahaldirler. Ancak bütün bütün fıtratlarına zıt bir suret giyinmişlerdir. Tabiat daha geniş bir alanda cereyan eden İlâhî bir şeriattır. Tabiatta zahiren cereyan eden “esbab bir perdedir. Çünkü izzet ve azamet öyle ister. Fakat iş gören kudret-i Samedâniyedir.” (Sözler) “Sebep gayet adi, aciz ve ona isnad edilen müsebbeb ise gayet san’atlı ve kıymetli olduğunda, sebebi azleder. Hem müsebbebin gayesi, faidesi dahi, cahil ve camid olan esbabı ortadan atar, bir Sani-i Hakîm’in eline teslim eder.” (Sözler)

23. Lem’a olan Tabiat Risalesi’nde ve 32. Sözün birinci mevkıfında bu konunun derin bir tetkikle incelendiğini görmekteyiz. Keza tabiatta tesir kabiliyeti olmadığı, ancak infial olduğu ve böylece Kader-i İlâhî’nin bir defteri olması ve kudret-i Rabbaniye’nin bir nevi programı olması ve fıtrat kanunlarının bir mecmuası hükmünde olduğu en güzel şekliyle ispat edilmektedir. 

Kâinatta yaratılmış olan bütün mahlûkatı sebepler dairesinde değerlendirerek her şeyi tabiata atfeden ve sebeplere icad kudreti isnad eden tabiatperestler gibi; insanın nefsinde gördüğü güzellikleri kendinden bilmesi ve ona mal etmesi de nefisperestliğin (enaniyetin) bir cihetidir. Yaptığı bu küfran ile insan hem ahmak hem de zalim güruhuna dahil olmaktadır. Oysa insandaki bütün güzel sıfatlar Cenâb-ı Hakk’ın ona verdiği nimetlerden olup, her bir sıfat bir esmaya ayine olarak halk edilmiştir. Bu durumun zıddı düşünüldüğü takdirde üzümün siyah kuru çubuğunun bütün o meyveleri o salkımın hüneri zannetmek gibi ahmakane bir hükümdür. Zira “salkımları o ağaca kendi takmamış başkası (zat-ı Zülcelal) ona takmış”tır. 

Tabiatçılık Kur’ân’ın elmas kılınçları altında parçalandığı gibi enaniyet mikrobu da yine iman hakikatlerinin o bünyede inkişaf etmesiyle yok olur biiznillah.

Şerh çalışmalarınızı mail adresimize gönderebilirsiniz.

[email protected]     

 

Okunma Sayısı: 1726
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı