Semavî dinlerle ve temel değerlerle mücadeleyi projelendiren İkinci Avrupa’ya karşı, Avrupa’daki Nur Talebelerinin Uhuvvet ve Muhabbet ateşinin fitilini tutuşturduklarını çok az insan duymuştur.
Durup dururken, Avrupa’nın Kuzey’e yakın bu şehrindeki sevgi faaliyetinin sebebini merak edenlere Nur Talebeleri, Kuzeylilerin düşmanlığı dünyaya hâkim kılmak üzere bu kıt’ada oluşturdukları fitne, yabanîleştirme, itibarsızlaştırma ve kaos projelerini gösteriyorlar.
Bir sevgi çekirdeği olarak muhabbeti bu güzel kıt’ada toprağa atanlar, evvelâ Müslümanların imanlarından istifadeye çalışıyorlar. Almanya’daki Müslüman sayısı bundan birkaç sene önce dört milyon civarındaydı. Bugünlerde beş milyonu aştığını söylüyorlar. Avrupa’da ise kırk milyona yaklaşıyormış. Deccaliyet Avrupa’sının, Avrupalıları İslâm aleyhine kışkırtması uğrunda harcadığı milyarlarca doların boşa gittiğini kendileri de anlamış olacaklar ki, dünkü kargaşa sesleri bugünlerde panik çığlıklarına dönüşüyor. Ellerinde uhuvvet ve muhabbet meşaleleriyle İsevîlerin yardımına koşuşturan Müslümanları gören İkinci Avrupalılar, banka ve fonlarına rağmen ümitsizlik anaforlarına doğru her gün sürüklenip duruyorlar.
Kahire’de değil; İstanbul, Tahran ve Marakeş’te de değil... Bilâkis Düsseldorf’ta.... Bütün insanlığın kardeşlik ve muhabbet prensipleri, Avrupa Nur Cemaati’nin düzenlediği 18. Geleneksel Bediüzzaman’ı Anma Toplantısı’nda akademisyenlerce ele alındı. Çeşitli boyutlarıyla konuşuldu: Hukukçular, teologlar ve eğitimciler kendi pencerelerinden kardeşliği ve sevgiyi Avrupa’daki Nur Talebelerine adeta seyrettirdiler...
Türkiye’deki Nur Talebeleri’nin yüzlerce yerde organize ettiği bu anma toplantılarının, mevsime bağlı olarak sonuncusunun her sene Almanya’da yapılması da, ayrı bir gelenek oldu. Yeni Asya bayrağı altında; hukukî, insanî ve dinî değerlerin bu şekilde dalgalandırılması, Allah’ın lütfundan başka bir şey olmasa gerek.
Türkiye hükümetinin Avrupa Birliği’ne ve bilhassa Almanya’ya karşı düşmanlığa varacak tavır ve beyanlarda bulunduğu şu günlerde, Avrupa’daki Türklerin onların bu negatif yaklaşımlarını ademe mahkûm etmeleri diğer bir güzellik. Ne Avrupa Birliği siyasetçi ve idarecileri ve ne de Almanya’nın deneyimli politikacıları, siyasal İslâmcı geçinen hükümetimizin tavırlarını ciddiye almıyorlar artık... Türkiye’nin Avrupa’nın bir parçası olduğu tezlerini vurgulayarak, yollarına devam ediyorlar. İşte böyle bir ortamda, Almanya’nın meşhur bir Üniversitesi’nde, İslâm kürsüsünde öğretim üyeliği yapan birisinin, Düsseldorf uhuvvet panelinde konuşması, bu yılki faaliyetin en renkli manzaralarından olmalıydı. Bu 18. geleneksel Nur bayramıyla da; Almanlar, İslâmiyet’in bu ülkenin ayrılmaz bir parçası olduğunu fiilen ilân ediyorlar dememiz, inşallah mübalâğa olmaz.
Düsseldorf´taki bu Nur bayramının katılımcılarını heyecanlandıracak diğer bir özelliğini paylaşmazsak, yazımızı tamamlamış sayılmayız. Şu on sekiz sene içinde bu organizasyonların nesilden nesile geçişi, yani gençlerin büyüklerinden muhabbet ve hürmet içinde vazifeyi devralmaları, bu programların en güzel tarafı olmalı... Köln Stadthalle’de bu güzel geleneği ilk olarak başlatan kahramanların bir çoğunun Cennete uçmaları ve bazılarının ihtiyarlık mevsiminin ufukta sararan güneşe bakmaları, Avrupa Nur Cemaati’ndeki gençlerin şevkini arttırmış veya gidenlerin defter-i hasenatını doldurmaya devam ediyorlar.
Ecdadımızın Kur’ân ve Sünnet ile yoğurduğu tasavvuf müziğinin genç Saidlerce sahneye taşınmasına ise bazılarının “imkânsız!” dediğini, Rabbimizin mümkün kılması olarak değerlendirilip, ancak şükredilebilinir. Risale-i Nur vasıtasıyla yalnızca dinî hayatın değil; bir tarihin, bir kültürün ve daha doğrusu bin senelik estetiğimizin Düsseldorf´da sahnelenmesi, size de heyecan vermez miydi? Daha nice bayramlara istikamet, sıhhat ve tesanüd içinde ulaşmak duâsıyla...