"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kosturma Berlin hattı...

Şükrü BULUT
24 Kasım 2017, Cuma
Vazifeli insanların tarihçe-i hayatları, fevkalâde heyecanlı ve anlamlı hadiselerle örülüdür.

En sürükleyici roman ve sinema filmlerinin veremediği zevki orada bulabiliriz.

Birinci Cihan Harbi’nde; Pasinler’den ta Bitlis’e kadar iki seneye yakın bir sürede, Rus-Ermeni ittifakıyla göğüs göğüse vuruşan Bediüzzaman’ın, 1916 Şubat’ında yaralanarak esir düştüğü cümlesini hep okur geçerdim. Dünyaya meydan okuyan bir İslâm kahramanının cesareti açısından, kaderin bu ilginç perdelerin arkasındaki yepyeni örgüsüne hiç bakmamışım.

Muhteşem bir Çöl Aslanını kader yaralamış ve zahiren çakalların tuzağına yenik düşürmüştü. Yenik düşen yalnızca o değildi. Avrupa’nın en kudretli Romalı ordusu ile, tarihin yenilmez zannettiği Osmanlı da mağlûp olmuştu. Ahirzamanın veya istikbalin ihtiyacına cevap verecek “en büyük dirilişi”, Cihan Harbi ile kamufle eden kaderin gerçek gergefindeki nakışları görebilmek için, mevsimi beklemek gerekiyormuş.

Kostruma... Demiryolu ile  misafirlerini Volga’ya ulaştıran çarlık, bu kasabayı düşman ordularındaki üst düzey esirlerine ayırmıştı o günlerde. Generaller, kurmaylar, üst teknik ve yönetim kademelerini İstanbul ve Berlin’den binlerce kilometre uzak bu ücra esaret kampına göndermişlerdi. Denilebilir ki; dünya harbinin bu galibi, eline geçirdiği düşman tarafının beynini buraya toplamıştı.

Osmanlı-Almanya münasebetlerinin o günkü halini biliyorsunuz. Aydınımız, mekteplilerimiz ve bürokrasimiz Fransızca’dan ziyade Almanca´ya aşinadırlar. Subaylar arasında bu oran en üst seviyededir. Münasebetlerimiz en canlı dönemini yaşamaktadır. Osmanlı’nın imarında Alman teknolojisi ile rekabet edecek seviyede bir başka Avrupa ülkesi yoktur. Köprülere, Şark  ve Hicaz demiryollarına ilâveten fabrikalarda, tersanelerde ve mimaride sıkı bir Alman-Osmanlı işbirliği vardır bu mevsimde. 

20. yüzyılın başlarında, İngiltere’nin Osmanlı ve İslâmiyet hakkındaki su-i niyetini çok dikkatlice, ta Van’dan itibaren takip eden Bediüzzaman’ın, 1907-1912 yılları arasındaki büyük çalkantılarda; Hıristiyanlığı mağlûp eden ikinci Avrupa’yı ve onların Osmanlı’daki işbirlikçilerini dikkatkle takip ettiğini eserlerinden öğreniyoruz. Hedefinde öncelikli olarak Paris, Londra ve Berlin bulunan bu ihtilalci cereyanın yoluna ”bahtiyar Alman milleti” çıkınca, istikametini St. Petersburg’a, yine İngilizlerin gizli himayesinde çevirmişti.  Bolşeviklerin Rus demokrasisine kurdukları tuzak erkence işlemeye başlayınca, Bediüzzaman’ın çarlığa, Bitlis’ten bu yana söyledikleri yerine ulaşmadan, Rus milleti bin senelik tarihiyle birlikte Kuzeylilerin kızıl alevlerine yakalanmış ve Rusya külhaneye dönmüştü.

Henüz Kosturma´ya gelmeden; hem Divan-ı Harb-i Örfi, hem Münâzarât, hem Hutbe-i Şamiye ve nihayet Muhakemat isimli eserlerinde; Avrupa ile ilgili dinî, fikrî ve felsefî telakkilerini dikkatle takip ettiğimizde, kaderin hangi vazife ile Bediüzzaman’ı Kostruma üzerinden Berlin seyahatine mecbur ettiğini az çok anlayabiliyoruz. 

Avrupa’nın en zeki, yetenekli, altyapısı sağlam ve fennî ilimlerde zirvede Romalı çocuklarını, Bediüzzaman’ın rahle-i tedrisinde Kostruma’da toplayan kader, Said Nursî’ye Berlin’de yeni bir misyon yükleyecekti: Diriliş... 

Ahirzaman dinsizliğiyle mücadele edecek iki büyük müsbet cereyanın, Kostruma’da embriyodan diğer teşekküllere geçmekte olduğunu o günün Rus idaresi bilseydi İngilizlerle hiç işbirliği yapar mıydı? Bediüzzaman bu cereyanın istikbaldeki misyonlarını, programlarını ve birlikte çalışma usûllerini anlatmak üzere Berlin’e geçmiş olmalıydı.

Keza Birinci Dünya Savaşı’nda Bediüzzaman’ı, Hakim ve Rahim isimlerinin tecellileriyle Kostruma’da iki seneyi aşkın zamanda III. Roma’ya  misafir ettiren Allah, Kur’ân’ın Mesih’e olan bu yeni mesajını, buradaki binlerce Alman entelektüeli üzerinden Nasara dünyasına ulaştırmış olmalıydı.

Belgesiz ve şahitsiz bir hadiseyi eserlerine almayan Bediüzzaman, Kostruma-Berlin yolculuğunun detaylarını anlatmıyor. Berlin’e giderken St. Petersburg ve Varşova üzerinden Viyana yoluyla sılaya döndüğünden haber veren Bediüzzaman, Romalıların başşehri Berlin’i hangi sebeplerden ötürü zikretmiyordu? Berlin’de, iki ayı geçkin sürede olup bitenlerden de söz etmeyen  Üstad, satır aralarında “bahtiyar millet” olarak tanımladığı bu milleti neden “sırren tenevveret” perdesine aldığını da ihsas edecekti.

İki küsur senelik Kostroma tevhid eğitiminin neticelerini veya tesirlerini bizzat yerinde incelemek için mi Berlin’e geldi, yoksa Hıristiyan Avrupa’nın liderleri ile görüşerek yeni süreci ve bu süreçte yer alacak projeleri müzakere etmek üzere mi bu çok tehlikeli yolculuğu ihtiyar etti... Belki de “yeniden dirilişi” İsevî ruhanilerle kutlamak maksadıyla... Berlin’e gelirken İşarat´ül İ´caz tefsiri yanındaydı. Hıristiyanlığın yeniden ayağa kalkarak materyalizme kafa tutacak kuvvete erişmesini İşarat´ül İ´caz ile irtibatlandırmak yanlış olmaz. Risale-i Nur’un ibtidası olan bu tefsir ile, sürecin intihasını haber veren Zülfikar’ın Berlin’le alâkasını kuranlar, Almanların neden bahtiyar olduklarını daha iyi kavrarlar. 

Bediüzzaman’ın sadâkatli, zeki ve çalışkan talebelerinden Muhsin Alev’in (Abdulmuhsin Al-Konevi) sessizce İstanbul’dan Gümülcine ve İskeçe’ye, oradan Üsküp’e ve daha sonra Hür Berlin Üniversitesine yerleşmesini de bu çerçevede ele almamız mübalâğa olur mu? Hayatını Risale-i Nur’un Berlin üzerinden bütün Almanya ve Avrupa’ya neşrine vakfeden bu kıymetşinas talebesi her ne kadar sessizce Türkiye’den ayrıldığını söylese de, büyük vazifelerle Berlin’e gelen bu kahraman, tıpkı Ubeyd gibi bir daha doğduğu yerlere dönmedi, sevdikleriyle görüşemedi ve dimağının çalıştığı bütün zamanları Risale-i Nur’un buradaki neşrine verdi.

Tevfik-i İlâhî refik olursa, inşaallah Berlin - İstanbul süreci ile devam ederiz.

Okunma Sayısı: 3260
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • hakan

    25.11.2017 23:57:42

    Bu tür analiz ve tespitlere çok ihtiyacımız var. Devamını diliyoruz.

  • Filiz S.

    25.11.2017 00:20:28

    Tefekküre sevk eden ve müdakkik olmayı gerektiren bu güzel yazınız için teşekkür ve tebrik ederim. "lll. Roma" ve "Romalıların başşehri Berlin" konusu da ayrı bir yazıda işlenirse sevinirim.

  • İ. Seyda

    24.11.2017 22:25:01

    Bu konuda bilmediğimiz şeyler varsa daha detaylı öğrenmek isteriz. İmalardan daha çok bilgiye ihtiyacımız var sanki. en kısa zamanda bekliyoruz devamını.

  • zeliha

    24.11.2017 17:07:10

    Ne de çok ihtiyacımız var Tarihçe-i Hayatın satır aralarında dolaşmaya.Yalan dolu ekranların cazibedar fitnelerinden nur talebelerini kurtaracak kadar detaylı ve edebi yazınızın kitap olmasını Rabbimden niyaz ediyorum.Allah razı olsun.

  • Demokrat Avrupa

    24.11.2017 11:41:21

    Günümüz hadiselerini dogru okuyabilmek icin tarihi iyi bilmek gerekiyor. Bir de tarihi olaylar Bediüzzaman`in gözlügü ile incelendiginde tamamen farkli bir seyyir kazaniyor. Tarih dogru okunmali, bilhassa yakin tarih. Maalesef yakin tarihimiz bastan sona da yalanlarla dolu oldugundan, günümüz olaylar da dogru analiz edilemiyor.

  • m.fadıl

    24.11.2017 10:34:24

    Yakın tarihin Bediüzzaman açısından yeniden gözden geçirilmesinin ne kadar önemli olduğunu ortaya koyan makalenizden ötürü kutluyorum.

  • Abdurrahman KOÇAK

    24.11.2017 08:43:20

    Zihinlerin günlük gereksiz anlamsız gündemlerine angaje olduğu bugünlerde böyle anlamlı ve tefekkür yüklü yakın tarihin gerçeklerini gündeme taşıdığınız için teşekkürler.

  • Ali Tam

    24.11.2017 03:53:59

    Berlin de siyaseten Meşhur Yıldız Sarayı seviyesinde bir otel olan Adlon Oteli ne yerleştiren Bahtiyar Almanlar, vatana avdetinde İstanbul'da Osmanlinin onu ikamete layık bulduğu mekan ve lanet olası Kemalizmin onu layık gördüğü izbe hapishaneler... Bütün bunlara rağmen o bizim istikbalimiz için lanet olası Kemalizmin zulümlerine katlandı ve Risale-i Nur Külliyatı ile cihanı ve bizleri aydınlattı. Elhamdulillahi haza min fadli rabbi.

  • A.Said

    24.11.2017 00:46:23

    Risale-i Nurda gözden kaçmış ve keşf edilmeyi bekleyen yüzlerce hakikatten bir tek hakikat.Tebrik ediyor,dua ediyor ve devamını istiyoruz. Allah kalemine ve gönlüne kuvvet ve ferahlık versin...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı