"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Açık toplumun açtığı kapılar ve demokrasimiz

Şükrü BULUT
30 Eylül 2016, Cuma
Felsefede Karl Marx’ın şakirdi olan Karl Raymund Popper’in şöhreti nereden geliyordu...

Musevî kökenli bir kısım Avrupa medyası, onu Avrupa’nın Marx’tan sonraki en şöhretli feylesofu olarak ilân ediyorlar. Popper’e bu kadar tesir geniş alanı meydana getirenler kimlerdi? Popper’in bu şöhreti hak edip etmediği, ancak araştırmalardan sonra ortaya çıkacak bir neticedir. Fakat Popper’in klâsik Marksizme yeni bir üslûp getirdiğinde herkes müttefik. Belki de bu yeni tarza  “münafık Marksizm„ demek daha uygun olur. Zira, zahiren Marksistlerin mücadele içinde olduğu değerlerle açıktan savaşı reddediyor neoliberalizm... Mahiyetini bilemeyen Marksistler, ismine, elindeki kapitale ve giysilerine bakarak belki de onlardan kaçacaklardır. Fakat tarihi doğru okuyan ve ahirzaman atlasından haberdar olanlar, bu zahirî değişikliğin yeni olmadığını bilirler. Proleterya ihtilâline giden Leo Troçki’nin arkasındaki meşhur Rothschild ailesini bilenler, Karl Marks–Karl Popper üzerinden zamanımıza yansıyan şaşırtmacaya aldanmazlar.

Açık Toplumculuğu; Adurno ve Horkheimer’in tenkitçi Marksist felsefesinin tesirindeki Frankfurt Okulu’nda ilk olarak “Yeni Marksizm” olarak görüyoruz. Frankfurt Mektebi’ne eski sicili ve bu yeni isminden dolayı uzak duran Popper, felsefesinde kimseyle tartışmaya girmek istemiyor. Tabiri caizse, karşı çıkan muhatabına evvelâ haklısınız diyor ve ekliyor: Yeni doğru ortaya çıkana kadar... Zira ona göre mutlak doğru yoktur. Şüpheciliği kendisine göre yeni bir mantıkla yorumlarken, insanları tek doğruya inanmamaya veya tek doğruda durmama noktasına teşvik ediyor. Sonra da yirminci yüzyılda sosyalizm, komünizm, Kemalizm ve Baasçılık maskelerinde insanlığa istibdat ile tahakküm eden totaliter rejimlere, hürriyet ve demokrasi parolasıyla güya karşı çıkıyor. Bahsettiğimiz bu rejimlerin kaynağı ne kadar Marksizm ise, açık toplumun dayandığı son nokta da Marksizm idi... Bir sistem insanları döverken, o sistemin diğer bir çocuğu, dövülenlere güya melce oluyor.

Hürriyet ve demokrasinin yirmi birinci yüzyılda kazanacağını herkes biliyordu. Bu yeni Marksistlerin; bu cazibedar değerleri kendilerine bayrak edinmeleri, esaretten veya ücretlilikten hürriyet ve mülkiyete çıkmak için çırpınan insanları maalesef iğfal edecekti. Neoliberallerin sosyal hayatta hürriyeti takdim ve tatbikleri esas olarak Freudistlerden farklı değildir. Allah’ın varlık ve hâkimiyeti başta olmak üzere, bütün otoritelere “faşizmle savaş” maskesi altında karşı çıkan eskileriyle, hürriyeti sistematik bir şekilde fertten aileye, cemiyete, devlet kurumlarına, siyasî partilere, devletlere ve paktlara uzanacak şekilde tahrip etmede kullanan yenileri arasındaki farkı görebilmek için “doğru İslâmiyeti” bilmek yeterli.

Ne iddia ediyoruz, ne de mübalâğa ediyoruz... Açık Toplumcuların denetimindeki medyada, STK’larda veya elektronik medyada hürriyet ve demokrasinin renklerine, çizgilerine ve tanımlarına baktığımızda, yukarıda ifadeye çalıştığımız husus, onların dehşetli tahripleri yanında çok küçük kalıyor. Yeni Asya’nın Anadolu’da büyük bir mücadele ile durdurduğu NLP teknikleri ve şahsî gelişim programıyla ferdin nasıl bir dönüşüme tâbi tutulduğunu hatırlıyorsunuz: Firavunmeşrep, mübalâğacı, alaycı, hürmetşiken, iffeti küçümseyen, utanmaz, saygısız, tembel, hodperest, korkak ve yaygaracı nesillerin nasıl ortaya çıktığını ve bu nesillerin yetişmesinde milyonlarca doların neo-liberal çeşmelerinden nasıl aktığını hatırlarsınız.

Evvelâ ailede başlayan kargaşa, sonra okula sıçradı... Öğretmenler öğrencileri idare etmede âciz kaldılar. Bazıları da tekrar istibdada başvurdular... Açık Toplum Vakfı’ndan projeleri için para alan STK’ların, en az çeyrek asırdır çalışmalarını dosyalarından incelediğinizde, cemiyetin nasıl bir çürütülmeye maruz bırakıldığını gözlerinizle göreceksiniz.

Siyasî partilerin özellikle mercek altına alınması lâzım bize göre... AKP’ye beklenmedik biçimde sahip çıkan ve bu partiyi destekleyen Açık Toplumcuların buradaki çalışmaları çok önemlidir. Parti teşkilâtlarında, STK’larda ve bilhassa dinî cemaatlerde yapılan çalışmalar... 

RÜŞVET-İ MUTLAK VE İSTİBDAD-I MUTLAKA...

İnsanlarda “doğru” mefhumu sabit kaidelere bağlanmayınca, fert döner durur... Kuvvet kanunda olamıyor, zira kanunu da her gün tartışıyoruz. Sonuç itibariyle kaos ve anarşiyi netice veren günlük fikir değiştirmeleri “değişim!” sloganı altında yükselen değer haline getirildi: İşte şimdi değişen zaman!... “Değişime direnemezsiniz!...” gibi sloganların ülkeyi süslediği günleri elbette unutmadınız. Sözünde durmayan, devamlı konuşan, kendi doğrularını esas kabul eden bir toplum ortaya çıkınca, kuvvet tamamen kapitale geçti... “Paranın açmayacağı kapı yoktur.” söz, neredeyse vird oldu halkın dilinde... Paraya direnen olursa, yani rüşvet kabul etmiyorsa, işte o zaman istibdat ve tehdidi devreye sokuyorlar. Yalnızlaştırıyorlar ve sonra da itibarsızlaştırıyorlar.

Ahlâken çökertilmiş ve fazilet duygusundan mahrum bırakılmış insanlarda; doğru hürriyet, demokrasi, hakta sebat ve insanî olmayan akımlarla mücadelenin, ne denli etkili olabileceğini az çok anlıyoruz. Açık Toplumcuların vakıflarından STK’lar aracılığıyla dağıtılan rüşvetlerin araştırılması, dünyadaki sivil ve askerî darbelerin çoğunu durdurabilecek bir çalışmadır. Siyasetlere hükmeden kirli kara paraya karşı duramayan hükümetlerin millîlikten bahsetmeleri elbette saçmalık olur. Seçmenine temin etmeye çalıştığı hibenin, hoca iken üniversitede üzerinde çalıştığı projenin maddî giderlerinin, belediye başkanı iken muhtaç olduğu bir zamanda, bütçe dışı kendisine ulaştırılan yardımın kendisine nereden geldiğini bilmeyen o kadar insanımızın olduğu bir Türkiye’de, Açık Toplum’un elbette açmayacağı bir kapı ve yapamayacağı bir ihtilâl olamaz. Çevremizde meydana gelen ihtilâllerde, genellikle “üst akıl veya kuvvet” iki ucu, bazen üç ucu birden tutar, ülkenin halkını birbirine kırdırır. Onların rüşvetlerinden yemeyen siyasetçi ve memurlar azınlıkta olduğu halde, herkes birbirlerini “düşman ile ittifak yapmakla” suçlar. Bu dev rüşvetlerin kimler tarafından, hangi usûllerle fonlarda  ve bankalarda kullanıma hazır hale getirildiğini, önceki yazılarımızda belirtmiştik.

Okunma Sayısı: 3113
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • EU

    30.9.2016 19:02:05

    Bütün bu arka planda gelişen olaylar ve yönlendirmeleri tanımadan ne Türkiye, ne dünya siyaseti anlaşılır. Herkes bir torba boş laf konuşurken, bu bilgileri bizimle pervasızca paylaşmak takdire şayandır. Bu tarz yazıların devamını istirham ediyoruz.

  • CESUR ADAM

    30.9.2016 16:29:37

    Müslüman PARA kazanırken nasıl ve helal dairesinde mi kazandığına çok dikkat etmelidir.Çevrenizde size dost gözüküp kolay yoldan para kazanmayı sağlayanları bir daha dikkatlice inceleyip-araştırın.Gelecekle ilgili size tuzak kurup-kurmadığını anlarsınız.Makam ve mevkilere getirenlere bakın.Sizden nasıl değere sırt çevirmenizi isteyecek ve sizide günahına ortak edecektir.ATASÖZÜ;Bin defa ölç,bir defa biç.Ehli tahkik olursan rahat edersin. TÜKETMEYE,KOLAYCILIĞA ALIŞTIRILAN CEMİYETLER VE MİLLETLER NE YAZIK Kİ ESARETİNE KAPI AÇMIŞ OLMAKTADIR.Fark sadece esaretin yüzünü iyi okuyabilmektir.

  • Nur

    30.9.2016 12:36:36

    Din, gelenek, tarih, demokrasi, ve çevre düşmanı marksizmin, sivilce yeni kimliğini deşifre ettiğiniz için tesekkurler...

  • Demokrat Avrupa

    30.9.2016 11:45:59

    Üst akil...Üst akil, o kadar insanlari birbirine kirdiriyor ki, üst akli sorusturmaya ve arastirmaya imkan birakmiyor. Herkesin herkesi sucladigi bir zamanda, siyasiler aman gücü kaybedersem onca acigim ortaya cikar korkusu oldugu müddetce ne bekleyebiliriz ki? Demokrasi mi, hürriyet mi? Yoksa, rüsvetler ortaya cikmasin derdi mi?

  • Dogu Bati

    30.9.2016 11:35:23

    Risale-i Nur`larin gözüyle dünyamizdaki olaylari anlamak mi istiyoruz? Eger anlamak istiyorsak, bu yaziyi tekrar tekra okumak gerek.

  • Abdurrahman KOÇAK

    30.9.2016 11:28:24

    Orijinal tespitler ve gerçekler .Tüm bu tespitlerin Türkiyedeki başlangıç zamanı 12 eylül ve daha sonra 12 eylülü devam ettiren ANAP zamanında şekillendi..İlerleyen süreçte maalesef fırtına haline geldi.STK ların içine girdi.Sadece bu işi meslek edinenler oldu.STK ların içine siyasi partiler,vakıflar ve cemaatlerde dahil edildi.Fakat ilerleyen süreçte fertler yalnız hale getirildi.Gidişat sosyal ilişkilerin ve yardımlaşmanın olmadığı bir toplum..Huzursuz bir toplum...Umutla çalışmaya devam etmekten başka çare yok..Yeni Asya ekolüne yapacak çok iş var..Teşekkürler...

  • Sultan Selim

    30.9.2016 00:14:04

    Okudukça öyle hayiflandim ki, çok geç kalınmış bir yazı. Saf ve masum dimaglar bagbozumuna uğradı artık. Hep yıkmak adına yapıldı yapılanlar. Ve bize üzülmek kaldı, sadece hayfa diyebilmek öyle üzücü ki. Selam ve dualarla

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı