"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Renkli kapılar

Sinan Özden
09 Aralık 2018, Pazar
Renkli hayatların, renkli kapıları... Hayatın binbir türlü halini yansıtan, farklı hayatlara desen biçen rengârenk kapılar...

Evet, renkli kapılar, hayatın renkli bir bakıma farklı hayatların yansımasına bir açılışın ilk basamağı yani girişidir. Kimisi kırmızı renktedir, kimisi mavi. Kimisinin boyası akmış tamire ihtiyacı vardır; kimisinin boyası yepyeni ve çok güzeldir göz kamaştırır, nazarları kendine celb eder. Farklı desenleriyle insana bu kapının ardında saklı olan şeyin varlığı ile merakları tahrik ediyor, zihinleri o tarafa çekiyor. Ve “Acaba renkli kapıların ardında nasıl hayatlar gizlidir?” sorusunu ister istemez sorduruyor. Üzüntü, sevinç, aşk, sevgi, muhabbet, husûmet, dâvâ sevdâsı, isyan, şükür, acı, tatlı.

Evet, her kapı ardında var olan hayatı kısmen gizler. Bir örtü gibi onu görünmez yapar. Lâkin her kapı aslında ardında saklı olan hayatı yansıtır. 

Renkli kapılardan girdiğimizde gördüğümüz manzara ruh dünyamızda farklı duyguların mesken bulmasına sebep olur. 

Kiminin belki yiyecek kuru bir ekmeği bile yoktur, dudakları susuzluktan kupkuru olmuş, kuruluktan birbirine yapışmış belki de çatlamış. Kiminin, evinde her çeşit lezzet bulunur. Enfes ve lezzetli sofralar, göz alıcı konforlu hayatlar, sefâhet dolu güya ruhu rahatlatan malayani eğlenceler. Kiminin ise, ilim deryasına dalmış o kapının ardını nurânî bir mekâna açılan bir tünel misâline çevirip terâkkiyat basamağı yapmıştır. Evet, misalleri çoğaltmak mümkün, lâkin âlemleri pek dağıtmamak için bu kadarı ile iktifa ediyoruz. Kainât denilen şu âlemde birbiri içinde mütedâhil daireler misillü kapılar mevcuttur. Adetâ birinden geçince başka bir kapıya rast geliyormuş gibi ard arda sıralanmış ahenkli, renkli ve sırlarla dolu kapılar.

Her açılan kapı, bir sonraki kapının sonrasında ne olduğunu zihinlere sorgulatıyor. Git gide kapılar renkleniyor ve yoğunlaşıyor. Şu kâinat denilen âlem sarayında yoğunlaşan ve rengârenk olan kapı ahengi bize bir hakikate doğru ilerlediğimiz fikrini veriyor. Hastalık kapısına rastlıyoruz ardından Şâfiî kapısı açılıyor. Açlık ve muhtaçlık kapısına denk geliyoruz sonrasında Rezzâk kapısı açılıyor. Günâh kapısıyla karşılaşıyoruz ardından Tevvâb, Rahmân, Rahîm, Afüv, Gaffâr, Settâr kapıları açılıyor. Binbir güzellik ile tezyin edilmiş, envâî cihazatla teçhizatlandırılmış, eşsiz liyâkat ve kuvvelerle hâlk edilmiş; nebâtat, hayvânat ve beşeriyet kapılarına varıyoruz ötesinde Hâlık-ı Râhîm, Rezzâk-ı Hâkîm, Cemîl-i Zülcelâl, Âlim-i Küllî Şey, Hâkim-i Küllî Şey, Mülevvin-i Hakîm kapıları açılıyor ve hâkeza. 

Elbette açılan bu kapılar da başka kapılara işaret ediyor. O kapılardan geçmek için şedît bir iştiyâk, sâfî ve selîm bir kalb, duru ve fâal bir akıl, tefessüh etmemiş, canlı ve diri bir ruh gerekir. O vaziyeti elde etmek için, bize bu kapıları açıp mahiyetlerini idrâk etmek için çok duâ edelim. Kapı; bir yerden bir yere geçişi sağlayan ara bölme, bir yere girişin ilk durağı, bir yeri kapatan içeri girişin engellendiği kısım gibi manaları ihtiva eder. Kapının renkli olması demek o kapının manasını sunar bize yani nasıl bir durak, tünel, bölme veya engel olduğunu anlatır. Kapı, bir evde olursa o eve girişin direkt girişleri engeller. “Dur! Önce beni geç.” der. Kilitle açıp öyle geçiş sağlanır.

İşte hayat da böyle renkli, tünelli ve de engellerle dolu bir kapı gibidir. “İ’lem Eyyühel-Aziz! İnsan bir yolcudur. Sabavetten gençliğe, gençlikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan kabre, kabirden haşre, haşirden ebede kadar yolculuğu devam eder. Her iki hayatın levazımatı, Mâlikü’l-Mülk tarafından verilmiştir. Fakat o levazımatı, cehlinden dolayı tamamen bu hayat-ı fâniyeye sarfediyor. Halbuki, o levazımattan lâekal onda biri dünyevî hayata, dokuzu hayat-ı bâkiyeye sarfetmek gerektir.” (Mesnevî-i Nuriye/223) Birbiri içinde ard arda gelen hayat kapıları. Birinden geçince öteki kapıya rast geliyor. Her önceki kapı sonrakinden haber veriyor, her sonraki kapı bir öncekini tasdikliyor gibi bir hâl alıyor. İlerledikçe kapılardan geçişler de zorlaşıyor. Karşımıza en büyük, en renkli iki kapı çıkıyor: Ölüm ve hayat.

Bu kapıları geçebilmek için bize verilen cihazlar var. Biz bu cihazat-ı bu kapılardan rahatça geçebilmek için elde etmemiz gereken kapının anahtarı (Rıza-i İlâhî) yolunda harcamazsak o kapılardan nasıl rahatça geçeriz? “Ve keza, rahm-ı maderden dünyaya gelen çocuk, mahud tünelde çektiği sıkıcı, ezici zahmet neticesinde Dünya saadetine nâil oluyor.” (Şuâlar/755) Herkes ister istemez o iki kapılı handan geçecek. Biri hayat, diğeri ölüm. Çocuk hayat kapısından geçip dünya hanına geldi. Ölüm kapısından da geçip ahiret âlemine geçiş yapacaktır. Her sonraki kapı bir öncekinden daha çetin geçiyor.

Bir insanın dünyaya gelişi mahdud tünelden geçişi onu sıkıyor, ezici bir hâl yaşatarak dünya hanına gözlerini açtırıyor. Sekerât denilen o halet-i ruhîyede bir tünel gibi insanı sıkıyor, zahmet veriyor. Elbette o insan ölüm kapısında geçerken zorlanacaktır. Yıllarca arkadaşlık eden ceset ile ruh birbirinden tefrik edilecek kopartılacak. Nasıl firâk vakti, iki dost birbirinde müfarakat ettiğinde acı çekiyorsa; teslim-i ruh vakti de ceset ile ruh dostu acı çekecek, ayrılmak istemeyecek. Elbette bu imândaki mertebete farklılık arz etmektedir. Kâvî bir imâna sahib olanlar o ayrılığın geçici olduğu ölüm kapısından geçip ahiret hayatına geçiş yaptığında ona ebedî bir vuslât bahşedileceğini bilir ve o firâk onda tesiri az olur. Fakat imanda zaafiyet varsa o kişi ölüm anında çok sıkıntı çeker, ayrılmak istemez, işi zorlaşır. İmansız bir kişinin teslim-i ruh hâli ise tam bir esef halidir, hayal dahi edilemez. 

Hâsıl-ı kelâm: Dünyadaki maddî kapıların, kâinattaki mana kapılarının, hayat-ölüm kapılarının ardındaki hayat ve mahiyetler mütefavittir. Kapılar mütefavit olabilir, lâkin öyle bir anahtar olmalı ki o bütün kapıları açacak ve kemâl-i sürurla geçişi sağlayacak. O anahtar ise; kâmil bir imân, sağlam bir takva, salih bir âmel, kânaatkâr, şâkîr ve selim bir kalb, duru ve sâfî bir akla sahip kâmil bir insandır. Cenâb-ı Hâk, bizleri insân-ı kâmil mertebesine çıkıp karşımıza çıkan her kapıyı hakkıyla geçip ardından renkli olan mananın boyasıyla boyanmayı nasib eylesin. Amin.

Okunma Sayısı: 2181
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı