Türkiye Siyasal İslâmı ile Kemalistlerin “ortak demokrasi alerjisini” bilmeyenler, hükümetin dış politikadaki icraatlarıyla, Cumhurbaşkanının beyanlarını anlamakta zorlanıyorlar.
Fen ilimlerindeki global ortak dilin, sosyal bilimlerde de oluşması, galiba zaman alacak. İnsaniyetin Batı’da nisbeten inkişafı bu sahada beşere ümit verirken,Türkiye’de siyasetle ilginenlerin bilimsellikten kaçmaları, aynı ümidin bize gelmesini engelliyor mu? Zihni dar, dünyası yeniliklere kapalı, heva ve hevesini siyasetlerine merkez yapmış zihniyetlerin medyada AB’ye meydan okumalarının, ülkemizi “demokrasi tanımaz ve insan hakları bilmez” bir Afrika, Orta Asya veya Latin Amerika ülkesinin karesine taşıdığını artık herkes görüyor.
Gücü yetenleri tehdit ve yetmeyenlere rüşvet ile mesafe almaya çalışan AKP’nin yargıda, MİT kanununda, İç Güvenlik Yasası meselesinde ve klâsik devlet yapılanmasında iyice geriye gidip AB kriterlerinden uzaklaşması; yalnızca Kemalistlerle Siyasal İslâmcıları sevindiriyor. Siyasal İslâmcı cenahın sevincinin ülke menfaatimize uygun olmadığını, geçmişteki ihtilâl hükümetlerinin zulümlerine tepki olduğunu ve maalesef hakikî hürriyet ve demokrasiyi hem fert boyutunda ve hem de dünya konjonktüründe bilemediklerini rahatlıkla söyleyebiliyoruz. Klâsik de denilmez, bu düşünceye... İlmilikten uzak ve gayet yanlışca bir taklit... Sonu elbette istibdat ve anarşiye gider.
KEMALİSTLERİN SEVİNCİ...
Avrupa ve Amerika’daki İslâmiyet ve insaniyet karşıtı cereyanlarla çalışan Kemalistlerin ellerinde, önemli veriler var. Global enstitülerin yardımlarıyla “günlük siyasetin” nabzını tutuyorlar. AB’ye kafa tutan bir Türkiye’nin eninde sonunda kendilerine kalacaklarına bilimsel inanıyorlar: Cezayir’de, Eski Libya’da, Mısır’da, Afganistan ve Pakistan’da bu sahneler çoklukla yaşandı. Kemalistler için en önemli husus, mevcut hükümetin anti demokratik kanun ve icraatlarla milletten ve dolayısıyla AB’den uzaklaşmasıdır. Gerisi mutlaka gelecektir. M. Kemal’i siyasetlerinden önemli bir parametresi kabul etmiş şu İslâmcı kadroların icraatları, elbette Kemalistleri sevindirecek ve onların AB’ye şahin kesilmeleri, Kemalistleri sürurdan dört köşe yapacaktır.
Siyasal İslâm’ın hürriyet ve de demokrasi derdi olsaydı veya milletin derdine teşhis koyabilseydi; önündeki en büyük engelin Kemalizm olduğunu görecekti. Ve bu müthiş illetten kurtulmasının da, ancak AB kriterleriyle ve AB ile hukuk ve teknikte entegre olmakla mümkün olacağını bilecekti...
AB’NİN ÜRKEKLİĞİ
Türkiye’deki komita istibdadına veya palyatif demokrasi hareketlerine karşı sesini yükseltmeyen AB’ye, AKP kardrolarının diklenmelerini garipseyebilirsiniz. Evvelâ, AB içindeki Demokrat ve insaniyetperver Avrupalılarla, ihtilâlci Troçkist Avrupalıların dehşetli mücadelesi Türkiye medyasına yansımıyor. AB’ye musallat olmuş neocon ve neoliberalci banka ve fonların Euro’ya hücumunu birlikte seyrediyoruz. AB’yi; dünya barışındaki misyonunu ifa edemesin diye, onu KİEV yanıgınına sokan siyasetçileri de yakından takip ediyoruz. İsrail’in, Avrupa’daki dinsiz ve ahlâksız ırkçılara tam destek çıkması, AB’yi anlamamızı güçleştiren hipnozu bozmuş olması lâzımdı. Irkçıların sağcı olmadıklarını ve global çetelerce finanse edildiklerini Avrupalı entellektüel az çok öğrenmiş durumda... İşte; hem ABD ve İngiltere’deki organizeli barış karşıtı fonlarca ve hem de AB içindeki neocon politikacılarca desteklenen tahribatçı II. Avrupa’nın saldırganlığı; AB’yi hem Türkiye’de ve hem de İslâm Coğrafyasındaki zulümlere karşı “zayıf” düşürüyor. Mutlaka AB’nin yanında olması lâzım gelen Türkiye’nin; Kemalistlerce ve onların oyunlarına gelen Siyasal İslâmcılarca tutsak edilmesine yüksek sesle itiraz edemiyor ve azıcık ürkek davranıyor.