Abdülhamid Kayıhan Osmanoğlu, milletin ince sızısını yeniden tazelemiş. Osmanlı’yı ve Menderes’i sevenler bu hikâyeyi biliyordu.
Geniş kitlelere mal oldu, güzel de oldu. Sürgüne gönderilen Osmanlı Hanedanı sefalet içinde Avrupa’nın merkezlerinde yaşarken, bir kısmı da Paris’teki askerî birliklerde bulaşıkçılık yapıyorlarmış. Türk Milleti’nin onurunu kıran bu durumu öğrenen şehit Menderes, elçiliğimiz aracılığıyla Osmanlı Hanedanı’na mensup hanım ve çocuklara vatana dönüş izni çıkarıyor, hükümetten... Arz ettim ya, bu hikâyeyi bir çoğumuz gözyaşı içinde müteaddit defalar dinlemişizdir. Abdülhamid Kayıhan’ın merhum Menderes’in bu icraatının, idamının sebepleri arasında olduğunu söylemesi, hadisenin bizi alâkadar eden bir noktasıdır.
Yeni Asya, yıllardır ülkemizin bir başka hanedanca idare edilmekte olduğunu iddia ediyor. Tek partili cumhuriyet, kurumlar demokrasisi ve ihtilâllerle saltanatını devam ettirmeye çalışan hanedanın kendisini perdelemesini bilmeyenler, oklarını hep başka hedeflere attılar ve atıyorlar. Halbuki Bedîüzzaman Hazretleri bazı âyetleri tefsir ederken, onlardan çıkardığı işarî ve remzî mânâlarla, Osmanlı Hanedanı’nın 31 Mart 1909’da saltanatını bir başka hanedana kaptırdığını yazıyor, eserlerinde... 31 Mart’ta öne çıkan galip gücün Selânik’ten gelen 3. Ordu olduğunu ve bunların arasındaki eğitimli 2000’e yakın Selânikli subayın, ihtilâlin rengini değiştirecek kadrolara yerleştiğini ve daha sonra Osmanlı düşmanı kadroların, Osmanlı hürriyetperverlerinin bir çoğunu idam ve diğerlerini devre dışı bıraktıklarını bilenler; Osmanlı’nın yerine geçen hanedanı çok net tanıyabilir. Sultan Reşat, Vahdeddin ve Halife Abdülmecid’in sembolik olarak başta göründüklerini, Osmanlı’yı ciddî sevenler, zamanla öğrenecekler...
SULTAN ABDÜLHAMİD’İ SEVENLER NEREDE....
Şu vatanda yaşayan her Müslümanın, Osmanlıya bir bütün olarak sahip çıkarak sevdiğine inanıyoruz. Beş yüz küsûr sene i’lâ-yı kelimetullah uğruna gayret göstermiş bir hanedanı, hangi mü’min sevmez ki? Sultan II. Abdülhamid ile birlikte Hanedan’a karşı ihtilâl düzenlemiş protokemalistler hakkında tek söz sarfetmedikleri halde; hürriyet ve demokrasiye bağlılıklarından Merhum Sultan’a itiraz etmiş M. Akif, N. Kemal, C. Efganî, Ziya Paşa ve Bedîüzzaman’a hücûm edenleri anlamak hakikaten zorlaşıyor. Sultan’ın şahsına değil, tek kişinin hâkimiyetine, meşveret ve şûrânın olmayışına itiraz edenleri, Osmanlı Hanedanı karşıtı göstermeye çalışanlar, tarihî hakikatleri çok cahilâne bir tarz ile saptırıyorlar, çarpıtıyorlar. Sultan Reşad’ın ve Vahdeddin’in iltifatına mazhar olmuş, Osmanlı’nın yeniden ihyası uğruna canlarını tehlikeye atan bu kahramanlardan; pespaye günlük politikalarında menfîce bahsetmek, en azından zulümdür.
Sultanı tahttan indirip Selânik’teki Karls Alatini Köşkü’ne hapsedenleri Yeni Osmanlıcılarımız elbette biliyorlardır. Tâ 1902’de, Paris Kongresi’nde yollarını, Prens Sabahaddin başta olmak üzere, Osmanlı hürriyetçilerinden ayırmış Dr. Nazım’ı, Bahaddin Şakir’i, Ahmet Rıza ve Talat gibi, öteki hanedanın amansız ihtilâlcilerini görmemezlikten gelenler, hakikati o denli rencide ediyorlar ki... M. Kemal’e itirazından ve Kemalizmle muhalefet teşkil ettiğinden 28 sene zindan hayatı çekmiş Bedîüzzaman’ın; I. Dünya Savaşında Osmanlı kumandanı olarak esir düştüğü Sibirya Kampı’ndan Berlin üzerinden vatana dönüş merasimini tarihlerde okusalardı, her halde mahcup olurlardı. Osmanlı’nın top atışıyla dönüşünü kutladığı Said Nursî’nin, herkesten ziyade Osmanlı’ya, onun dâvâsı olan i’la-yı Kelimetullaha hizmet ettiğini, inşallah kıymetli araştırmacılarımız yazacaklardır.
KEMALİZMLE ANLAŞANLAR OSMANLI OLAMAZLAR...
Her türlü mukaddes ve millî değeri siyasetlerine alet etmekten geri durmayanlar, Osmanlı Hanedanı’nı da istismar ediyorlar. Osmanlı Hanedanı’na 1909’da son vermiş bir başka hanedanla hulus birliği yapanlar, nasıl Osmanlıyı ağızlarına alabiliyorlar ki? Türk Milletinin bağımsızlığı uğruna, hanedana kadirşinaslıkta bulunan Menderes ve onun açtığı yoldaki mücadeleden tam altı defa Kemalistlerce ihtilâle maruz kalmış Süleyman Demirel’e siyasal İslâm adına hücum edenler, Selânikliler Hanedanına mı, yoksa Osmanlı’nın devamı olan Türkiye Cumhuriyeti’nin hakikî bağımsızlığına mı yakın durduklarını, efkâr-ı ammeye bildirmek durumundadırlar.
Hürriyet uğruna son nefeslerini sürgünlerde, savaş meydanlarında, zindanlarda ve darağaçlarında verenlerin hepsi; Osmanlıydı, hürriyetçiydi, demokrasi ve hakikî bağımsızlık taraftarlarıydı. Bu kadar müdellel, açık ve hakkaniyetli bir meselenin aksini ne tarihî vesikalarda, ne de arşivlerde bulamayız. Şehit Menderes’in Kemalistlerce en büyük suçları arasında Hanedan’a sıla yolunu açmak da varmış. Tıpkı din ve vicdan hürriyeti, Bağdad Anlaşması, Ezan-ı Muhammedî’nin aslına irca-ı ve dinî mektepleri açması gibi... En büyük cürmü de mutlaka Türkiye’ye hürriyet ve demokrasiyi tattırmasaydı... Ruhları şâd, mekânları cennet olsun... Hem Hanedan-ı Osmanî’nin ve hem de hürriyet kahramanlarının...