"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Cehalet insanlığımızı bitiriyor mu?

Şükrü BULUT
01 Ağustos 2016, Pazartesi
İnsan veya insaniyet kelimelerinin fıtrî manalarının ‘İslâmiyet’ ile eş anlamlı olduğunu Bediüzzaman’dan okuyoruz.

Kur’ân’ı zamanımızın anlayışına göre tefsir ederken; (insaniyet-i kübra olan İslâmiyet) tabirini kullanıyor. Kur’ân ve hadiste; beşerî bütünüyle kucaklayan kitapların başında ‘Ey insanlar!’ ifadesi insaniyetle İslâmiyetin müteradif manalarının Kur’ânî olduğunu gösteriyor.

İnsana veya insaniyete düşman olan unsurların hepsini burada saymamız mümkün değildir… Fizyolojik, biyolojik veya psikolojik düşmanlarını farklı kategorilerde yüzlerce cümle ile belirtebiliriz. İnsanı, yaratılış ciheti ile kardeşleri olan cansızlardan, bitki ve hayvanlardan ayıran farklarını tahrip etmekle, onu insan olmaktan çıkaran hastalıklar, düşmanlar veya arızalar üzerinde, insaniyepervertler eserlerinde ve çalışmalarında mütemadiyen duruyorlar. Biz burada; Bediüzzaman’ın 1909’dan vefatı olan 1960’a kadar, eserlerinde ‘en büyük düşman’ olarak nitelediği cehaletin, insanlığımızı yok etmek üzere giriştiği kalkışmadan bahsedeceğiz. Bazı eserlerinde, insaniyetimize kasd eden bu hastalık veya düşmanları,’nesh-i insaniyete’ teşebbüsleriyle de anlatan Bediüzzaman; bilhassa kendisinde bir şey vehmeden zamanın teknolojik imkânlarıyla başı dönmüş ve her şeyini kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kalmış ‘zamanımızın insanını’ şiddetle ikaz ediyor.

AVRUPA’DA İNSANİYET İLİM İLE İNKİŞAF EDİYOR

Devlet-i Aliye’nin inkıraza yüz tuttuğu ve emperyalist düşmanlarımızın canavarlaşıp ağızlarını açtıkları bir dönemde, dehşete kapılmış Osmanlıyı, Bediüzzaman iki nokta ile teselli ediyor: Biri, insaniyetin inkişafı… Diğeri ise ‘hubb-u insaniyet’(insan sevgisi)... Ortaçağın barbarlıklarından, skolastik bataklıklarından ve dehşetli zulüm dağlarından geçerek gelen Avrupa’da, insanlığın inkişaf süreci fevkalâde incelenmeye değer bir mevzudur. Sünûhat isimli eserinde; Batı’daki devletçiklerin Asya’daki koca devletleri esaretlerine nasıl aldığını izah ederken, daha çok buradaki insaniyetin maddî boyutuyla inkişafını nazara veriyor. Fakat bilhassa İkinci Dünya Savaşından sonraki mektup ve eserlerinde, Avrupa’daki insaniyetin ve bir bütün halindeki inkişafını nazara veriyor. Mazisi vahşet ve zulüm ile dolu milletlerin; mazlûm Asya ülkelerine hürriyetlerde, hukukta, demokraside, idare ve teknolojide nasıl yardımcı olmaya çalıştıklarını görüyoruz. Ehl-i kitap olan Avrupa içinde ‘ehl-i mektebin’ öne geçiş sürecini incelediğimizde de Avrupa’nın cehaletle topyekûn bir savaşa giriştiğini görüyoruz. Nüfusu sekiz milyon olan bir İsveç’teki gazete, kitap, dergi, kütüphane sayıları ile ve okuma oranlarını Türkiye ile karşılaştırdığımızda ülkenin cehalet canavarının pençesindeki dehşetli halini daha iyi müşahede ediyoruz.

Avrupa’da ve bilhassa İskandinavya’da insan hayatına verilen önemi, insanın kazandığı kıymeti, medeniyetin imkânlarıyla insana hizmetkâr oluşunu seyrettiğimizde, Kur’ân’ın; ahsen-i takvimde ele aldığı, bir kişinin hakkının bütün insanlığa feda edilmeyeceği prensibini, masum bir insanı haksız yere öldürenin bütün insanlığı öldürdüğü düsturunu İslâm diyarlarından önce buralara tebliğ edildiği duygusunu insana veriyor. Bediüzzaman'ın, 1945’lerde Türkiye’yi idare edenlere yazdığı, İsveç, Norveç ve Finlandiya’yı Kur’ân’a ittiba etmede geri kalmamalarını tavsiye ettiği hakikati bugün daha iyi hissediyoruz.

Çok ilginçtir ki cehaletin, azgın canavarlara çevirdiği İslâm ülkelerindeki müstebit idarecilerden kaçan milyonlarca Müslüman; dünün emperyalist ve zalim Avrupa’sının himayesine kaçıyorlar. Avrupa’nın bu değişimi ile yaptığı; insanların yeme, içme ve kuşamdan önce ‘okumayı ve öğrenmeyi’ esas aldıklarını hepimiz biliyoruz. Kemalizm’in “Bir Türk dünyaya bedeldir” diye vecizeleştirdiği sözünün, Avrupa’da bir insan dünyaya bedeldir yansımasını gördükçe, okumanın ve ilmin batıyı ulaştırdığı seviyenin mahiyetini tekrar düşünüyoruz.

CEHALET, TÜRKİYE’Yİ KAYBOLMA ANAFORUNA DOĞRU İTİYOR

Ümitsiz değilim. Bizimki yalnızca bir durum tesbiti. Hipnotik aletlerle çok zararlı ‘bağımlılıklarla’ başı dertte olan bir toplumu konuşuyoruz. Beş yüz kelimelik bir makaleden alabileceği bir bilgiyi üç beş saat boyunca sosyal medya ve ekranlarda arayan ve neticede hem hafızası hem muhakeme ve aklı iflâs eden milyonların yaşadığı bir cemiyetteki dehşetli ‘cehalet’ hastalığından bahsediyoruz. Medyanın, siyasetin ve ekonomi sihirbazlarının telkinleriyle fikir ve bilgisi olmadığı meselelerde saatlerce çene çalabilenlerin çoğunluğu elde ettiği bir diyardaki cehaletin bizim için nasıl öldürücü bir hal aldığını artık konuşmamız lâzım değil mi?

Önce teşhis... Hastalığımızı öğrenmemiz lâzım. Sonra ilâçlarımız ve tedavi sürecimiz uzun zaman alacaktır. Belki de uzunca iyileştirme seansları, fakat bir yerden başlamamız gerekiyor. Avrupalı bir siyasetçi piyasaya çıkan sahasıyla ilgili bütün kitapları mutlaka okuyor. Gazetelerdeki uzunca makaleleri inceleyerek tasnif ediyor. Aynı zamanda ticarî ve siyasî ilişkisi olduğu ülkelerle ilgili siyasî yayınları da takip ediyor. Onların uzun süren yemek seansları yoktur. Yıl boyunca üç haftayı asan tatilleri yoktur. Uykuları beş saati geçmez. Çoğunun televizyonla irtibatları da yoktur. Vazifeliler filtre edilmiş bilgi, görüntü ve belgeleri masalarına hazırlarlar. Onları, ellerinde devamlı okuyacakları bir şeyle takip edersiniz. Bize göre belki de okuma delisidirler. Ve sekiz milyonluk bir toplum yetmiş milyonluk bir toplumun imkânlarından daha çok imkâna sahiptirler. Onlar okuyarak düşünmeyi, düşünerek konuşmayı ve konuşarak toplumsal barışa muvaffak olmuşlardır. Çok ilginçtir ki bu prensiplerin hepsini uzun, dolambaçlı ve dolaylı yollardan Kur’ân’dan almışlardır. Toplum düzeyinde bize göre insanlıkları o kadar da tehlikede değildirler. Ya bizde… Milletvekillerimizin ve siyasî parti temsilcilerimizin, günlük okumalarını Avrupalıların haftalık okumalarıyla karşılaştıramazsınız. Okumayan, okumayı sevmeyen idarecilerimizin arkasında yürüyen halimizi varın siz düşünün.

Okunma Sayısı: 4503
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Nadir Özpamukcu

    2.8.2016 16:41:49

    Üstadım nasılda bizi bu zamanlara hazırlamış bu tespitler bu ilaçlar hepsi bugün içinmiş,biz ustadim zamanına giderken risale okumalarimizda,her hadisede ustafimizi yanımızda buluyoruz elhamdülillah,Allah razı olsun bu fikrimiz kuvvet veren yazılarınızı için

  • Demokrat Avrupa

    1.8.2016 17:43:23

    Bir toplumun ilerlemesini engellemek istiyorsan bilgi edinmesini zorlastiracaksin. Önüne degisik manileri koyacaksin ve cehalette kalmasini saglayacaksin. Ondan sonra da bilgisi olmadigi halde herseyden haberdarmis gibi söylemler söylettireceksin.

  • Abdurrahman KOÇAK

    1.8.2016 11:20:44

    Bu hipnotik devirde iş gerçekten zor görünüyor ama ümitsiz değiliz..Fakat 1960 öncesi ve daha sonra ifsad komiteleri planlarını arttırarak uygulamaya koymaya devam ediyorlar..İşin can alıcı noktasıda bunu müslümanlar eli yapıyorlar.Bize düşen İman hakikatlerine sımsıkı bağlanmak ve takdiri Cenabu Hakka havale etmek.

  • Ali Tam

    1.8.2016 04:45:03

    Kulaktan kulaga haberlerin degistigini bilen Avrupali sabah ilk önce gazetesini alir veya internet üzerinden malumatina onun bunun anlatimina muhtac olmadan en gec kusluk vaktinde sahip olur. Her sene ortalama 250 kitap okuyan gelinim kütüphane ile 7 yasinda asina olur ve bu bugüne kadar devam eder. Müslümanlar icinde en cok kitap okuyanlar Nurculardir bunun sebebi Anadoluda gelmis gecmis en büyük muallim ve üstad Bediüzzaman Said Nursi'dir ki hayati boyunca ortalama günde 200 sayfa itinayla secilmis kitap okuma adetini sürdürmüstür. En büyük ögretmenimiz, önderimiz; üstadlarin üstadi Bediüzzaman Said Nursi'yi örnek alirsak Cehalet bize mazi olur. Not bu minval üzerine bazen sabah namazindan önce butün internet gazetelerinin ana temalarini okumus olanlarimizin sayisi oldukca yüksektir. Bu aliskanlik tamim edilmelidir.

  • hasan Muharrem okur

    1.8.2016 03:46:16

    Inşaallah en kısa zamanda bizde de tahakkuk etsin.İslamın en önemli emirlerin den olan okumayı avrupa Ülkelerinin seviyesine getiremediğimiz sürece karanlık yarınlara razı olacağız.böyle çok ehemmiyetli konuya temas ettiğiniz için tebrik ediyorum.Cenab ı yardımcımız olsun.Amin

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı