Son yüzyılın ideoloji haritasına yukarıdan, belki de çok yukarıdan bakmak gerekiyor.
Son asrın dağınık görünen fikirlerine, çalışmalarına, çatışanların dahilî ve haricî akrabalıklarına fevkalâde dikkat ederek bu haritayı incelediğimiz takdirde, komünist, mason ve Kemalistlerin bizi bir başka hile ile aldatma şansları azalacaktır.
Daha önce de ifade etmiştik. Ahirzaman atlası niteliğini de taşıyan Risale-i Nur’da, başkalarının görmekte zorluk çektiği çizgiler ve resimler o kadar şeffaf ki... Sınıf çatışmasında, sosyal dengelerin bozukluğundan 20. yüzyılda bolca istifade eden Marksizmin, bu hususta İslâm’ın faizi haram kılan ve zekâtı emreden düsturunu bile istismar ederek Müslümanlara zarar verdiğini ve vereceğini, Risalelerde okumamız mümkün. Kapitalizmin ortak düşmanımız olduğu tezini piyasaya sürenler, İslâm’daki sosyal adalet mefhumu ile sosyalistlerdeki zengin-fakir çatışması ilkesini yan yana getirmişler. Belki Arap dünyasını iğfal eden “İslâm sosyalizmi” de bu aralıktan girmiş olabilir. Zira emekle sermaye arasındaki çatışmayı zekâtla barışa çevirme ve faizle kesinlikle mücadele düsturunu en net ifade eden İslâm âlimi Bediüzzaman. Tefsirinin ilk ciltlerinden olan İşaratül-İ’caz’dan, 1919’da İngiliz Anglikan Kilisesi’ne verdiği cevaba cevaba kadar… Bu meseleyi daha sonraki eser ve mektuplarında, Marksizmi veya materyalistleri kesin ifadelerle susturacak nitelikte delillendirir.
KEMALİZM ÜZERİNDEN İSLÂM SOSYALİZMİ...
Hemen hemen her meselede olduğu gibi burada da karşımızda cehalet var.
Siyasal İslâmcıların cehaleti üç boyutludur: Ne geçmişi bilirler, ne hali, ne de istikbali. Arap ırkçılığını İslâm sosyalizmi ile bulamaç yapanların en büyük eksikliği doğru İslâm’ı, gelişen fenleri ve Avrupa’yı bilmemeleri değil miydi? Gençliğimizde Türkiye siyasal İslâm’ı devrimci Muammer Kaddafi’yi mücahit olarak anons etmişti. O günün sol modası fakir-zengin çatışmasıydı. Dönemin san’at eserlerine, roman, tiyatro, sinema ve şiirine üstünkörü de olsa bakarsak; Marksistlerin piyasaya “sosyalizm” olarak sürdükleri dehşetli ve tahripkâr sınıf çatışmasının sosyal haritasını görürüz. Hilâfeti, şeriatı ve daha doğrusu, İslâm’ın sosyal hayatını “devrimcilik” formatında görmüş ve öğrenmiş o günün siyasal İslâm’ı; Kemalizm servisiyle hem başına elim gaileler açacaktı, hem de doğru İslâm’a ve demokrasiye büyük zararlar getirecekti. Bahsettiğimiz “elim hadiselerin” serencamına baktığımızda; Kuzey Afrika, Doğu Pakistan, Suriye, İran, Afganistan ve Sudan gibi önemli coğrafyaların gözyaşlarıyla karşılaşırız. Leo Troçki gibi, global tahribatın önderliğine soyunmuş ve semavî dinlere savaş açmış bir aşkenazın sosyalizmini İslâm’ın hakkaniyet ve adaletiyle yan yana getirten saik, elbette ki siyasal İslâm’ın cehaleti idi...
KEMALİSTLERİN İHVAN-I MÜSLİMİN AŞKI...
Siyasal İslâmla ilgili konuları araştırırken garip ve yeni bilgilerle karşılaşıyoruz. Bedîüzzaman’ın vefatından sonra, münferit hareket edip onun ismini ve Nurculuk kimliğini kullanmayı pek seven bazı Nurcuların, Kemalistlerce istihbarat kanallarında maalesef kullanıldıklarını müşahede ediyoruz. İhvan’ın Bediüzzaman’a olan sevgisini ve Nurculara itimadını da hesaba katan yeni projeler geliştirilmiş. Evvelâ MİT’in teşvikiyle İhvan ulemasının siyasete taalluk eden eserlerinin hemen hepsi Türkçeye tercüme ettiriliyor. Yine Bediüzzaman’a yakın isimlere imkân sağlanarak, onların eliyle neşredilip dağıtılıyor. Risale-i Nur Külliyatını evinde bulunduranların veya eskaza üzerinde taşıyanların karakollarda cezalandırıldıkları günlerde, Seyyid Kutup ve M. Kutup’un eserleri mebzul miktarda dağıtılıyor... Risale-i Nur’a karşı “Arap siyasal İslâmı’nın” eserlerini Türkiye’de neşredenlerin samimiyetinden kimse şüphe etmiyor. Burada üzerinde durulması gereken nokta; Fuat Doğu gibi MİT müsteşarlarının bu girişimlerinin ve ardındaki niyetin sorgulanması olmalıdır... Bu tarihte başlayan devletin siyasal İslâm projesi; bildiğimiz gibi evvelâ MNP’yi, 1971’den sonra da MSP’yi meyve verecekti.
...VE ASIL KÖR NOKTA
Kemalist rejim bunca yatırımı tek boyutlu yapar mıydı? Bir taşla birçok kuşu vurmak varken... Siyasal İslâm ağacını büyüterek Bediüzzaman’ın, Risale-i Nur Külliyatının ve Nur cemaatinin Arap âlemine yansımasını engelleyen Kemalistler, 1968 kuşağının devrimci çatışmasına enerji sağlayacak İslâm sosyalizmini de teşvik ettiler. Anadolu gençliğini, Müslüman gençlerden dindar olanları sol ihtilâllere daha yakın yere konumlarken, Komünizmle Mücadele Derneğini de ülkücülük istasyonu için harekete geçirecekti Kemalizm. Devrimcilerle ülkücüler vuruşacak, Akıncılar devlete düşman görünecekler ve Kemalistler de ellerini kollarını sallaya sallaya demokrasiyi 12 Eylül’de bertaraf edeceklerdi. Türkiye demokrasisi, 1946’dan 1980’e kadar ki bütün kazançlarını; Kemalistlerle siyasal İslâmcıların ihtilâl ortaklıklarıyla ve siyasal İslâmcıların kadayıf’ın altının pişip pişmediğini tartıştıkları 12 Eylül 1980 sabahında kaybedecekti... Marksistlerle Kemalistler ise, kendilerine bilvesile yardımcı oldukları siyasal İslâmcılara Libya’da, Mısır’da, Irak ve Afganistan’daki bahar devrimlerinde rehber olacaklardı...