Cesetler, üzerlerindeki elbiselerden daha önemlidir... Kelimelerinin manaları da içlerinde teşhir edildikleri kalıplardan daha önemli olmalıdırlar.
Demokrasiye, günümüzdeki insanların yükledikleri manaların özelliklerini alt alta yazdığımızda veya bu kelime altında verilmek istenilen resmi tasvir ettiğimizde, milletin kullandığı demokrasi kelimesi ile meşveret-i şer’iyye kelimelerinin aralarındaki mesafeyi rahatça seyredebiliyoruz. Fakat bu mesafenin varlığı, demokrasinin de Kur’ân ve Sünnet pratiğinden kaynağını bulduğu hakikatini değiştirmiyor. İnsaniyetin medeniyetteki inkişafı ve ehl-i kitabın bir şubesi olan Ehl-i Mektebin yardımlarıyla demokrasinin fıtrî kaynağı olan Kur´ân’a yaklaştığına dair, Avrupa gazetelerinde her gün yüzlerce örneklerine şahit oluyoruz. Avrupa demokrasilerindeki “fıtrat yürüyüşünün“ Kur´ân’a çıkacağını, neticede O´na tabi olacağını kabul ettiğimizden, demokrasiyi Meşveret-i Şeriyye´nin dışında tutma diye bir yaklaşımımız da olamaz. Buradaki süreçler önemlidir. Hıristiyanlığın tarihi hadiselerle parçalanıp hurafeler paçavralarından sıyrılış ve sonra tasaffî süreçleri... Kilisenin yanlış tutum ve tahakkümünden kaçan akıl sahiplerinin tutturdukları akıl ile fıtrata ulaşma süreçleri... Kölelikten başlayıp hürriyet ile malikiyete ulaşmaya çalışan beşerî süreçler... Bu süreçlerin fıtrî mecralarındaki akışlarını inkâr edemeyeceğimiz gibi, bunların direkt vahiyden kaynaklanarak hemencecik “hakikate“ dönüşeceklerini iddia edemeyiz.
Meşveret-i Şeriyye ile hür dünya kamuoyunun kabullendiği demokrasi arasındaki eksikliği Bedîüzzaman Hazretlerinin “meşveret-i meşrua” ile seslendirdiği “İslâm Demokrasisi“ tabiriyle giderebilir miyiz? Henüz İslâmiyet’in teferruatına uzak olan Batı´nın, bu kelimeyi daha çabuk anlayabileceğini umuyoruz. Zira İslam Şeriatı´nın mahiyeti, detayları ve zamanımızdaki doğru tarifleri henüz raflara inmedi. Bilakis, dinsiz ve sefih Avrupa’nın global gayretiyle doğru islamiyet, bildiğimiz yanlış resimlerle perdeleniyor.
MEŞVERET-İ ŞERİYYEYİ ÖNCE CEMAATLER ANLAYACAKTIR...
İslam’ın dört ana kaynağı ile iç içe olan islamî cemaatler, hürriyet’in inkişâfı ile kaosa sürüklenen cemiyette, meşveret-i şeriyyeyi bir çare olarak daha önce görecekler ve ihtiyaç olarak sarılacaklardır. Ferdîyetin, yönetim ve idarelerde pratik olarak kalktığı bir zamanda; ya meşveret-i şeriyye veyahut da kaos ortaya çıkıyor. Yani, istibdadı tedaî ettirecek bireyselliğin buralarda geriye çekildiği, cemaatlerde de “meşveret-i şeriyye“den başka çare kalmıyor.
Meşveret-i Şer’iyye´nin bir ibadet, bir gelenek veya millî bir değer olarak dindarlarca topluma fiilî ve nazarî olarak verilmesi, evvelâ islam demokrasilerini güçlendirecek ve demokrasiyi fıtrat ve Kur’ân’la entegre edebilmiş Alem-i İslam’ın yardımıyla “global demokrasi” kuvvetten hakka, genel toplum anlayışlarından semavî ahlâka, israftan iktisada, savaş ve kaoslardan barışa ve hissiyatlardan akıl ve fikire doğru mesafe almaya süratlice devam edecektir.
DEMOKRASİLERİN ARAÇLARI İLE MEŞVERET-İ ŞERİYYENİN PRENSİPLERİ
Acizane kanaatimce cemaat mensuplarının, yani meşveret-i şer’iyye’yi esas almaları gerekenlerin karıştırdıkları çok önemli bir noktadır, burası... Cehaletin taklidi tetiklediği tehlikeli bir nokta.... Arkasını dünyaya dayamış global demokrasinin yanlışları, bulaşıcı hastalıklar gibi ehl-i imanın manevî meclislerini hasta ediyor. Asr-ı Saadet meşveretini doğru kaynaklardan hazmı kolay süt gibi içemeyenler, boşluklarını içinde yaşadıkları “dünyevî sivil toplumların“ kaba ve ahiret yolunda da sıkıntı verecek kurallarıyla doldurmaya çalışıyorlar.
Bu sıkıntıdan kurtulmanın bizce önemli bir çaresi; her iki sistemin araçlarının bir müşahhasça belirlenmesi ve doğruca tanımlanmasıdır. Mahiyetleri, usulleri, tüzükleri, mensuplarının özellikleri ve hedefleri itibariyle kaynağı aynı olduğu halde, günümüzde birbirinden çok uzakta seyreden bu iki sistemin doğru tanımlarına şiddetle ihtiyacımız var... Demokrasinin insanî değerler, fıtrat ve semavî dinler çerçevesinde doğru tanımları yapılırken; meşveret-i şer’iyye meselesinde, dinin dört temel ölçüsünün dışına çıkılmayacağını, tüm şura azaları öğrenmek zorundadırlar.
Genel hedef ve işleyiş bakımından birbirlerine benzeyen bu iki sistemin araçlarını karıştıranlar, netice alamayacakları gibi, beraberinde çalıştıkları meclisleri de sıkıntıya sokacaklardır. Siyasetin; kaba, rekabete müsadeli, yalana imkan veren, riya ile reklamı birbirine karıştırmış, her hal ü karda neticeye endekslenmiş ve taraftarına, hatalarına rağmen sahip çıkmak zorunda bırakılmış prensiplerini; bir dergâhın müdavimleri, bir cemaatin müntesipleri ve hedefi Allah rızası olan bir işin taakipçileri arasında tatbik etmek mümkün mü? Siyaset arenasında koşmaya alışmış ve dahil olduğu dinî cemaatin manevî prensiplerini içselleştirmiş meşveret mensuplarının halini tasvire gerek görmüyoruz. Kaba demirciler atölyesindeki aletlerle, kuyumcu tezgâhındaki aletler; fonksiyon olarak birbirine benzeyebilirler... Fakat hiç kimse bu iki atölyenin şartlarını ve aletlerini birbirine karıştırmaz. Netice itibariyle her iki atölye madene şekil veriyor. Isı vererek yumuşatıyor, madenlerini... Her iki atölye mensuplarının da dünyasında hizmet, fayda sağlama ve azıcık estetik vardır. Bu benzerlikler ve paralellikler, bu iki meslek mensuplarının aynı atölyede çalışmalarına müsaade etmez. Fakat iyi bir altın işlemecisi gayet maharetli bir demir ustası da olabilir. Veya tam tersine, demiri yumuşatıp şekillendiren bir usta, aynı zamanda kuyumculuğun da kurallarını ve pratiğini iyi bilebilir. Önemli olan nokta, mesleklerin yanlış aletlerle birbirine karıştırılmamasıdır. Elbette her kabiliyet sahibi, öğrendiği mesleği doğru yerde ve doğru zamanda icra edecektir.