"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kemalizm, siyasal İslâm ve Nurcular

Şükrü BULUT
05 Aralık 2014, Cuma
Tek partili dönemdeki İslâmî faaliyetleri, cemaat ve tarikatları inceleyenler; bu dönemde Kemalizme serfüru etmeyen kişi ve cemaatlerin vatanlarını terke mecbur kaldıklarını görecekler.

M. Kemal’in devrimlerine itiraz ettiklerinden 1945´lere kadar Şam-ı Şerif, Hicaz ve  Mısır’ı mesken edinmişlerin sayıları binlercedir. Delil olarak yaşlıların etrafına bakmaları ve gençlerin ise bu istikamette çevrelerine birkaç soru sormaları yeterli olacaktır. Urmiye’den İskenderiye’ye, Ürdün’den Lübnan’a buram buram vatan hasreti kokan ve gözyaşlarıyla yazılmış mektupları derlediğimizde, belki de sosyolojik ve edebî bir şaheser ile karşılaşacağız.

Bediüzzaman Hazretleri Müftü Masum Efendi ve diğer Van eşrafıyla ellerini kelepçelere uzatırken, İmam-ı Ali’nin haber verdiği hadiseleri elbette düşünmüştü. Bir tarih yok olurken, bin senelik bir milletin zelzeleye tutulduğunu da biliyordu. Vatanı terk edenlere katılmayacağını peşinen söylemişti: “Ben Anadolu’nun bağrına rızamla gidiyorum. Hicaz’da  bulunsaydım da el-hak buraya gelmem icab ederdi...” Yani İslâmın ve Kur’ân’ın bayrağını dışarıdaki Bolşeviklere ve içerdeki Kemalistlere karşı dalgalandıran yalnız Bediüzzaman var o günlerde... Vatanda kalmış ehl-i ilim, ehl-i tarikat ve ahrarlar da görünmeyen kuşe-i uzletlerine çekilmişler. Avrupa üzerinden birinci ve ikinci dinsizlik cereyanlarının yardımıyla Türkiye Müslümanlarına istibdat cenderesinde zulmeden Kemalizm’in karşısında yalnızca Said Nursî ve talebeleri var... Hapisler, zehirler, zindanlar, sürgünler, tarassutlar ve tahkirlerle mağlûp edemediği bu harekete karşı Kemalizm, son çare olarak münafıklıkla bazı dindarları kullanıp mücadele yolunu seçmiş: Eskişehir Hapishanesi ve cazibedar Nakşi Şeyhi... İstanbul’a Nurculuğu sokmamak üzere görevlendirilen meşhur ihtiyar hoca... Denizli’ye gönderilen bir-iki hoca... Ve Emirdağ’da iken Balıkesir, Kütahya ve İstanbul’da hocalar vasıtasıyla meydana getirilen hadiseler... Hasan Atıf´a musallat edilen hocaları ve Eğirdir Müftüsü gibi zevatı zikiredersek zincirin hayli uzayacağını iyi biliyoruz. Şurada hatırlattığımız hadiseler, Nurculuğun hakkından gelemeyen Kemalistlerin hangi yola başvurduğunu ve daha sonra bu “resmî din” çizgisinden doğacak siyasal İslâmın hangi kaynaklardan çıktığını göstermek içindir.

Kemalizm; nifak ve dinsizliğini daha çok maarif kanalıyla neşretmeye çalışmış ve çalışıyor. Üniversiteden ilk mektebe kadar bütün okulların Kızıl Sovyet rejiminde olduğu gibi emrinde hareket ettiği günlerde, önde gelen bir ismin itirafı meşhurdur: Bu vatanda Nurcular mağlûp edilemezler. (bakınız Emirdağ Lâhikası)

İkinci Dünya Savaşı sonunda, Avrupa’da Mesih’in ayak seslerini duyan Kemalizm Nurculara zeytin dalı uzatacaktır. Bolşeviklerin müttefiki olan İngiltere’nin pençesinden kurtarılan İslâm halkları bugünlerde teker teker bağımsızlıklarını ilân ederler. Müstebit İngilizin global rolü Amerika’ya geçince, hürriyet rüzgârları memleketimizde de esmeye başlar. Kemalistlerin kapı ve penceresini kilitlemeye mecbur ettikleri Bediüzzaman’ın mektuplarını okuyanlar, onun Emirdağ’dan ziyade; Java’da, Kualalumpur’da, Karaşi’de, Zeytuniyye’de, Rabat ve Aden’de dolaştığını, onların bağımsızlık kutlamalarına katıldığını ve yer yer onlara strateji dersleri verdiğini görürler. Şu söylediklerimizi mübalâğa zannedenler, Emirdağ Lâhikası’nın birinci cildinin ortasından sonuna doğru göz gezdirsinler. Elbette bize hak vereceklerdir...

1945’ten sonra Siyasal İslâmın kıpırdanmaya ilk başladığı yer yine İstanbul’dur. Avam-ı mü’minînin mahiyetini bilmedikleri M. Feyzi Çakmak merkezli yapılanmanın arkasında yine Kemalistler vardır. Mareşal’ın Nakşibendi tarikatı ile alâkası, Kur’ân okuyup namaz kılması halkı memnun edecek bir vitrin olarak ortaya çıkıyor.

Kemalistlerin dolaylı olarak Üstadla alâkalı olan üniversiteli Nurcuları siyasal İslâma bağlama çabalarını Bediüzzaman mektuplarıyla bertaraf ediyor. Emirdağ Lâhikası birinci ciltteki bir mektup manidardır. “Nurun hakiki şakirtlerine Nur kâfidir. Onlar da kanaat etmeli, başka şereflere veya maddî, manevî menfaatlere gözünü dikmesin.” (s. 238)

1950’lerde Bediüzzaman’ın hayatını yazmış Eşref Edip üzerinden siyasal İslâmcıların Demokratların karşısına çıkarılışı fevkalâde önemlidir. Bu dönemde üniversite okurken siyasal İslâmcılarca çembere alınmış Muhsin Alev’in Üstadına gönderdiği bir mektupta, nurcuların “Siyasal İslâm” yapılanmasında maya olarak kullanılmaya çalışıldığını görüyoruz. (Bkz. Emirdağ Lâhikası cilt 2, s. 281) O günlerde İstanbul, Ankara, İzmir ve Konya gibi büyük şehirlerde siyasal İslâmcıların kanca atıklarından kimlerin gittiklerini ve kimlerin kurtulduklarını tam bilemiyoruz. Bu araştırma Nur Talebelerinin mahremce yapmaları gereken bir çalışma da olabilir. Üstadın hayatta olduğu dönemlerde, talebelerin onu bırakıp siyasî bir cereyana kapılmaları mümkün değildi... Zira onun ihtişamı ve temsil ettiği şahsiyetin ışıkları, mumları görünmez kılmıştı. Kaldı ki Said Nursî’ye arkasını dayamış Demokratlara karşı bir siyasî başarı elde etmek hakikaten mümkün değildi... Önceki yazılarımızda da arz ettiğimiz üzere, bu dönemdeki siyasal İslâmcılar Kemalistler ile ittifak içinde Menderes’i devirmeye çalışıyorlardı. Meraklılara arşivler her zaman açıktır. Siyasal İslâmcı gazete ve dergilerdeki yazılardan, 27 Mayıs’a yapılan alkışları da duymamız mümkündür.

Bediüzzaman’ın Talebeleri ile Bediüzzaman sonrası Nurculuğu - maalesef - siyasal İslâma bağlamaya çalışan kanalların en önemlilerinden biri Seyyid Salih olacaktı. Aktif, müteşebbis, anadili Arapçayı güzel konuşuyor ve seyyid olduğundan Üstadın yanında özel bir yeri var. Fakat o bu pozisyonunu hem hükümet nezdinde ve hem de dış âlemde farklı şekilde değerlendirir. Pakistan’dan Arabistan’a... İrtibatlar, teşkilât üyelikleri vesaire… Siyasete ilgisi ileri derecede olunca, Üstadın yanında siyasî değerlendirmelerde bulunur, bilhassa ittihad-ı İslâm siyaseti hususunda Üstadını devamlı bilgilendirir... Bu mümtaz şahsiyetin çizgisinde, Üstadın vefatından sonra şûrâ havuzunda erimeyi reddeden bir tavır ile karşılaşıyoruz. Belki de Risale-i Nur’u haricî âleme ulaştırma ve üstadını onlara tanıtma uğruna bu yolu seçti. Ne hazindir ki, Türkiye biyasal İslâmı o mübarek insanı her karesinde değerlendirdi. Bediüzzaman’ın hizmetkârlarından Sungur Ağabeyin Fatih Camii’ndeki cenaze merasiminde Erdoğan’ın Seyyid Salih’i hasta haliyle öne çıkarmasının arkasında tam yarım asırlık siyasî fikir akrabalığı vardı, diyebiliriz.

Seyyid Salih’in İttihad gazetesinin neşrinde şûrâya itirazları, çıkardığı Hilâl Dergisindeki farklı çizgisi ve daha sonra 1973 seçiminde MSP’de vekil seçilmesi, Nurcular ve siyasal İslâm çalışmasındaki tam araştırmalarda, onu elbette öne çıkaracaktı...

Okunma Sayısı: 5456
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • İsmail Cebecili

    7.12.2014 01:03:22

    3.- Bütün bunlar masaya iyi yatırılmalı ve incelenmelidir. Maalesef henüz bu konuda iyi bir araştırma yoktur. Özellikle, bu dönemle ilgili Rahmetli Gıyasettin Emre’nin, Rahmetli Ali İhsan Tola Abi’nin söyledikleri çok önemlidir. (GIYASETTİN EMRE'Yİ BİZZAT BİR KAÇ DEFA DİNLEDİK. CEVHER iLHAN'IN DA RÖPORTAJLARI YAYIMLANDI)

  • İsmail Cebecili

    7.12.2014 01:01:46

    2.-Sayın Şükrü Bulut’un saydığı olaylara, Üstad’ın Yeğeni Abdurrahman için yapılanlar da eklenmelidir. Önemli bir husus ise, 28 Şubat Dönemidir. Bu dönem, hala masaya doğru dürüst yatırılmamıştır. Nedir, yapılmak istenen nedir, ne yapılmıştır, böyle olmasaydı ne olacaktı, böyle olarak ne oldu, nasıl bir oyun kurgulanmıştı, nasıl sonuçlandı? Demirel neyi veya neleri önledi, engeledi, ama karşılığında neler kaybetti, neleri aldı, düşman? Kimler hangi hataları yaptı? Kimler kullanıldı? Demirel’i taviz vermek zorunda bırakan hatalar nelerdi, kimler yapmıştı, ne zaman? Çevik bir kimdi, neler yaptı, neler yapacaktı, nasıl ve kimler tarafından emekli ve ekarte/diskalifiye edildi? 12 Eylül 1980 İhtilalinin ve ÖZAL döneminde uygulanan ekonomik ve sosyal politikaların 28 Şubat dönemine etkileri nelerdir? Özal dönemi israfının ve dış borçlarının etkisi ne kadardır, nasıldır? İçimizdeki bazı safdillerin yanlışları, bu konularda etkili olmuş mudur?

  • İsmail Cebecili

    6.12.2014 17:38:11

    İHTİYAR HOCA, özellikle Kastamonu Lahikasında yaklaşık 10(on) mektupta işlenmektedir. ­ Ben, senin içtihadında hatâ var diyenlere ve isbat edenlere teşekkür edip ruh u canla minnetdarım. Fakat, şimdiye kadar o içtihadımı tamamiyle kanaatla tam tasdik edenler, binler ehl-i îman ve onlardan çokları ehl-i ilim tasdik ettikleri ve ben de dehşetli bir zamanda kudsî bir teselliye muhtaç olduğum bir hengâmda sırf ehl-i îmanın îmanını Risale-i Nur ile muhafaza niyet-i hâlisasiyle ve Necmeddin-i Kübrâ, Muhyiddin-i Arab gibi binler ehl-i işârât gibi cifrî ve riyazî hesabiyle beyan edilen bir müjde-i işariye-i Kur'aniyeyi kendine gelen bir kanaat-ı tâmme ile, hem mahrem tutulmak şartiyle beyan ettiğim ve o içtihadımda en muannid dinsizlere de isbat etmeğe hazırım, dediğim halde beni gıybet etmek, dünyada buna hangi mezheble fetva verilebilir, hangi fetvayı buluyorlar?! Ben herşeyden vazgeçerim, fakat adalet-i İlâhiyyenin huzurunda bu dehşetli gıybete karşı hakkımı helâl etmem! Titresin!..

  • misafir

    6.12.2014 00:39:19

    muhterem ağabey,28 şubat şürecinde demokrat S.Demirel'in başörtüsü hakındaki olumsuz beyanları unutulmadı.Demirel'in 28 şubatta müslümanların iktidarını önleme manevralarıda hafızalarda.Kamuoyunda olumlu kariyeri tükenen Demirel, askerle, zinde güçlerle iş tutan olarak okundu.Demirel'in masonluğu (dogru-yanlış) toplumun hafızasına işlendi.algı operasyonlarıyla güvenirliliği kalmayan Demirel ve misyonu, yılarca kendisini destekleyen dini cemaat, nurcuların da toplum içinde güvenleri zedelendi.Yıllarca yanlış partilere rey vermekle eleştirilir oldular.Böylece siyasal islamcılara meydan açılır oldu.Demokrat misyon ve bazı nurcu-islami cemaatler siyasal islamcı olan birisini halen samimi buluyorlar. Demokratları ve Demireli yıpratan, cemaatlerin toplum nezdinde etkisini kırıp siyasal islamcılara iktidarı hediye eden, 28 şubat şürecinde neler oldu perde gerisinde.Lutfedip bize detaylı yazarmısınız.

  • Mikail Yaprak

    5.12.2014 20:55:41

    Hasan Çetin Bey'in sorusuna binaen -muharririn müsaadesiyle- Hayır, N. Fazıl o zamanlar o kada ihtiyar değildi ve hoca olarak da anılmaz zaten. O hocanın ismini camiamız ekseriyetle bilir, fakat Üstâd orada isim vermediği için âleme de ilan edilmez, mahrem dairede kalır. Hasan Bey'in bulunduğu yerde camia içinde bu malûmat malumdur. Vesselam.

  • Hasan Çetin

    5.12.2014 19:17:03

    Şükrü Bulut kardeşim sizin makaleyi okurken kendim şu bağlantıyı kurdum.1. Bir zamanlar Necmettin Erbakan'ın "Eğer Atatürk sağ olsaydı bizim partiye oy verirdi." sözü ile 2. Erdoğan'nın "Beni benzetmek istiyorsanız Atatürk'e benzetin." sözü nün Siyasal islam düşüncesine ne kadar uyumlu olduğu sonucuna vardım.3. Tek parti döneminde olduğu gibi , bu günde siyasal islam Kemalistler tarafından kullanılmaktadır. Not: Makalede geçen "İhtiyar Hoca " ismi Necip Fazıl Kısakürek midir? yok başka birimidir ? Selam ve saygılar. Allah'a emanet olun.

  • NURCEMAL

    5.12.2014 14:22:26

    Tarihin akışında hakikatleri incitmeden tasvir eden bir yazı. Uzun olsa da içindeki bilgiler kendisini okutturuyor. yazarı tebrik ediyoruz.

  • Garib Doğu

    5.12.2014 14:16:16

    Bu yazı, bazılarının gözlerini açacak mı bilemiyorum.Olayı net olarak ortaya koymuş.Dünden bugüne siyasal islamcıların seyrini ve elemanlarını iyi takip etmiş.Bugün kü manzaranın arka planını açıkça ortaya sermiş.Doğru bir tesbit ve kanaat için sağlam malzemeler vermiş.İbret alıp,ders alanlara ne mutlu...

  • Demokrat Avrupa

    5.12.2014 12:25:47

    Harika ve tarih dolusu bir yazi. Elbette ki yakin tarihte olup bitenleri bilmeyenler bugünün siyasi gelismelerini anliyamiyacaktir...Anliyamadiklari gibi itiraz edeceklerdir...Sürekli itiraz ettikleri gibi suursuz bir sekilde hizmetin akisina engel olacaklardir....

  • Abdulbaki Saraylı

    5.12.2014 11:57:48

    Kitap hacminde dolu dolu bir makale. Bağlantılar çok yerinde ve mükemmel. İtiraza mahal bırakmayacak müşahhas deiller var. Tebrik ve dualarımızla. A. Saraylı

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı