BM’nin 80. toplantısına katılmak üzere; dünyanın, İsrail’den sonra en fazla Yahudî nüfusuna sahip merkezine gelen liderlerin genel kuruldaki mesajları üzerinde durmayacağız.
Mümkün olduğu kadar; dünya barışını savaşlarla ve ihtilâllerle hercümerc eden, demokrasi düşmanı global dinsizlik cereyanının; üçüncü milenyumda “Neoconservatizm” ismini benimseyen sosyalist hegemonyacıların New York savunması üzerinde duracağız.
Bediüzzaman Hazretleri, Peygamberimizden (asm) iktibasen, ahirzaman’ın en büyük fitnelerine ve şerlerine sebep olacak cereyanda Yahudîlerin önemli bir yeri olduğunu ifade ediyorlar.
Birleşmiş Milletler’in merkezinin neden New York olduğunu, en büyük bankaların niçin burada bulunduğunu azıcık anlayabiliyoruz. Milletlerin iradelerine dayanmadan idarecilik yapmaya çalışan liderlerin buradaki lobicilere niçin rüşvet verdiklerini hissediyorsunuz.
Müşahedelerimizi birkaç nokta ile tahlil etmeye çalışacağız. Düne kadar fonksiyonsuz ve bazen de mazlumların aleyhindeki görüşmelere sahne olmuş salondaki hava, hürriyetlerdeki ve demokrasilerdeki günümüzdeki ilerlemeyi gösteriyordu. İsrail’in temaslardaki izolasyonu, Netanyahu’nun boş salona konuşması, ABD’nin tek başına bu müesseseyi vetolarıyla felç etmesinin dillendirilmesi, on sene önce başına on milyon dolar konulmuş Şara’nın Neoconların koordinasyonuyla liderler safında, Suriye devlet başkanı sıfatıyla görünmesi, toplantının garip olaylarından sayılırdı.
“Neoconlar,” “Filistin,” “Suriye,” “Şara,” “BOP,” “Erdoğan” ve “Netanyahu” gibi kelimelerin tedailerini bir çerçevede değerlendirdiğimizde; bu toplantının farkı beliriyor. Önceki toplantıların aktif aktörleri olan AB üyesi ülkelerinin, İngiltere’nin ve Çin’in gerilere düştüğünü görüyorsunuz. Toplantıda Trump’ın ilgi odağı olmasını ABD hâkimiyetine veya onun şahsî faaliyetlerine bağlayanların haklı oldukları tek nokta; kontrollerindeki belli güçteki kapital ile Allah’ın koyduğu kanunlarla savaşan Neoliberallerin BM genel kurulunda devredışı kalmalarıydı. Davos’un emrine girmiş AB liderleri de, İngiltere’nin müttefiki Çin de yoktu… Mücadelenin ilk etabını, insaniyeti ve millî demokrasiyi savunanlar kazanmıştı.
Neoconlar için bunu söyleyemiyoruz. Trump’ın ilk başkanlığı döneminde Neoliberallerle hareket ederek Biden ve ekibini seçen küresel eşkıya ekibi; tehdit-şantajlarla engelleyemedikleri yeni hükümetle birlikte, Trump’a mutlak itaati seçmişlerdi. Donald Trump’ın Neoliberallerle savaşında, bir kısım Neoconların da desteği olduğunu düşünüyoruz.
Hakikatte ise; savaş ve ihtilâl ile geçinen, dünya hâkimiyetine silâhlı mücadelelerle ulaşacaklarına inanan bu semavî din düşmanlarının çizgisiyle Trump’ın takip ettiği çizginin farklarını biliyoruz.
Pentagon başta olmak üzere Avrupa ordularına hâkim olmak,
İstedikleri zaman istedikleri yerde ülke sınırları dâhil olmak üzere her türlü değişikliği yapmak,
Dünya nüfusunu savaşlarla ve pandemilerle azaltmak,
Marksist ihtilâli dünyanın zirvesine taşımak…
Semavi dinleri istibdatla ortadan kaldırmak ve demokrasileri otoriter rejimlere çevirmek…
BM toplantısına bu çerçeveden baktığımızda, otuz seneden fazladır Balkanlarda, Asya’da, Afrika’da ve Arap dünyasında savaş çıkarmış bu ekibin; barış iddiasındaki Trump ile bilek güreşini seyrediyorsunuz.
Geçmişin cinayetleri, faillerin eteklerini asla bırakmaz. Yugoslavya, Körfez Savaşları, Irak, Yemen, Libya ve Suriye felâketlerinde katledilen üç buçuk milyonun faillerini ve hatta buna sessiz kalanlarını kim affedebilir ki?
Neoconlar, Trump’ı oyunlarının içine çekmiş görüntüsü de verdiler…
Trump’un, Erdoğan’a, Suriye ile ilgili yaptığı övgülerin Neoconlardan geldiği belliydi.
Sonra; 11 Eylülcü Troçkist, Kissinger’ın yoldaşı ve Arap Baharının CIA direktörü general David Petraeus’un; yetişmesinde emeği olduğu Şara’yı takdimi de; Neoconların Trump ekibine verdikleri bir mesajdı. İsrail’i ve Yahudîleri projelerinde kullanan cereyanın Netanyahu üzerinden direnişleri, Irak’a hürriyet yerine katliam götüren Tony Blair’in Filistin meselesine dâhil olması da tarihî çizgilerdi. Neoconlar Trump’ın ekibine teslim olmadıkları gibi, direnişlerini sergiliyorlardı, New-York’ta…