"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Abdullah olabilmek

Sinan Özden
25 Mart 2018, Pazar
Abdullah, ‘Allah’ın kulu’ manasına gelmektedir. İslâm âleminde en çok kullanılan isimlerden biridir.

Bu isim Peygamber Efendimizinin (asm) mübarek ve şerefli isimlerindendir. Çünkü, Allah’a itaat ve ibadette, kulluk yapmada devamlı ve en ileride olup bütün ömürlerinde Cenâb-ı Hakk’a maddî manevî bütün halatında itaatten ayrılmamıştır. Bununla birlikte malûmunuzdur ki muhterem babasının adı da Abdullah’tır.

Biz Abdullah ismini değil; bu ismin ibraz ettiği mana itibariyle ele alacağız.

Abdullah olmak demiştik. Aslında bütün insanlar bir Abdullahtır. Sonuçta bütün insanların Maliki, Hâlıkı, Rezzak-ı Hakim’i, Şafii Hakiki’si, Mutasarrıf-ı Hakim’i birdir. Bütün insanların tek ve hakikî sahibi Allah’tır. Fakat Abdullah, farklı; Abdullah olmak, çok farklıdır. Misal; aklı, kalbi, ruhu ve vicdanı olan her varlık insandır. Fakat herkes bu isme lâyık mıdır? İşte bu soru, akla şunu getiriyor. İnsan özelliği taşıma ile insan olmak farklı şeylerdir. Amiyane tabirler denir ya “Bu zamanda en mühim mesele ‘insan olmak.’” Aynen bunun gibi Abdullah; yani Allah’ın binbir esmasına mazhar olmak ile Allah’ın o esmalarını üzerimizde küsufa uğratacak bir yaşayış değil de o muazzam esmaların üzerimizde güzel bir surette tezahür etmesini sağlamak -ki bu Abdullah olmak demek olan Allah’a kul olmak- anlamına gelen bu iki ibare de farklıdır. Abdullah, Allah’ın kulu; Abdullah olmak; Allah’a kul olmak demektir. Her akıl ve şuur sahibi (muhakeme yetisi olan varlıklar) insandır; ama herkes bu isme lâyık değildir. Aynen bunun gibi herkes Abdullahtır, ama önemli olan Abdullahça yaşayabilmektir. Peki Abdullahça yaşayabilmenin ölçüsü nedir?

Abdullahça yaşamak diğer kavram ile tanımlarsak Abdullah olmak: Öncelikle insan olduğunun ve diğer bütün yaratılanlardan daha üstün meziyetlere sahip olduğunun şuurunda olunmalıdır. İnsan ismine lâyık tarzda sahip olduğu düşünme mekanizmasını müsbet yöne tevcih ettirerek liyakatlerinin inkişafına medar olabilecek Marifetullah ilmine vasıl olabilmenin yollarını aramak lâzım ve elzemdir. Marifetullah ilmini öğrenmeye muvaffak olabilmek için; azamî ihlâs, azamî sebat ve azamî sadâkatle çaba sarfetmesi gerekir. Bu noktada bize muhkem bir mihmandar olması açısından bu konuya Risale-i Nur perspektifinden bakalım.

“Kat’iyen bil ki: Hilkatin en yüksek gayesi ve fıtratın en yüce neticesi iman-ı billahtır. Ve insaniyetin en âli mertebesi ve beşeriyetin en büyük makamı, iman-ı billah içindeki marifetullahtır. Cin ve insin en parlak saadeti ve en tatlı nimeti, o marifetullah içindeki muhabbetullahtır. Ve ruh-u beşer için en safi en halis sürur ve kalbi insan için en safi sevinç, o muhabbetullah içindeki lezzet-i ruhaniyedir.” (Mektubat, s. 247)

Abdullah olmanın mertebelerinden bahsederek bu mertebelerin her birinin insana katacağı değer ve vereceği tarifsiz huzur ve lezzet anlatılmaktadır. Abdullah olmanın, yani Allah’a kul olmanın insan için ne denli önem arz ettiğini de gözler önüne sermektektedir. Nitekim insan olmak; Abdullah olmakla mümkündür.

“Evet, bütün hakikî saadet ve halis sürur ve şirin nimet ve safi lezzet, elbette marifetullah ve muhabbetullahtadır. Onlar, onsuz olamaz.” (Mektubat)

Abdullah olmak ya da abdipara, abdimakam, abdişöhret, abdimenfaat, abdinisa, abdidünya olmak …

İnsan, Abdullah olunca yani Allah’ı tanıyan ve seven, yalnız O’na kulluk eden, O’na ibadet edip, ondan medet isteyen bir insan olursa; nihayetsiz saadete ve nimete nail olacağı, aksi takdirde Allah’tan gafil olan -haşa-, başka ma’bud edinen bir insan olursa; nihayetsiz evhamlara ve belâlara müptelâ olur. Ve bu insanın akıbetinden şedit bir şekilde korkulur. 

Nev-i beşerin, içinde bulunduğu, faniye, zaile gidecek olan şu keşmekeş dünya hanında eğer kendisinin, bütün matlublarına hakkıyla cevap verebilecek, nihayetsiz acziyetinden, fakriyetinden asıl kudrete istinad edebilecek, nihayetsiz a’danın tehacümüne müptelâ olan şu insanı kurtarabilecek bir melce’ bulamazsa; tabiri caizse, bir çocuğun validesinin vefat etmesinden duyduğu şedit korku ve hüzün gibi elim bir eleme giriftar olacaktır.

Abdullah olmak; kişinin bütün insanlık hüviyetini belirleyen bir durumdur. İnsan ya Allah’a ya da masivaya kul olur. Kişi dilerse Allah’a, dilerse masivaya kulluk eder. Lâkin bilinmelidir ki, Allah dışında edinilen bütün ma’budlar şirktir, kabihtir, kötüdür…

Abdullah olmanın tam zamanı. 

Eğer, aklını kaybetmemiş, kalbi körelmemiş, ruhu ölmemiş ise(k)niz; Abdullah olmak için var gücün(m)üzle çaba sarfedelim vesselâm.

Okunma Sayısı: 2713
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı