Ahirzamanı bir bütün olarak değerlendirip, II. Avrupa’nın bu zaman dilimindeki global projelerini dikkatlice incelediğimizde, en girift meselelerin çorap söküğü gibi vuzuha kavuştuğunu görüyoruz.
Kemalizm ile II. Avrupa’nın ittifakını kabul etmeyenler, bizdeki 12 Eylül ihtilâlinin Amerika’daki 11 Eylül ihtilâline annelik yaptığını nereden bilecekler ki... Kemalistlerin maalesef siyasal İslâmı ve milliyetçileri de kullanarak 12 Eylül’ün mahiyetinin ortaya çıkarılmasını engellemeleri, zamanımızı doğru okumamızı epeyce güçleştirdi. Günümüzde “hilâfet devleti” iddiasıyla ortaya çıkan İŞİD’in temellerininde Kemalistlerce 12 Eylül’de atıldığını, Kenan Evren ile merhum Cemalettin Hoca arasındaki meşhur atışmaları hatırlayanlar, belki bilirler. Köln Spor Sergi Sarayında, tahta tüfekli askerî birlikler nezdinde ilân edilen Anadolu Hilâfet Devleti’nin kuruluş merasimlerini Sabetaist yazarlar protokolde izliyorlardı. Filmlerini hemen izleyen Evren Paşa da, hem bu “devlet”in propagandasını yapıyor, hem yaptığı ihtilâlin “haklılığı”nı savunuyor, hem de Avrupa hürriyetlerinden istifade eden Müslümanları II. Avrupa aracılığıyla Avrupa ülkelerine jurnalliyordu. Birçok hürriyetçi Müslüman gibi iddia ediyoruz ki, neocon’ların yaptığı 11 Eylül ihtilâli, Kemalistlerin 12 Eylül’ünden doğmadır. 1980’li yılların gazete arşivlerine bu nazarla bakanlar, o günkü deccaliyet Avrupa’sının merhum Kaplan’ı alet ederek Müslümanlara yaptığı saldırıyı açıkça göreceklerdir.
İŞİD GÖKTEN Mİ İNDİ?
Üç-dört senedir, Yeni Asya olarak Avrupa kamuoyunu ikaz etmeye çalışıyoruz. “Selefiler„ adı altında istihbaratların ve bilhassa semavî dinlere karşı, hedonist, insanî değerleri benimsemeyen ve barış düşmanı deccaliyet Avrupa’sının organizelerine yardımcı oldukları grupların Avrupa’daki Müslümanlarla ilgisi olmadığını defaatle yazdık. Onbinlerce Avrupa kökenli genci Suriye ve Şam’da İŞİD çatısı altında toplayacak kuvvetin mevcut hiçbir İslâm ülkesinde olmadığını, AB, ABD ve NATO’ya rağmen böyle bir teşkilâtlanmanın mümkün olmadığını, aklı başında olan herkes anlayabilir. Bir taraftan İslâmiyeti çirkin, kaba ve demokrasi karşıtı olarak gösteren sözde Selefîlere yardımcı olmayı, diğer taraftan gazeteci Udo Ulfkutte gibi bu hareketi bahane ile Dresden, Kassel ve diğer bazı şehirlerde serserilerle yürüyüşler düzenlemeyi ancak deccaliyet Avrupası başarabilir. Udo’dan önce Daniel Pipes, Giardano ve Fallacini gibi İslâm karşıtlarını hazırladığı “İslâmiyet aleyhtarlığı” altyapısını hatırlayalım.
Troçkist yapının misyonu olan tedhiş, vahşet, katliâm ve terörün resimlerini Afrika’da Boko Haram ve El Şebab’dan, Pakistan ve Afganistan’da El Kaide ve Taliban’dan, Arap ülkelerinde de El-Kaide, İŞİD ve El-Nusra gibi yapılanmalardan alarak Avrupa medyasına servis edenleri, insanî değerlerden yana olan I. Avrupa’nın yazar ve politikacıları tanımış görünüyorlar. Dikkat ederseniz söz konusu tedhiş ve terör örgütlerinin adresleri şimdilik İslâm coğrafyasında görünüyor. Demir Perde´nin yıkılışından önce Latin Amerika’da, Çin’de, Küba’da ve çok azı İslâm coğrafyasında bulunan Troçkistler, 1980’lerden itibaren yeni bir projeye başladılar. Komünizm ve masonluğun öldüğünü ilân ederek, Yeni Muhafazakârlar ve Yeni Liberaller olarak büyük paralar harcanan enstitülerde sahneye çıktılar.
Teessüfle ifade edelim ki, gerek Türkiye Müslümanları ve gerekse sair İslâm entelektüelleri eski komünistlerin gömlek değiştirmelerine yardımcı oldular: Karl Popper, George Soros, Sigmund Freud ve diğer dinsiz felsefecilerin çevresinde ortaya çıkan kurum, kuruluş ve ideolojiler bir dönem bazı Müslümanlarca alkışlandı. Renkli devrimlerde kullanılan NLP Teknikleri, Kişisel Gelişim felsefeleri ve geleneği inancıyla birlikte dışlayan fikirlerin en mahrem mahfillerine kadar girmesine müsaade eden bazı dindarlarımıza teessüf etmemek elbette elde değil...
HERŞEYE RAĞMEN DECCALİYET DEĞİŞMİYOR...
Zaman, tıpkı dünyamız gibi bir dairede dönüyor. Uğradığı mevsimdeki meyvelerini bize gösteriyor. Bunu anlayan global dinsiz cereyanlar projelerini zamana ve mevsimlere yayarak geliyorlar... Tevhid inancı, hadiselere bütün olarak bakmayı gerektiriyor. Kemalizmin tetiklediği hadiseleri, II. Avrupa misyonu gereği globalleştiriyor. Lokalde 12 Eylül’ü anlayamayanlar globaldeki 11 Eylül’ü anlamada zorlanıyorlar. Dönüp tekrar tekrar okumaları gerekiyor.
Boko Haram’ın Nijerya’daki bütün marifetlerini anında Avrupa’ya servis edenlerin diğer gözü Kenya’daki El-Şebab´da. İŞİD’e, El Kaide’ye ve Taliban´a aynı karede dikkat kesiliyorlar. Troçkistlerin bu coğrafyalarda işledikleri cinayetlerle I. Avrupa’nın II. Avrupa karşısındaki zaferini engelleyebilecekler mi, zaman gösterecek... Fakat İslâmiyet’in fıtratı, insaniyeti ve güzel ahlâkı Avrupa’da dalgalandırmasından fevkalâde rahatsız oluyorlar ki, masum Müslümanları katlediyorlar... Ve maalesef Batının önemli bir kesimi de bu zulme seyirci kalıyor. Bu ateşin I. ve II. dünya savaşlarında kendileri yaktığı gibi yine kendilerine dönebileceğini ve kıtayı tutuşturabileceğini hiç düşünmüyorlar... Neocon´ların Kiev denemesi ortada iken İslâm coğrafyasına seyirci kalanlar, elbette zulmediyorlar. Yoksa yanlış mı okuyoruz zamanı?