"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Meşveret ve şuranın namzetleri

Şükrü BULUT
26 Mayıs 2015, Salı
Biz Müslümanlar, Kur’ân’a tüm ihtiyaçlarımıza cevap veren kitap olarak bakarız.

Ona sarılıp doğru anlamaya çalıştıkça yükseldiğimize, tembellik yapıp cehaletle ondan uzak kaldıkça tedenniye uğradığımıza inanıyoruz. Avrupa’nın kendisiyle iftihar ettiği tüm fen, teknoloji ve icatların Kur’ân’dan geldiğine batılı mütefekkirlerin açıkladıkları gibi bakarken, sosyal meselelerde de mutluluğumuzu Kur’ân’da ve Kur’ân’ın pratiği olan Güzeller Güzeli’nin Asr-ı Saadet tatbikatlarında ararız. Hürriyet, cumhuriyet, meşrutiyet, adalet, fazilet ve genel ahlakta olduğu gibi…Zamanımızın mutluluğuna giden yolun proto tatbikatı olarak gördüğümüz meşveret ve şurayı da yukarıdaki çerçeve içinde değerlendirmek zorundayız.

Meşveret ve şurayı teşkil edecek, orada ulvi meseleleri ve cihanpesendane hadiseleri konuşacak heyetlerde aranan şartlar her yerde konuşulur. Meclislerin mahiyetleri, mahfillerin gayeleri ve şuraların hedeflerinin farklılığına göre, mensuplarının da mutlaka ön hazırlıkları olacaktır.

Biz elbette ki bu ayrıntılara girmeyeceğiz. Hususi renkler, özel desenler ve farklı yaklaşımlar burada konumuz değil. Yalnızca, meşveret ve şurayı temsil edeceklerin olmazsa olmazları olan hürriyet, meşrutiyet, cumhuriyet, adalet, genel ahlak ve efkâr-ı amme hâkimiyeti gibi çok önemli meselelerde birbirine yakın bilgilere, bakış açısına ve üsluplara sahip olma mecburiyetlerini elbette takdir edersiniz.

HÜRRİYET VE ADALETİ NASIL ANLIYORUZ?

Dünya harpleri, emperyalist Avrupa baskıları ve giriftar olduğumuz cehaletin alabora ettiği zamanımızdaki hürriyet anlayışında hem fikir miyiz? Yani hürriyet tariflerimiz aynı mı? Hürriyet denilince dil, din ırk ve coğrafya ayrımı gözetiyor muyuz? Bir gayr-ı Müslimi kendimiz kadar hür ve hukuk önünde eşit görebiliyor muyuz? Yoksa sefih ve dinsiz Avrupalıların yanlış tanım ve müptezel uygulamalarını bahane ederek hürriyeti olabildiğince kısıtlıyor muyuz? Yine batılılar, kadını hürriyet konusunda istismar ettiklerinden fıtri kadın hürriyetlerini rafa kaldırmak mı istiyoruz?

Veya; asr-ı saadet modeli olan, imanın parlamasıyla yükselen, imanın bir özelliği sayılan ve hukuk önünde şah ile gedayı dize getiren doğru hürriyet tariflerini bilemediğimizden, anarşi ve kaosları hürriyetle mi karıştırıyoruz? Yani, hürriyet adına hürriyeti katledecek ve sistemleri çökertecek devrimcilerin yetişmesine zemin hazırlayacak anlayışlar mı kafamıza yerleşti? İşte yukarıdaki tüm soru ve cevaplarda üslup birliğine gidemeyen heyetler, fıtrat-ı selimeyi heyecana getirecek projelerin doğumunu gerçekleştiremezler. Meşveret ve şuralara aza olmak durumda kalan Müslümanların, her şeyden önce asr-ı saadet hürriyetinden zamanımızın hürriyetlerine doğru köprüler kurma zorunluluklarını göz ardı edemeyiz. Kendisine layık gördüğü hürriyeti başkalarından esirgeyen hakperest olamaz. Hakperestliğin ise Müslümanların üzerine farz-ı ayn olduğunu çoğunlukla unutuyoruz. Buradaki hata, hürriyeti tam anlayamadığımızdan doğacağı gibi, tatbikinde nefsimizi ve hissiyatımızı katmamızdan da kaynaklanabilir.

Hürriyetin adaletle beslenmesini, İmam-ı Ali (r.a.) kadar içselleştiremeyen Emevilerin “adalet-i izafiye” yaklaşımını ehl-i sünnetin fakihleri hiçbir zaman kabul etmemişlerdir. Hürriyet ve adalet terazisini şeriat-ı garraya göre dengede tutamayanların yol açtıkları “tarafgirlik musibetinin” mahiyetini, Bediüzzaman Hazretlerinin 22. Mektubuna havale edelim. Herhangi bir sebepten dolayı tarafgirlik illetine müptela olanların tarih boyunca yol açtıkları cinayetler o kadar çok ki. Denilebilir ki; Nehrevan’da, Sıffin’de ve birçok harpte oluk oluk akan kardeş kanını akıtan en önemli amil “tarafgirlik”ti. Günümüzde bu hastalığın, kıyametimizi kopartacak kadar dehşetlendiğini, hepimiz müşahhas örnekleriyle görüyoruz.

Şimdi; hürriyet ve adaleti doğru olarak hazmetmemişlerin meclisinden- el iyazu billâh- dışarıya sızacak tarafgirliğin zehirli gazından insanların nasıl sersemleştiğini gizleyecek miyiz? Tarafgirlik mikrobunun evvela adaleti kemirebileceğini ve adaletin de olmadığı yerde hürriyetin de olmayacağını elbette mantığımız reddetmez. İşte o zaman; o meclislerin toplanmamaları toplanmalarından hayırlıdır. Tarafgirliği derinleştirecek, merkezden muhite olacak kırılmalarla hadiseleri hiç bilemeyen, hakkında konuşulan insanları tanımayan en uzaktaki insanları günaha sokacak, şevklerini kıracak ve belki de “her çi bad abad” dedirtecek mahfillerin olmaması olmasından daha hayırlı olmaz mı?

PEKİ, ŞURA N’OLACAK?

Elbette ki toplanmamak çare değil… Bir araya gelecek şuranın ilk yapacağı şey “tarafgirlik” hastalığını uhuvvet risalesindeki müşahhas prensipler doğrultusunda gidermek olmalı. İmanı kuvvetli, hürriyet ve adaleti özümsemiş hiçbir fıtrat, 22. Mektuptaki Kur’ânî ve nebevî ikazlara rağmen tarafgirlik çukurunda bekleyemez. Hedefi Allah rızası ve ahrete müteveccih bir müminin kardeşine adavetkârane tarafgirlikle devam etmesi mantıken mümkün görülmez.

Uhuvvet ile tarafgirlikle mücadele eden şura azaları, hemen akabinde 20. Ve 21. İhlâs Lem’a’larını devreye sokacaklardır. Ehl-i iman ile içinde bulunduğu cemaatin mensuplarıyla nasıl istişare edeceğini ve onlarla nasıl mübaşerette bulunacağını mutlaka bu eserlerde bulacaktır. Şuranın ilk hedefi elbette ki tesanüddür. Mütesanid ve mütecaniz olmayan heyetlerden “haklı şuraların” kararlarını beklemek ne kadar doğru olabilir ki… Dini cemaatlerin şuralarına namzet azaların enfüsten afaka yürümeleri farz-ı ayn olmalı. Nefsini ıslah edememiş, kendisini şeytan ve hissiyatın pençesinden kurtaramamış bir nefisteki çürüme, içine gireceği mahfillerdeki muhlisleri de bozacaktır. Belki de büyük meseleleri konuşma yerine önce sevgiyi, uhuvveti ve ihlâsı konuşarak tesanüde ulaşmak gerekiyor. O noktaya ulaştıktan sonra, mutlaka şura büyük bir sinerjiye mazhar olarak büyük şeyler başaracaktır.

Okunma Sayısı: 2358
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Demokrat Avrupa

    26.5.2015 12:11:27

    Tarafgirlikten kurtulmadikca, karsilikli güveni tam manasi ile elde etmedikce saglikli bir suranin ve mesveretin yapilmasi mümkün degil. Haliyle tarafgirlik ve güvensizlik olunca ihlasi ve karsilikli muhabbeti de hic aramaya gerek yok....Bir de isinin icine inatta girince ayikla tasi pirincinden ayirabilirsen..

  • nurcemal

    26.5.2015 12:03:26

    Fevkalade istifadeli...Dolu dolu ve nezihane bir üslupla bam telleri ihtizaza getirilmiş.. Tebrik ediyoruz..

  • İ.Hilmi Ünlü

    26.5.2015 11:09:35

    Şükrü Bulut kardeşim. Bu yazı beni şaşırttı. Uzun yıllar meşveret veya şura ortamında bulunmuş birisi olarak şura ortamında 'tarafgirlik' meselesinin nemenem bir şey olduğunu yakinen müşahede eden olarak.. Bu tarafgirlik illetinden kaçmak daha fazla manevi mes'uliyet altına girmemek için uzun yıllar uzak durdum. Evet size bu yazıyı yazdıran nedeni de merak etmekteyim. Siz meseleye yeni mi vakıf olmaya başladınız? Selamlar.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı