“Yeni Türkiye’nin” sadece taraftarlara heyecan verdiğini gözlemlerken, ülkedeki derin ayrışma sürecini de ürperti içinde takip ediyoruz.
Ayrışmanın millet olarak bize getirdiği felâketleri ayrıntılarıyla yaşayan bizim neslimiz, bu günlerin ayrıntılarını çok farklı karelerde görmüştü.
“Yeni Türkiyeciler”in dindarlar arasında yaptıkları kıyımı gördükçe, yaşanan kimyasal değişimin boyutunu seyrediyoruz. Düne kadar “ötekileştirmeyelim” sloganıyla düzene karşı Marksistleri de kucaklayan kadroların bu hallere nasıl düştüğünü doğru anlamak isteyenler, Bediüzzzaman’ın “Uhuvvet” Risalesini okurlarsa bazı ipuçlarını yakalayabilirler. “Sünûhat” Risalesinde din adına siyaset yapmanın mahzurlarını anlattığı kısımlara bakabilenler de, bu dehşetli dönüşümün önemli noktalarını öğrenirler.
Tarafgirlik hastalığının kan dâvâlarına, devletleri çökerten iç savaşlara ve hatta dünya harplerine önemli sebep teşkil ettiğini biliyoruz. AKP yönetici kadrolarının siyasette Kemalizm prensiplerini esas almaları ve zamanın ruhuna uygun Kur’ânî hiçbir metodu nazara almamaları, sıkıntının boyutlarını derinleştiriyor..
SİYASAL İSLÂMCILAR GEÇMİŞTE DE KEMALİSTLERLE ÇALIŞMIŞTI…
Türkiye Siyasal İslâmcılığının Kemalist generallerin yardımıyla Ecevit’le ortaklığının hikâyesini başkalarına bırakalım. İlk hükümetlerinde “ağır sanayi” için, kendilerine sanayi ve teknoloji bakanlığı verilmişti 1974’te… İskenderun Demir Çeliğe işçi alınırken “partizanlık” kriterleri aranıyordu müracaatçılarda… İsmi bizde mahfuz, Malatya Sanat mektebinden mezun bir arkadaşımızdan partiye kayıtlı olduğuna dair belge istemişlerdi. Arkadaşımız da Malatya’da tanındığını, MSP’li olmadığını, çevresinde Nur Talebesi olarak bilindiğini ve dolayısıyla istese de kayıt belgesinin kendisine verilmeyeceğini söyleyince –sahasında uzman olduğu halde- kabul etmemişlerdi. Fakat ilginç olan; Leninci Marksistlerin favorilerini tıraş edip, ceplerine birer Millî Gazete koyduktan sonra hemen işbaşı etmeleriydi. Akdeniz’in güneşinde yanmış suratlarda henüz tıraş edilmiş favorilerin beyazı görününce, arkadaşlarımız bu yeni “mühtedi”lere ”Beşiktaşlı” ismini takmışlardı…
Bugünün manzarası ve şartları, Siyasal İslâmcıların Kemalistlerle çalışmalarına daha elverişli. Zira Türkiye’miz,12 Eylül ve 28 Şubat gibi Kemalist devrimlerin travmalarından henüz kurtulmuş değil. Solcu bürokratların dindar bürokratlardan daha rahat ve serbest çalıştıklarını gözleriyle görenler, elbette bize hak verirler. Yalnızca devlet dairelerinde değil, bütün kamu alanlarındaki gidişatı gördüğümüzde, Türkiye’mizde gizli bir “darbenin” gerçekleştirildiğini de rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu durumda, bazı alanlarda verilen ”dinî hürriyetlerin” de risk altında olduğunu da ifade etmeliyiz.
ORTAK PAYDA: DİNİ CEMAATLERE KARŞI OLMAK…
Kemalistlerin dinî cemaatlere neden düşman olduklarını elbette soracak değilsiniz… Demokrasiye, temel insan haklarına, genel ahlâk prensiplerine ve bütün semavî dinlere esasta karşı olan Kemalizmin İslâmî cemaatlere düşman oluşunun pratiğini seyretmek isteyenler, yakın tarihimize müracaat edebilirler.
Siyasal İslâmcılara gelince… Demokrasiyi kabul etmeyen düşünceler sivil toplumu da, dinî cemaatleri de hazmedemezler. Doğru İslâmiyeti ve İslâmın geçmiş asırlardaki doğru pratiklerini bilemeyenlerin yolları, öyle veya böyle istibdada dökülüyor. “Tek yol İslâm” derken bile cehaletlerinden hangi yoldan bahsettiklerini bilmiyorlar.. Kemalistlerin “tek yol devrim” sloganını tedai ettiren onlarca sloganla yürüyen kitlenin yolu, elbette bir yerde Kemalizmle birleşecektir.
Mevcut AKP hükümeti “Yeni Türkiye” sloganıyla, biatından kuşku duyduğu kadroları işten çıkarıyor, biliyorsunuz. Doğan boşluğu da, cemaatlere mensup olmayan elemanlarla dolduruyormuş. Yıllar içinde yetişmiş ve çoğu demokratlar tarafından yerleştirilmiş kadroları devlet kapısından kovmanın böyle bir fırsatını Marksistlerle Kemalistler nerede bulabilirlerdi ki… Cemaat ve tarikatları ortadan kaldırmayı ve bütün kontrolü elinde bulundurmayı hedefleyen Kemalistler, bu dönemde AKP iktidarıyla yepyeni bir fırsat buldular.
Hipnoz halindeki bir kısım cemaatler, uyanmak için sıranın kendilerine gelmesini mi bekliyorlar?