"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hanedan mı Menderes’i astırdı?

Şükrü BULUT
27 Mart 2015, Cuma
Abdülhamid Kayıhan Osmanoğlu, milletin ince sızısını yeniden tazelemiş. Osmanlı’yı ve Menderes’i sevenler bu hikâyeyi biliyordu.

Geniş kitlelere mal oldu, güzel de oldu. Sürgüne gönderilen Osmanlı Hanedanı sefalet içinde Avrupa’nın merkezlerinde yaşarken, bir kısmı da Paris’teki askerî birliklerde bulaşıkçılık yapıyorlarmış. Türk Milleti’nin onurunu kıran bu durumu öğrenen şehit Menderes, elçiliğimiz aracılığıyla Osmanlı Hanedanı’na mensup hanım ve çocuklara vatana dönüş izni çıkarıyor, hükümetten... Arz ettim ya, bu hikâyeyi bir çoğumuz gözyaşı içinde müteaddit defalar dinlemişizdir. Abdülhamid Kayıhan’ın merhum Menderes’in bu icraatının, idamının sebepleri arasında olduğunu söylemesi, hadisenin bizi alâkadar eden bir noktasıdır.

Yeni Asya, yıllardır ülkemizin bir başka hanedanca idare edilmekte olduğunu iddia ediyor. Tek partili cumhuriyet, kurumlar demokrasisi ve ihtilâllerle saltanatını devam ettirmeye çalışan hanedanın kendisini perdelemesini bilmeyenler, oklarını hep başka hedeflere attılar ve atıyorlar. Halbuki Bedîüzzaman Hazretleri bazı âyetleri tefsir ederken, onlardan çıkardığı işarî ve remzî mânâlarla, Osmanlı Hanedanı’nın 31 Mart 1909’da saltanatını bir başka hanedana kaptırdığını yazıyor, eserlerinde... 31 Mart’ta öne çıkan galip gücün Selânik’ten gelen 3. Ordu olduğunu ve bunların arasındaki eğitimli 2000’e yakın Selânikli subayın, ihtilâlin rengini değiştirecek kadrolara yerleştiğini ve daha sonra Osmanlı düşmanı kadroların, Osmanlı hürriyetperverlerinin bir çoğunu idam ve diğerlerini devre dışı bıraktıklarını bilenler; Osmanlı’nın yerine geçen hanedanı çok net tanıyabilir. Sultan Reşat, Vahdeddin ve Halife Abdülmecid’in sembolik olarak başta göründüklerini, Osmanlı’yı ciddî sevenler, zamanla öğrenecekler...

SULTAN ABDÜLHAMİD’İ SEVENLER NEREDE....

Şu vatanda yaşayan her Müslümanın, Osmanlıya bir bütün olarak sahip çıkarak sevdiğine inanıyoruz. Beş yüz küsûr sene i’lâ-yı kelimetullah uğruna gayret göstermiş bir hanedanı, hangi mü’min sevmez ki? Sultan II. Abdülhamid ile birlikte Hanedan’a karşı ihtilâl düzenlemiş protokemalistler hakkında tek söz sarfetmedikleri halde; hürriyet ve demokrasiye bağlılıklarından Merhum Sultan’a itiraz etmiş M. Akif, N. Kemal, C. Efganî, Ziya Paşa ve Bedîüzzaman’a hücûm edenleri anlamak hakikaten zorlaşıyor. Sultan’ın şahsına değil, tek kişinin hâkimiyetine, meşveret ve şûrânın olmayışına itiraz edenleri, Osmanlı Hanedanı karşıtı göstermeye çalışanlar, tarihî hakikatleri çok cahilâne bir tarz ile saptırıyorlar, çarpıtıyorlar. Sultan Reşad’ın ve Vahdeddin’in iltifatına mazhar olmuş, Osmanlı’nın yeniden ihyası uğruna canlarını tehlikeye atan bu kahramanlardan; pespaye günlük politikalarında menfîce bahsetmek, en azından zulümdür.

Sultanı tahttan indirip Selânik’teki Karls Alatini Köşkü’ne hapsedenleri Yeni Osmanlıcılarımız elbette biliyorlardır. Tâ 1902’de, Paris Kongresi’nde yollarını, Prens Sabahaddin başta olmak üzere, Osmanlı hürriyetçilerinden ayırmış Dr. Nazım’ı, Bahaddin Şakir’i, Ahmet Rıza ve Talat gibi, öteki hanedanın amansız ihtilâlcilerini görmemezlikten gelenler, hakikati o denli rencide ediyorlar ki... M. Kemal’e itirazından ve Kemalizmle muhalefet teşkil ettiğinden 28 sene zindan hayatı çekmiş Bedîüzzaman’ın; I. Dünya Savaşında Osmanlı kumandanı olarak esir düştüğü Sibirya Kampı’ndan Berlin üzerinden vatana dönüş merasimini tarihlerde okusalardı, her halde mahcup olurlardı. Osmanlı’nın top atışıyla dönüşünü kutladığı Said Nursî’nin, herkesten ziyade Osmanlı’ya, onun dâvâsı olan i’la-yı Kelimetullaha hizmet ettiğini, inşallah kıymetli araştırmacılarımız yazacaklardır.

KEMALİZMLE ANLAŞANLAR OSMANLI OLAMAZLAR...

Her türlü mukaddes ve millî değeri siyasetlerine alet etmekten geri durmayanlar, Osmanlı Hanedanı’nı da istismar ediyorlar. Osmanlı Hanedanı’na 1909’da son vermiş bir başka hanedanla hulus birliği yapanlar, nasıl Osmanlıyı ağızlarına alabiliyorlar ki? Türk Milletinin bağımsızlığı uğruna, hanedana kadirşinaslıkta bulunan Menderes ve onun açtığı yoldaki mücadeleden tam altı defa Kemalistlerce ihtilâle maruz kalmış Süleyman Demirel’e siyasal İslâm adına hücum edenler, Selânikliler Hanedanına mı, yoksa Osmanlı’nın devamı olan Türkiye Cumhuriyeti’nin hakikî bağımsızlığına mı yakın durduklarını, efkâr-ı ammeye bildirmek durumundadırlar.

Hürriyet uğruna son nefeslerini sürgünlerde, savaş meydanlarında, zindanlarda ve darağaçlarında verenlerin hepsi; Osmanlıydı, hürriyetçiydi, demokrasi ve hakikî bağımsızlık taraftarlarıydı. Bu kadar müdellel, açık ve hakkaniyetli bir meselenin aksini ne tarihî vesikalarda, ne de arşivlerde bulamayız. Şehit Menderes’in Kemalistlerce en büyük suçları arasında Hanedan’a sıla yolunu açmak da varmış. Tıpkı din ve vicdan hürriyeti, Bağdad Anlaşması, Ezan-ı Muhammedî’nin aslına irca-ı ve dinî mektepleri açması gibi... En büyük cürmü de mutlaka Türkiye’ye hürriyet ve demokrasiyi tattırmasaydı... Ruhları şâd, mekânları cennet olsun... Hem Hanedan-ı Osmanî’nin ve hem de hürriyet kahramanlarının...

Okunma Sayısı: 3094
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Bilâl TUNÇ

    30.3.2015 15:56:45

    Aziz ve Muhterem Dostum Rafet Beyefendi, Allah’dan nâdirâtdan da olsa zât-ı âlîniz gibi ehl-i insâf ve hakk dostlarımız da var çok şükür.. Bu resim; C. Kutay’ın tâ 70’lerde yazdığı Teşkilât-ı Mahsûsa, Alman denizaltıları ile Cihad Beyannâmesi dağıtması, Balkan Harbine iştirâki, Berlin, Adlon oteli.. zırvalarını cevher sanan ekâbir hazerâtımız ahkâm keserken, bunca belgeye rağmen henüz, Üstâd’ın sahih bir Târihçesinin yazılamamış olmasını çok güzel gösteriyor.. Şükranlar, muhabbetler sunuyorum aziz dostum..

  • R.Kalyoncu

    28.3.2015 00:55:39

    Muhterem Bilal Tunç Bey’in, http://www.risaletashih.com/ sitesinde bulunan; “Bedîüzzamân’ın Esâret ve Vatana Dönüş Güzergâhı ve Esâret Süresi” başlıklı ve yine aynı konu ile ilgili başka yazıları görülebilir. Kosturma şehri, Moskova’nın 300 km kadar kuzey doğusunda ve Avrupa kıtasındadır. Sibirya ise, Kosturma’nın 1000 km kadar doğusunda bulunan Ural dağlarının arkasından başlayan Asya Kıtasında yer alır. Bediüzzaman ve Risale-i Nur’lara dair çok değerli bir araştırmacı yazar olan Bilal Bey’in dikkat çektiği hususlara saygı duyarak, kulak vermemiz gerekir.

  • Kadir

    27.3.2015 22:11:09

    Elimde Üstad'in Berlin'de en lüks otel Adlon Otelinde kaldigi hakkinda kitaplar, belgeler var ama Günes Batidan dogdugunda hah kiyamet kopuyomus diye inanmak ne fayda eder be birader! Sen en iyisi oldugun gibi kal. Bilen biliyor sayin bilal tunc kardes

  • Kadir

    27.3.2015 21:44:09

    Ikinci Dünya savasinda Sibirya'da eseratte bulunan Almanlardan 5 esir firar ederler tam IKIBUCUK SENE SONRA Berline sag kalan iki kisi olarak varirlar, bunu bana o iki kisiden birinin oglu bizzat anlatmistir. Bilal Tunc kardes Kosturma Volga Nehrinin kenarindadir ve Volga Nehri orada Deniz kadar genistir. Üstad firar ederken o deniz gibi Volga Nehrini nasil gecti hani belgesi mi diyeceksin? Bu firar tashih ister mi diyeceksin? Bre birader ister inan ister inanma. Horhor Medresesinden düsme olayinin da belgesi yok kardesim. Inayet-i Ilahiyenin agleben sendi sepeti belgesi bulunmaz hatta teferruatlar herkese acilmaz. bilen biliyor.

  • Kadir

    27.3.2015 21:44:04

    Bilal Tunc Bey. Üstad Firar Olayini inayet-i ilahiye ile cok kolay ve kisa zamanda gecti diyor. Sen ne belgesinden bahsediyosun. Üstad'in Berlin Adlon Otelinde 2 ay Alman Devletince Osmanli Subayi olarak misafir edilmesi ve Berlin-Viyana-Sofya üzeri 20 Haziran 1918 de Istanbula varmalari hesap edilirse DIKKAT ET KARDESIM ! Kosturma-Leningrad- Varsova-Berlin IKI HAFTA gibi HARIKA bir zamanda dilbilmedigi halde inayet-i ilahiye ile Berline ulasiyor.

  • Ali Vefalı

    27.3.2015 15:17:25

    Siyasal islamcıların nasıl bir yanlış yolda olduklarını, kimsenin görüşlerine değer vermediklerini, doğru diye her yaptıklarını bir zaman sonra aldatıldık diye inkar etmelerini veya tersini yaptıklarını, Osmanlı ile ilgili görüşlerinde de kimlerle hareket ettiklerini gösteren güzel bir analiz yazısı. Allah razı olsun.

  • Demokrat Avrupa

    27.3.2015 12:57:13

    Allah razi olsun. Siyasal Islam Bediüzzaman`i dinlemediginden ve dinleyemeceginden yanlis yapmaya mahkumdur...Bediüzzaman`in, milletin %60 - %70 tam dindar olmadigi müddetce din adina bir parti kurulmamasi gerektigi görüsü Erbakan`a söylendiginde, Erbakan`in cevabi: "O Said Nursi`nin görüsüdür!" demesi bizlere bircok seyi izah etmektedir...Ondan sonra Erbakan`in talebeleri bir yanlistan diger yanlisa ilerlemeleri acikca bütün tablolari ortaya dökmektedir... Hemen hemen her konuda yanlis yaptik ve yaniltiltik söylemleri gözden kacmamaktadir...Insallah milletimiz de AKP´nin topal ördek konumunda oldugunu önümüzde ki secimlerde anlarlar

  • Bilâl Tunç

    27.3.2015 12:09:07

    Muhterem Kardeşim, "Bedîüzzaman’ın; I. Dünya Savaşında Osmanlı kumandanı olarak esir düştüğü Sibirya Kampı’ndan Berlin üzerinden vatana dönüş ..." cümlenizde tashihe muhtaç yerler var.. Üstâd'ın firar ettiği Kostroma kampının Sibirya ile alâkası yok.. Berlin'e uğradığına dâir belge de bulunmamaktadır.. Tashîhi ricâsıyle..

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı