Müslümanlar söz konusu olunca, ister istemez İslâmiyet gündeme geliyor.
Bundan çeyrek asır önce Avrupalı Troçkistler, direkt İslâma saldıramıyorlardı. Müslümanları kastederek “yabancılara” karşı gizli bir savaş vardı. İran devrimcilerinin dengesiz politikaları, İkinci Avrupalılara kapı açtı. Ve bildiğimiz gibi global 11 Eylül ihtilâliyle de neocon’lar ideallerini açığa vurdular. Geçmiş yazılarımızda değindiğimiz son onbeş senelik yakın süreçten hiç bahsetmeyeceğiz.
İnsanlık ve Müslümanlar, İslâmiyetle alâkalı Avrupa’nın ezberini bozan Almanya eski Cumhurbaşkanı Christian Wulff’u asla unutmayacaklar. Avrupa’daki anarşi hareketlerine medyasıyla destek olan Alex Springer Grubu’nun saldırıları ve hatta Angela’nın neocon’cu ekibi bile, Wulf’a geri adım attıramadı. Fakat gördüğünüz gibi tarih, Christian’ın açtığı vadide akıyor, bugün. Bayern’li birkaç politikacı ile Lammert’e rağmen Almanya’nın bütün politikacıları, Christian Wulf’un tarihî sözünü tasdik ediyorlar: “Evet... İslâmiyet Almanya’ya aittir.”
Hürriyetler asrında insanların ve toplumların haklı istekleri karşısında uzun süre duramazsınız. Karşı koyup adaleti geciktirdiğimiz takdirde, tarihî sicilinize bu yanlışınız siyah lekeler halinde yapışır. Avrupa’nın İslâmiyet’e sahip çıkacağını, Bedîüzzaman Hazretleri sebepleriyle birlikte bundan 60-70 sene önce yazmış... “Eskiden Hıristiyan devletleri bu ittihad-ı İslâma taraftar değildiler. Fakat şimdilik koministlik ve anarşistlik çıktığı için, hem Amerika, hem Avrupa devletleri Kur’ân’a ve ittihad-ı İslâma taraftar olmaya mecburdurlar.” (Emirdağ Lâhikası. s. 297)
İşte bu hakikati aktüel dünyamızda göremeyecek kadar basiretsiz ve muhakemesiz hareket eden bazı Avrupalı ve Türkiyeli siyasetçiler, zamanın dehşetli akıntılarına karşı kürek çekmeye çalışıyorlar... Zamanı bekleyelim. Elbette kader hükmünü verecektir.
AVUSTURYA, ALMANYA VE FRANSA MİLLÎ MECLİSLERİNDE İSLÂM...
İslâmiyet çoktandır buralarda vardı... Cumhurbaşkanlarının İslâmî cemaat temsilcilerini dâvetleri, sonra mahalden, eyalet ve federal meclislerine kadar Ramazan iftarları ve Bayram tebrikleri. Fakat bugün; birliktelikler, ittifaklar ve dinsiz teröre karşı stratejiler konuşuluyor, Avrupada... Avusturya 1912’den bu yana İslâma hizmet ediyor. Troçkistlerin Müslümanları siyasal İslâm üzerinden terörde kullanmalari üzerine, AB ülkeleri ister istemez konsept değişikliğine gidiyorlar. Kapıları önündeki siyah saçlı teröristin kimler tarafından kullanıldığını bilerek, global teröre karşı Müslümanları daha çok yakınlarına alıyor, Avrupalılar... Bunda geciktiklerini söyleyebiliriz... Burada 11 Eylül İhtilâlinin Avrupa üzerindeki menfî etkisi de konuşulabilir. Trockistler bu global afetle; emniyet birimlerini ve istihbaratları iğfal etmişlerdi... Doğru olmayan bir terörist tiplemesi ve düşman konseptiyle, Avrupa’yı tam on sene aldattı, neoconlar... 2012’den sonra mesele anlaşılınca da, bu defa BOP’un bir parçası olan İŞİD’i Avrupa’ya ithal ettiler. 5-6 senedir selefilik adı altında destekledikleri gruplarla İŞİD’i monte etmeye çalışıyor, ikinci Avrupa... Fakat bu menfî çalışmalar, Fransa’ya, Almanya ve Avusturya gibi ülkelerin İslâmiyet’i hayat olarak yakından incelemelerini ve Müslümanları doğru tanımlamaya başlamalarını netice veriyor.
Avusturya başbakanı, yaptıkları kanunun diğer Avrupa ülkelerine örnek teşkil edeceğini söylüyor. Doğrudur. Avrupa üniversitelerinde peşpeşe açılan kürsüler, Hollande’nin çabaları ve Danimarka başbakanının girişimleri İslâmın Avrupa’nın bir parçası olduğunu gösteriyor. Daha önceki yazılarımızda ifade ettiğimiz gibi, her ülke kendi sosyolojik ve politik yapısına göre bu meseleyi takip ediyor. Meselâ Almanya İslâm’ı tanımayı eyalet meclisleri düzeyinde ele alırken, Fransa daha çok merkezi davranıyor.
Yalnız burada iki yanlışı da vurgulamakta fayda mülâhaza ediyoruz.
Birincisi: Antisemitizm kanunuyla global teröre destek olan Yahudîlerin korunmaya alınması Avrupalı Müslümanları üzüyor. Kaldı ki bu kanunla yapılan pozitif ayrımcılık, giderek Musevîlerin aleyhine dönüyor. İsrail’in yanlış politikaları, Musevî kökenli global banka ve fon sahiplerinin dünya devrimlerini finanse etmeleri ve bilhassa gizli AB ve açıktan Rusya düşmanlıkları, Avrupa Yahudîlerini de tedirgin ediyor. Netanyahu’nun son Amerika ziyaretindeki Musevi protestolarını medyada birlikte izledik. Yalnızca Yahudileri değil; Hıristiyan ve İslâm inançlarını da ihtiva edecek bir düzenlemeye acilen ihtiyaç var. Belki de bütün inançları…
İkincisi: Avrupa camilerinde veya din dersi (tek gurup olduklarında) Türkçe, Arapça, Boşnakça ve Farsça dillerinin yasaklanma tehlikesi Müslümanları küstürür. Norbert Lammert gibi beyan sahibi politikacıların pek de medenî düşünmediklerini söyleyebiliriz. Kemalistlerin Türkiye’deki dil ırkçılığını, hürriyet ve demokrasi Avrupası’nda uygulamak pek mümkün değildir... Lammert gibi siyasî ırkçılığı politikada kullanmak isteyen siyasetçiler; 10. Yüzyıl’daki Endülüs ve Palermo İslâm medeniyetlerinde ki farklı kültürler tarihini inceleselerdi, ne kadar ilkel düşündüklerini bizzat göreceklerdir.
NEOCON VE NEOLİBERALLERE RAĞMEN AVRUPA’DA İSLÂM...
Troçkistlerin planları ters tepiyor. Daniel pipes gibi teorisyenlerin yazdıkları, enstitülerinin arşivlerinde kalacak gibi. Paris’in, Kopenhag’ın ve daha birçok Avrupa merkezlerindeki tedhiş hareketleri, Avrupa kamuoyunun İslâmiyeti daha dikkatli araştırmalarına yol açtı. En son kartını da (IŞİD’i) oynadılar. İslâm Hilafeti senaryosuna karşı Şiilerle Sünniler birlikte mücadele ediyorlar. Hiçbir dünya devleti IŞİD’e dönüp bakmadı... Lânetleyenler hariç... Bütün bu iğfal planlarına rağmen, Avrupa parlamentolarında seçilmiş milletvekilleri, Müslümanlığın kıt’aya entegresini konuşuyorlar. Elbette bazı negatif şeyler de olacak. Fakat bu eksik ve aksaklıkların Avrupa Müslümanlarının vazifelerini yapmamalarında ve temel haklarını öğrenmemelerinden doğduğunu iyi biliyoruz.