"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ey muhabbet fedaileri, nerede kaldınız!...

Şükrü BULUT
06 Mayıs 2016, Cuma
Biz muhabbet fedaileriyiz, husumete vaktimiz yok” sözü, elbette zamana söylenmiş bir sözdür. Ahirzamanda, insanlığın üzerine seller gibi gelecek fitnelerin yol açacağı nifak ve şikaklara yönelik de bir söz olarak…

Ahirzamanın hadislerdeki tanımlarında dikkatimizi en çok çeken kelime “fitne”dir.Mukateleden de şiddetli olan ahirzaman fitnesinin en büyük tuzaklarının; tarafgirlikler, husumetler, gıybetler, nefret dolu ifadeler ve düşmanlıklar olduğunu düşündüğümüzde muhabbete, kardeşliğe ve bilhassa ihlaslı muhabbete olan şiddetli ihtiyacımız kendiliğinden ortaya çıkıyor. Devlet ve milletlerin, siperlerini global sınıf ve cereyanlara bıraktıkları bir zamanda cemaatsiz hareket etmenin imkansızlığını hepimiz biliyoruz. Avrupalı liberallerin, bilhassa dinsizliğe dolaylı olarak yardımcı olan bir kısım hürriyetçilerin individuelliğe, yani bireyselliğe yönelmelerine aldanan cemiyetlerin paramparça olmuş halleri de, insanlığın ilke ve din temelinde saflarını sıkıştırmalarını adeta emrediyor. 

Fertten topluma, afaktan enfüse; bütün gel-gitlerde durum değişmiyor Sevmek. Önce insanı, sonra mahlukatı… Bütün bunları sevebilmek için elbette ki Yaratanı tanımak ve sevmek esas. Bediüzzaman Hazretleri’nin, Kur’an’ın ayetlerinden ve hadis-i şeriflerden hareketle sunduğu Uhuvvet Risalesine dünya kardeşlik projesi olarak bakmak mümkün değil mi? 

Ah Müslümanlar!. İstibdat duvarlarını aşıp her Arap kardeşimize bir Uhuvvet Risalesi ulaştırabilseydik, Arap felaketi dünyamızın başına gelir miydi? İstibdadın birbirlerinden uzak tuttuğu Müslümanları, bugün düşmanların ateşi yekdiğerine yaklaştırmıyor. Uhuvvet projesiyle muhabbet ateşi yansaydı, Moritanya’dan Cava’ya müfritane irtibat  kurulsaydı, ihlaslı muhabbet gerçekleşseydi ve muhabbet meşalesi üç kıtada yansaydı…

İmam-ı Ali (r.a); âlemlerin insanda sırlarla dürülü olduğunu söylüyor. Bediüzzaman da aynı yoldan yürüyerek insana kâinatın nüsha-i musağğarası (prototipi) diyor. İnsanı keşfedemeyen neyi bulmuş ki… Küçük alemimizdeki büyük cihadı kaybettiğimizde muhabbet de kaybolur. Kâinatın yaratılış sebebi olan muhabbeti kaybeden de çok şeyi kaybeder. Bedenimiz ve âlemimizdeki muhabbet ateşi, ab-ı hayat olan kanımızın yollarındaki engelleri kaldıracaktır. Maddî ve manevî hayatımızı tehdit eden damarların duvarlarındaki zararlı maddelerin muhabbetle vücudumuzdan atıldığına ilim her gün şehadet ediyor. Kan deveranı, tepeden tırnağa dünyamıza hayat taşıdığına göre… Önce muhabbet…

Muhabbet yakıcı değildir, diriltir. İnsanı diriltir, kalpleri diriltir, söze hayat verir ve insanî münasebetleri hayattar kılar. 

EY NURCULAR VAZİFE BAŞINA!...

Her ne kadar fıtratımıza muhabbet derc edilmişse de, mutlaka bir muallimin yardımıyla pratiğini öğreniriz. Muallim-i ekber (a.s.m) olmasaydı Ashab-ı Güzine sevgiyi kim ders verecekti… Farkına varmadan, iradesiyle “adavet” ordusunda husumet yolunda çarpışan Müslümanlara, önce muhabbeti göstermek durumundayız. Bağımlıların tedavisindeki reflekslerle her an karşılaşabiliriz. Bırakalım gıybeti, şetmi, terzil ve hakaretleri; tükürüklerini de suratımızda hissedebiliriz. Fakat bizim birinci vazifemiz, husumet askerlerini dağıtmak üzere “düşmanlıkla” cenk etmek. Her durumda yine muhabbet fedaisi olduğumuzu ortaya koymak.

Birşeylerini feda etmeyene fedai denilir mi? Eski zamanlarda fedailerden hayatları istenirmiş. Bizden ise enaniyetimizi, rahatımızı, izzetimizi ve hissiyatımızı feda etmemizi istiyor zaman… Zamanın Bedii’si ise talebelerine; bin haysiyetim olsa, aranızdaki tesanüd için feda ederim, diyor. Öyle ise tam fedai olmak zamanı…Ve feda ettiklerimize, Cafer-i Tayyar gibi dönüp bakmaksızın…

Nur Talebeleri muhabbet ordularındaki yerlerini bir saniye geçmeksizin almak zorundadırlar…Önce ehl-i imana ve sonra da insanlığa muhabbeti Yirmi İkinci Mektup, Yirmi ve Yirmi Birinci Lema çerçevesinde göstermek zorundayız. Yoksa harim-i İslama  ayak basmış deccal ve süfyanın askerleri hiçbir şeyimizi bırakmaksızın tar umar edecekler… El-iyazubillah..

Okunma Sayısı: 4286
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • halil

    6.5.2016 15:52:45

    Ya o muhabbet fedaileri, her şeyi hubb-u nefislerine feda ettilerse..!!!

  • Aslan

    6.5.2016 00:22:13

    Harika tesbit. Allah razı olsun.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı