"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

KEMALİST DEVRİMLERE YARDIMCI Siyasal İslâm

Şükrü BULUT
01 Aralık 2014, Pazartesi
12 Eylül zemheririni yaşamış bizim neslimizden sonraki dini arka planlı sivil toplumların, dini cemaatlerin ve milliyetçi teşkilâtlanmaların yapılarında yüzde 90 Nurculuk vardır.

Fikir arenasına çıkanların hemen hepsi az çok medreselere uğramış, oralarda imanlarını kuvvetlendirmiş ve oradan aldıkları şevk ve heyecanla “Siyasal İslâm’ın” cazibedar cereyanlarına kapılmışlardır. Bir çoğu henüz hayatta olan ve güzel hizmetlere de vesile olmuş bu mümtaz insanlarla siyaset noktasındaki farklılığımızı izah sadedinde bunları yazıyoruz. Kemalizm’in zifiri dehlizlerinde tam çeyrek asır mahsur kalmış sabır ve sebatla yine Risale-i Nur’la 1950 baharında hürriyetine, nispeten kavuşmuş Türk Milleti, elbette ki dinini, geleneğini, tarihini, insaniyetini ve bütün kaybettiklerini Risale-i Nur eserleriyle tekrar bulacaktır. Yakın tarihimizin belgeleri ve bilgileri bunu gösteriyor. Bugün sayıları elhamdülillah bini aşan cemaat, tarikat, dindar STK, Kur’ân Kursları ve gayr-ı resmî yapılanmaların saffı evvelleri arasında yapacağımız bir çalışmada, Risale-i Nur’la, onun naşir-i efkârı olan Yeni Asya ile, çocuklukları Can Kardeş’le geçmiş, öyle veya böyle Nur medreselerinin “meşhur çayı”ndan yudumlamış yüz binlerce insanımızla karşılaşırız. 35 seneye yakındır yaşadığım Avrupa’daki dini hizmetlerin, cami ve derneklerin temellerindeki Nur Talebelerini; Diyanet, Millî Görüş ve İslâm-Kültür merkezleri gibi kuruluşların saffı evvelleri iyi bilirler. Şu satırlara taaccüp edecek doksanlı yılların kuşaklarına Türkiye İslâmının tarihçesinin mutlaka okutulması gerekiyor. Komünizm, masonluk ve onların Türkiye ayağı olan Kemalizm karşısında Nurculardan başka mücadele etmiş bir cemaate yetmişli yıllara kadar rastlanılmıyor. Kemalizm ve komünizmin şu kanaatini bize Bediüzzaman bildiriyor: “…çünkü Nurcular hangi tarafa meyletseler ulema dahi taraftar olur. Çünkü onlardan daha kuvvetli bir cereyan yok ki ona girsinler.” (Emirdağ Lâhikası, s. 271)
Şu satırların dikkatli araştırmacıların heyecanlı çalışmalarına kapı aralayacağı ümidindeyiz. Tarihî hadiseleri yukarıdan kuşbakışı ile seyrederken elbette tanımayacağınız şekiller ve manzaralarla karşılaşacaksınız. Fakat isabet edemeyeceğimiz hiçbir şekli, resmimize dâhil edip sizlere seyrettirmiyoruz. 

DEVRİMLER KURAL TANIMAZLAR

Merhum Erbakan’ın S. Arif Emre’ye kurdurttuğu Millî Selamet Partisi’nin inşasını dikkatlice inceleyenler, harcının maalesef Nurculardan geldiğini göreceklerdir. Zübeyir Gündüzalp’in (ks) içinde bulunduğu ‘şûrâ’dan fetva alamayan siyasal İslâmcılar, çeşitli vaat, iğfal ve rüşvetlerle efkâr-ı ammede temayüz etmiş bazı Nurcuları vekil yaparak, hem Risale-i Nur’un şahs-ı manevisini ve hem de Türkiye İslâm kamuoyunu müşevveş edeceklerdi. İktidar olamadıkları zamanda, devrimci sosyalist Araplardan ve Şia İran’dan yardım alan bu hareket, koalisyonlarla iktidara geçtiği zaman, Türkiye’nin devamlı üyesi olduğu ve kullandığı uluslar arası İslâm fonlarına da el atacaktı. Bu hareketin temelinde itikadî mezhep bozuklukları olunca, haram-helâl, ifrat-tefrit, Mutezile-Cebriye, Şia-Haricilik gibi zıtlar bir potada yoğruluyordu. Demokrasiye inanmayan, Avrupa ve Amerika’yı kendi âlemlerinde toptan reddeden, cismen bu asırlarda yaşasalar da hakikatte geçmiş zamanlarda dolaşan, kolayca tekfir edebilen, kendilerini mücahit ve siyaset sahnelerini harp meydanı ve muhaliflerini de kâfir telâkki ettiklerinden “yalan, iftira, devleti dolandırma, rüşvet ve talanı” darül harp felsefesiyle mübah gören bir zihniyetin Türkiye siyasetinde hiçbir prensip, kanun ve kural tanımadığını da, 1973’lerden 2014’ün sonlarına kadar yaptığımız incelemelerde müşahede edebiliyorsunuz. Onlarla koalisyon ortaklığı yapmış partilerin o günkü bakan ve sorumlularıyla yapılacak görüşmeler, yukarıdaki iddiamızın çerçevesini net olarak ortaya koyacaktır.
Kendilerini ve menfaatlerini din adına siyasetin merkezine koyan Türkiye Siyasal İslâmının kural tanımazlığı, onun materyalist devrimlerden etkilendiğini gösterir. Hiçbir devrimci devrimini kanunlar çerçevesinde gerçekleştiremez. Hedefe kilitlenmiş devrimciler için her türlü metot mübahtır. Siyasal İslâmcılar da bir başka formatta devrimlerini gerçekleştirme peşinde olduklarından, insanî ve ahlâkî kriterlerin zaman zaman icraatlarında ortadan kalkması devrim kurallarına göre normal sayılıyor. 

MÜSLÜMANLARIN KOMüNİZM VE KEMALİZM DÜŞMANLIĞINI KIRDILAR

Bu husustaki iddiamız ancak o dönemdeki İslâmî neşriyatın arşivlerinde ispat edebiliriz. 12 Mart öncesindeki Kemalizm ve Komünizm karşıtlığının keskin çizgileri MSP ve CHP koalisyonundan sonra törpülendiğini o günün İslâmcı yazarlarının köşelerinden ve siyasetçilerinin beyanlarından çıkarıyoruz. Siyasal İslâmın o günlerde propagandasında yoğun kullandığı İranvari Batı düşmanlığına rağmen “solcu kardeşlerimiz” sözcüğü siyasetimize girer ve “aziz Atatürk” sıfatı o dönemde seslendirilir. Bu sürecin bir program çerçevesinde yürütüldüğü 12 Eylül uygulamalarında tamamen ortaya çıkar. Dindar Özal ve ekibinin yardımıyla her işin adeta “besmelesi” durumuna yükselen dindar M. Kemal ile birlikte “komünizmin artık öldüğü” propagandası, bugünkü nesilleri de mahvedecek boyuttadır. Yeni Asya’nın Kemalizm’i tenkit eden yazı ve konuşmalarına, evvelâ siyasal İslâm saflarına katılmış Nurculardan itirazların gelmesi çok hazin ve gariptir. Merhum Erbakan’ın Demokratları yok etme uğruna Başbakan yapıldığı dönemde, “Atatürk yaşasaydı bizim partiye rey verirdi” yaklaşımının, dindar kitleleri demokrasiden oligarşiye yakınlaştırmadığını kimsecikler iddia edemez. Merhum Erbakan’ın şakirdleri bu yolda yani Kemalizm yolunda Üstadlarını fersah fersah geçmişlerdir. Bilhassa Refah’tan kopan “yenilikçi Paşa’nın” M. Kemal söylemleri ve M. Kemal’in partisi olan Halkçılarla Atatürk’ü sevme yarışına girmelerinin tarihimize fecaat olarak geçeceğinden eminiz. AKP’nin 2002’den sonraki çıkışını, Kemalizm’in zaferi olarak değerlendiren İsrailli yazarı, zaman maalesef haklı çıkardı. Şerif Mardin ve Nilüfer Göle’nin bu husustaki beyanları da, iddiamızın ilmi ölçülere dayandığını gösterir. Yine R. Tayyip Bey’in “beni M. Kemal’e benzetin” buyruğu ve Cumhurbaşkanlığı seçiminde 19 Mayıs 1919’u rehber edinmesi, hadiselerin yalnızca takiyye ile açıklanamayacağını da gösterdi. Türkiye’nin AB’ye girmesi hedeflendiği 2014 yılının sonunda M. Kemal’in nutkunu “Yeni Türkiye Belgesi” olarak efkâr-ı ammeye takdimi siyasal İslâm’ın tarihi açısından çok garip görünür.

Belki de bu konuda şu tesbiti unutmamız lâzım: Meşveret ve şûrâyı anlayamadığından kendi âleminde demokrasiye hep mesafeli kalan siyasal İslâmcılarımız Demokratlardan ziyade halkçılara yakın durdular. Propaganda ve avam telâkkisini değiştirmek için zahiren halkçılara ve İsmet Paşa’ya yapılan telkinler takiyyedir. Zira metoda M. Kemal ile problemli değiller. Fakat siyasal İslâmın en çok tenkit ettiği S. Demirel ise, hem Kemalizm ile hem de M. Kemal ile siyasetleri gereği hep karşı oldu, karşı konuştu ve hürriyeti savundu. Feminel garaip…

DÖNÜŞTÜRÜLMÜŞ NURCULAR

Risale-i Nur’la İslâmî düşünce ve hayatı benimsedikten sonra, çevresinin ilgi ve alâkasıyla sosyal statü kazanan pek çok heyecanlı fıtratın siyasal İslâm fırtınasına yakalandığını yukarıda arz etmiştik. Siyasal İslâm Hareketi, Kemalist rejim nezdinde makbuliyetini ispat ettikten sonra, Nurculuğun vitrinlerden indirildiğine hayatım boyu en az üç dört defa şahit olmuşumdur. 1973 seçimlerinde 24’lükler olarak bilinen o ağabeylerin daha sonra teker teker saf dışı edildiklerini ve siyasal İslâmcı yapıda Risale-i Nur’un ve Said Nursî’nin konuşturulmaz hale geldiklerini bizim kuşağımız bütün boyutlarıyla gördü. 12 Eylül denilen “en deni” bir ihtilâlin paşaları, milletin lânetinden kurtulmak ve ihtilâllerin ömürlerini uzun tutabilmek için daha münafıkane, derin ve istikbale de tesir edecek dehşetli bir plan izlediler. Vitrinde yine Siyasal İslâm vardı. Süleyman Demirel Hükümetinde müsteşar olmasını kullanan cuntacılar, onu azıcık siyasal İslâm çizgisinden Türk-İslâm çizgisine taşıdılar. En dehşetlisi ise, bu Nakşi merkezli vitrinin etrafını Nurcularla tahkim ettiler. Bu konu fevkalâde netameli, faillerin çoğu hayatta ve gıybete kapı açar korkusuyla yüzeysel geçilecektir. Nurcuların doğuda ve Batı’da en temayüz etmiş hocalarının Üstadımızın bazı talebeleriyle bu ihtilâl sonrasındaki süreçte istihdam edilmeleri, neredeyse bir tarihin yanlış anlaşılmasına ve siyasî değerlerin alaborasına yol açmıştı. Demokrasiye düşman Kemalistlerin, Mason ve Komünistlerin yardımıyla icra ettikleri bir devrimin bütün günahları, avam karşısında Siyasal İslâmcıların sevaplarıyla adeta örtüldü. Demokratların ve demokrasinin 35 sene devam edecek idam ve imhasının Siyasal İslâm yardımıyla gerçekleştiğini inkâr edenlerin, bu meseleyi siyaset bilimcilerle istişare etmeleri gerekir. Bu dönemde ANAP içinde Nurculuk kimlikleriyle koşuşturan Siyasal İslâmcıları merak edenler, gazeteci Hulusi Turgut’un “Bediüzzaman Said Nursî’den Fethullah Gülen’e Nurculuk Hareketi” araştırmasına bakabilirler. Ayrıca bu dönemde merhum Özal’ı gölge gibi takip eden H. Celal Güzel’in tekzibi de önemlidir. Zira bu müsteşar ve bakanımız Nurculuk kimliğiyle medrese medrese koşuştururken Hulusi Turgut’un deşifresine öfkelenip tekzip gönderecekti. Muhterem ve merhum Gaziantepli Nazım Gökçek de bu tekzibe fevkalâde üzülecekti. 

Şu noktanın altını çizmemiz lâzım: Gerek 1973’ten sonra MSP’de siyaset yapanlar ve gerekse 12 Eylül’den sonra Demokratları terk ederek karşı tarafa geçenler aralarında ayrıştılar. Bir kısmı menfaat üzerinde dönen siyasetin nasıl canavarlaştığını gördüler ve tekrar medreseye döndüler. Diğer bir kesim ise “dönüşümlerini tamamlayarak” hayatlarına siyasal İslâmcı olarak devam ettiler. Her iki grup içerisinde toplumda yeteri kadar örnek isim bulabilirsiniz. 

Okunma Sayısı: 5215
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Abdulbaki Saraylı

    1.12.2014 20:27:12

    Son paragrafta işaret ettiğiniz; nurculardan dönüşümlerini siyasal İslamda tamamlayanlar ve yollarına siyasal İslamcı olarak devam edenler her neyse de, şu medreseye dönenleri doğrusu merak ettim. Acep onlar ne haldeler? Sakın onlar da dönüşümlerini AKP'de tamamlamış olmasınlar? Velhasıl azizim, tek kale kaldı düşürülemeyen, o da Yeni Asya'dır, biiznillah..

  • sultan selim

    1.12.2014 11:02:57

    yine enfes bir yazı. bir daha bir daha başa alarak her virgülüne kadar detaylıca ve de etraflıca okunup ibret alınacak bir tarihi vesika sunduğu için yazarımızı tüm kalbi muhabbetimle tebrikler ediyorum

  • Eşref

    1.12.2014 08:30:48

    Bu ve önceki yazılarınızı tek tek kopyalayıp arşivleyelim mi, yoksa kitap halinde neşreder misiniz? Bunlar, pek yakın tarihe yönelik önemli tespitler ve değerlendirmeleri içeriyor. Kitap haline getirmenizi rica ediyorum, herkes için de uygunsa. Selamlar.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı