"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Risale-i Nur’u çok övüyorsunuz”

Süha İsmail Hubbay
23 Aralık 2018, Pazar
Risale-i Nur Eleştirisinin Paradoksu

“Bediüzzaman ve Nur Talebeleri, Risale-i Nur’a kuru övgüler diziyorlar, böylece Risale-i Nur üzerinden kendilerini övüyorlar/övdürüyorlar” gibi bir eleştirel yaklaşım var. Bazı eleştirmenler malûmat-füruşluk yapıyor, bazısı fazilet-füruşluk. Bazısı bilgisizliğinden, bazıları suizan ve ithamcılığından. Kimisi meşreb gayretinden, kimisi hasedinden. Bazısı da kronik tenkit hastalığına yakalanmış, illâ ki her doğruda eleştirecek birşeyler bulacak, yoksa rahat edemiyor. Akıl ve kalblerin bu tenkit hastalığı, sadece kendilerini Nurlar’dan mahrum bırakmakla kalmıyor, başka kalplere de zehirlerini bulaştırıyor, zehirliyor. “Risale-i Nur’un övülmesi”ne yöneltilen eleştirinin karşı eleştirisine girmeyelim. Fakat önce şu temel gerçeği tesbit edelim:

Bediüzzaman’ın hayatını yoluna adadığı en büyük mücadelesi, her bir insanın başındaki en büyük derdi olması gereken “iman dâvâsı”dır, insanlığın ahiretini kurtarma mefkûresidir. Risale-i Nur’u da imanların kurtuluşu için yazmıştır. Bu esaslar, sadece imanî mücadelenin yanında âyet-i kerimelerden, hadis-i şeriflerden veya başka eserlerden Risale-i Nur’a ve Nur’un Şahs-ı Manevîsine işareten yapılan cifrî çıkarımlar, tarih düşürmeler ve rakamlar tevafuklar, dinî, imanî veya amelî hususlar değildir; meslekî ve meşrebî esaslar da değildir. Dönemsel olarak faydaları, muhtemel eleştirilere maruz kalma riskinden on kat fazladır; kıymetli maslahatı vardır.

Bu tevafukî çıkarımları ihtiva eden mahrem Risaleler, Bediüzzaman’ın haslar dediği sayılı sayıda en yakınındaki talebelerine hitaben, ‘vesile-i aşk ü şevk’ olmak üzere kaleme alınmıştır. Nur Talebelerince hüsn-ü zan ve hüsn-ü itimada bağlı olarak başgöz üstüne kabul edilir, ötesinde bir anlam yüklemesi yapılmaz. O cifrî veya rakamsal tevafuklarla ve çıkarımlarla ne müceddidiyet, ne de mehdiyet ispat ve ilân edilir. Din ü imanı tecdide ve insanlığın hidayetine vesile olan bizzat Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsidir. “Nur Talebeliği”, iman dâvâsına hizmetkârlıktır. “Nur Mesleği”, iman dâvâsına hizmet ederken Nur Talebelerinin hususî kulluklarındaki manevî kemal yoludur. Dolayısıyla: Risale-i Nur, hem iman dâvâsının rehber kitabıdır, hem de Nur Mesleği’nin mürşid kitabıdır.

İşte meselâ bu paragraf gibi, Risale-i Nur’un kıymetinin takdir ve tarif edilmesini, salt medh ü sena olarak anlayan ve eleştiride aşırıya gidenlerin düştükleri bir paradoks var. 

Şöyle ki: Eleştirinin dozunu kaçırdıkları sınırda, paradoksal bir etkiyle eleştirinin konusu haline geliyorlar. İnsan bu, gün gelir, eleştirdiğine dönüşür. Çünkü haddi aşan her şey, zıddına inkılâb eder. Aşırı tevazu ya riyakârlığa evrilir ya da riyakârlıktan gelir, kibirdendir. Hatta kendini aşırı derece yermek bile, bir çeşit övmektir; paradoksal olarak, karşıdakinin “estağfirullah”larıyla başlayan övgülerini talep etmektir. İnsanın kendi kendiyle övünmesi diğer insanlarca pek sevilmez, amma çoğu insan kendiyle övünmekten zevk’ alır. İnsanlar, kendini övenlere karşı tepkilidir, ne ki kendileri de yaptıklarıyla övünerek kendi kendilerine zevklenmeye (oto-tatmine) devam ederler.

Ne garip: Kendini açıktan övenler açıktan tepkiyle karşılanırken, tevazu ayağıyla kendini övenler, halk tarafından takdir, hürmet ve teveccüh ile istikbal edilirler, fakat bu, ehl-i dikkatten kaçmaz. Senin bazı güzel işlerini anlatmandan kendini övdüğün çıkarımında bulunarak rahatsız olanlara bakarsın, tevazu kılıklı, mahviyet kılıflı binlerce övünmeler ve kendini başkalarının diliyle ve kalemiyle övdürmeler okyanusunda yüzmek fobileri olmuştur. Şaşırmazsın, neden? Çünkü fazilet-füruşluğa karşı tepki, fazilet-füruşluk yaparak olmamalıdır. Muhatabı harekete geçiren, ihlâs değil, belki suizanlı hasedidir; yüreğinde hissedersin.

Yaptığı iyi ve kötü işleri bilmede bir kişinin kendisinden daha iyi bilen yoktur. O sebeple iyi işlerini; ister örnek olması, ister tarihe not düşürmek, ister hakkındaki suizan, itham ve iftiraları reddetmek için, isterse de sırf bir nostalji duygusuyla olsun, anlatmak ‘kötü’ değildir. İyi şeyler, doğru işlerdir ve doğruların ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır. En güzeli de sahiplerinin diliyle dosdoğru ve dürüstçe ortaya çıkmalarıdır. Bazı iyilikler ise gizli kaldıkça iyilik olarak kalırlar. Ne var ki dürüstlüğe yönelen iftiraya karşı, en haklı övünme, dürüstlüğüyle övünmedir, eğer gerçekten dürüst ise! Övünme ne kadar nâhoş olsa da, dürüstlüğün hoşluğu içinde küçük bir boşluk olur, oluşturur o kadar.

Sözün sonunu başına bağlayalım: “Risale-i Nur’a övgü eleştirisi” yapanların düştükleri çelişki, tezat ve paradoks budur. İlim ve sanat kendini konuşturur. Hâriçten hiç kimse Risale-i Nur’u takdir ve takdim etmese bile, içerdiği ilim, Nur’u konuşturur. İşin doğrusu Risale-i Nur’da konuşan, muhtevasındaki Kur’ânî hakikatlerdir. Hakikatler, varolmak için hârice ihtiyaç duymazlar. Fânîler, hakikatlere hizmetkârlıkla istikbale yâd-ı cemîl kalırlar. Hakikatler vefalıdır; hizmetkârlarını unutmazlar, unutturmazlar. Risale-i Nur vasıtasıyla Kur’ân’a ve Kur’ânî hakikatlere hizmet edenler, Kur’ân tarihindeki yerlerini alırlar; aldılar, almaktadırlar ve alacaklardır.

Okunma Sayısı: 2757
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı