"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

IŞİD kurbanlarının hikâyesidir

Şükrü BULUT
13 Mart 2015, Cuma
Bu hikâyeyi hiç, ama hiç dinlemediniz. Çünkü bizden önceki yıllarda yaşanmış bir hikâye değil.

Belki bizim hikâyemiz… Kendimizin değilse bile, çocuklarımızın… Tanzanya‘ya safariye  gidercesine meçhullerdeki ölümün manyetik alanına yakalanmış Merah’ların, Emvazi’lerin, Şamima, Kadisa, Helga ve Amira’ların hikâyesi…

Annelerini-babalarını Batı’nın gurbetine hangi rüzgâr atmıştı ki… Neden Ortadoğu‘yu, Kuzey Afrika‘yı ve Anadolu‘yu bırakıp ecnebi bildikleri bir gurbete düşmüşlerdi… Bilmeyenler; onları köklerini arıyor zannedebilirlerdi… Hava zerrelerine yükletilmiş haberleşme ve bilgilerin; dünyayı sarmış terör örgütlerince ne kadar ileride kullanıldığını, bir ağ gibi küremizi saran bu tuzağa nasıl yakalandıklarını bilmeyenler, onların Rakka ve Musul seferlerine imrenebilirlerdi… Fakat heyhat, nerede… Londra’da, Paris’te, Brüksel, Kopenhag ve Berlin’de onlarla yaşamamış olanlar, bu sihrin kaynağını bilemezlerdi.

Çok büyük zorluk ve sıkıntılarla Avrupa’ya yerleşmiş Asyalı ve Afrikalı aileler… Yavrularının ihtiyaçlarını gidermek için, çalışmaktan gözlerini ve onlar için koşuşturmaktan kalplerini açma fırsatı bulamamış anneler ve babalar… Sonra çocuk yuvası, okul, sokak ve üniversite… Hep yabancı, hep horlanmış, hep farklı muamele görmüş çocuklar… Hans ile, Georg ile, Pierre ve Markus ile, aralarına mesafe girmiş çocuklar… Yüzlerine karşı bu toprakların evlâtları olmadıkları söylenen çocuklar… Tebessüme, samimî ilgiye ve güzel arkadaşlığa aç kalmış çocuklar.

Avrupalı Müslümanlara karşı diğerlerinin iki büyük hatası olmuştu. Fransa, Belçika, Hollanda ve İngiltere; sömürge tarihinin dâvet ettiği Müslümanlara, hâlâ eski sömürgeleri nazarı ile baktılar. Bireysel hürriyetlerin Washington ve Londra meclislerinde konuşulması, mahkemelerin zaman zaman bu istikametteki kararları da, onları inatlarından vazgeçiremedi demek ki. Hatta içlerindeki emperyalist ve dinsizlerin o eski sömürge coğrafyalarında yaktıkları ateş; Afrika’nın, Afganistan ve Arabistan’ın kıt’a Avrupa’sına yürümesini netice verdi. Denizleri aşabilen azlara nisbeten, çoklarının cesetlerini sahillerde topladı Avrupalılar… Paris, Londra ve diğer bazı ülkeler dehşetli manzarayı görmeye başladılar ki, epeyce geç kaldılar.

Diğer büyük hataları ise; işçi olarak kıt’aya dâvet ettikleri insanların burada kalıcı olduklarını çok geç anlamaları. Hatta bazı menfaatperest ve istismarcı siyasetçiler, “yabancılar politikası” diye bir rant kapısı bile açtılar kendilerine… Avrupa çift boyutlu büyüyordu. Bir tarafta insanlık inkişaf ediyor, ferdî hürriyetler konuşuluyor ve ileri teknoloji bu istikamette dizayn ediliyordu. Diğer taraftan birileri, ırkçılığın en koyu rengini, dinsizliğin en siyah tonunu ve cehaletin en çukur düzeyini hayata, medya ve siyasete taşımaya çalışıyorlardı.

Avrupalı Müslüman çocukların acıklı hikâyesini anlamak için, değerlerimizle materyalist değerler arasındaki uzun mesafeyi bilmek gerekiyordu. 19. yüzyıl dinsiz felsefesinin hâlâ dikte edilmeye devam edildiği okullarda ve hayatta çatışma çıkarmak için bir söz, bazen bir işaret yetiyordu. Bilerek veya bilmeyerek binlerce Avrupalı eğitimci milyonlarca Müslüman çocuğun kutsallarını, insanî değerlerini ve geleneklerini rencide ederken; bu gençlerin okullardan kopup hapishanelere ve oradan da Marksistlerin global terör örgütlerine katılacaklarını bilmiyorlar mıydı?!

Cehaletle mağdur ailelerin bıraktığı boşlukları istihbarat örgütleriyle teröre asker toplayan yabancı birimler dolduruyor Avrupa’da. İngiliz, Fransız, Alman ve Amerikalı eğitimciler ise, hadiselerden sonra üç maymunu oynuyorlar. Belki de böylelikle “Avrupa kıt’ası Müslüman gençlerden temizleniyor mu?“ diye düşünüyorlardı bir kısmı.

Çocuklarımızın bir musîbet, bir fitne uğruna ellerimizden sabun gibi kaymasına Avrupalı yetkililer hâlâ bigâne kalacaklar mı? Ümit ederiz ki kalmazlar, yeter ki cehaletleri bugünlerine galebe etmesin. Eski vahşetlerini, tarih nostaljisi onlara hoş göstermesin. James Cook‘ların gemilere doldurup okyanus ötesine taşıdıkları “istenmeyen insanlar” cinayetini cinayet olarak hatırlasınlar. Dünyanın çok küçüldüğünü, gökyüzü aynacıklarından hangi çocukların hangi havaalanlarına gittiklerini, hangi sınırları aştıklarını ve siyahla kamufle olmuş fitne ordusunda can verdiklerini her gün görürler de, Avrupalı Müslüman çocuklarının göz göre göre heba olmalarına artık göz yummasınlar.

Modern Avrupa merkezlerinden Rakka Çölüne James Cook‘ un gemisi artık kalkmıyor bugün. Türkiye’nin de kontrol altına alamadığı uçakları, istenmeyen çocukları ölüm duraklarına taşıyorlar…

Cehaletin, inadın, garazın, intikamın ve menfaatin sarmal sarmal olduğu coğrafyalarda Muhammed’ler, Şamima’lar, Mürsel’ler, Hasan ve Merah’lar uyutulmuş robotlar halinde Suriye ve  Irak‘a doğru kayarlarken; Asya’dan, Afrika’dan ve Balkanlar’dan kıt’a Avrupa’sına o çocuklar için gelmiş anne babalar bir başka dipsiz okyanusa yuvarlanıyorlar. Gülmeyi de, ağlamayı da konuşmak gibi unutmuş buradaki anneler.

Bu hikâyeyi acılaştıran birçok unsuru, okuyucularımızı üzmemek için kaydetmiyoruz. Bir tebessümlerine tüm rahatlarını feda eden anne-babalar; onlar için döşedikleri odalarında, onların resimleri ile biriciklerini bekliyorlar… Fakat hakikat onların beklentilerini boşa çıkarıyor. Gizlidir diye isimlerini bile telâffuz edemediklerinden ölüm önüne atılmişların mezar taşları da olmayacak. Zira kara giysili siyah kalpli yüzleri siyahların defterleri yok ki, orada insanlık yazılmış olsun.

Avrupa ülkelerindeki yetkililer bu dayanılmaz hikâyeleri elbette görmezlikten gelemezler. Şeffaflaşan dünyada binlerce Avrupalı Müslüman gençlerin internet üzerinde hipnoz edilip İŞİD cehennemine gönderilmesine göz yummanın; Marksist terörü Avrupa merkezlerine taşımakla aynı anlama geldiğini, akıllı Avrupa siyasetçileri artık görmüş olmalı.

Okunma Sayısı: 2372
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Demokrat Avrupa

    13.3.2015 17:15:07

    Allah razi olsun yazarimizdan. Bugün de Almanya Anayasa Mahkemesi de basörtüsü ile de tarihi kararini verdi ve simdiye kadar olan yasagi kaldirmisti oldu....

  • yorumsuz

    13.3.2015 14:20:44

    Dış politika ile alakalı bir yazının da bu kadar edebi ve duygulara hitap edebileceğini, hakikatleri incitmeden ortaya koymuşsunuz.Tarih,coğrafya ve aktüalite bir arada..Tebrik ediyoruz.

  • h.said

    13.3.2015 10:31:11

    ağabey yazılarınız mütefeyyiz ve de ilmi. okurken ufkumuz açılıyor dağarcığımız genişliyor. fakat çok uzun oluyor tam kavramakta zorlanıyoruz. yazı dizisi gibi kısa kısa olsa çok daha fayda göreceğiz zannederim. selamlar. Allah razı olsun

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı