"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Topraktan kopanların acıklı hikâyesi

Şükrü BULUT
18 Ağustos 2017, Cuma
Köyüme her yönelişimde yaşadığım, benim için acıklı olan hikâyenin sizleri de alâkadar edeceğini düşünüyorum.

Yaş ilerledikçe kendisini toprağa daha yakın  hissedenlerin de hikâyesi olabilir. Belki de hepimizin ortak hikâyesi.

Yaz mevsiminde Türkiye’yi bir baştan bir başa dolaşanlar bilirler... Babalarımızın kazma kürek ile verimli bir anneye dönüştürdüğü toprağı tekrar dağa dönüştüren torunların ülkesi oldu Türkiye…

Eskiden topraktan biten herşey nimetti… Dane de, meyve de, hayvanî ve hayvanî ürünlerin hepsi de nimetti... Evvelâ bu itikadı, bu düşünceyi unutturdular... Çocukların ellerine tutuşturulan fantazi oyuncaklarla kandırılışı gibi kopardılar bizi... Medeniyetin fanteziyeleri, teknolojinin harikaları o kadar kıymete bindi ki, nimetlerin mânâları güya yer değiştirdi. Eski nimetleri (insan hayatı için olmazsa olmazları) doldurduğumuz buzdolabı, kıymette topraktan gelenlerin ehemmiyetini unutturdu... Teknolojinin eliyle elimize verilen makinacıklar o kadar değerlendi ki; babalarımızın satın almak için varını yoğunu elinden çıkardığı tarlaya ve içindeki ağaçlara dönüp bakamaz hale geldiler... Beton alanlarda gezinen ayakkabılarımızı kirleten topraktan adeta kaçtı bugünün nesilleri. Tembelliğimizin, fantezi hayat tutkumuz ve fıtrattan uzaklaşan bakışlarımız cehaletimize öyle yardım etti ki... Çocuklarımız kimyevî ilâçlarla, fıtratlarına müdahale ve tahrifatlarla yetiştirilmiş meyve ve sebzeleri yüksek fiyatlarla almak için mağazalarda kuyruğa girdiler. Gel gör ki, yaratılışın bizi nasıl cezalandırdığını ve hangi dehşetli tokatlar altında sun’î bir hayata tutunduğumuzu görmemizi cehaletimiz engelledi...

Yaz mevsiminde Anadolu’yu dolaştık... Bereketli bir sene imiş... Ekinler, tarlalar ve bahçeler Rahmanî sofralara dönüşmüşler... Bazen nazenin dallar, taşıyamadıkları yüklerin altından kırılırcasına, belleri bükük halde Rahman’ın misafirlerini bekliyorlardı.

Anadolu’daki misafirler ise henüz görünmemişlerdi ortalarda. Betonlanan şehirlere milyonlarca insan doluşunca, Anadolu’nun sinesi ıssız kalmış gibi... Bu sağlıksız büyümüş devasa yerleşim yerleri ise yeşilden mahrum mezaristanlar gibi... Belki de azıcık tımarhaneye benziyor şehirler ve insanlar... Toprağa arkasını dönen bu kandırılmış topluluklar; tarlalardan da, bahçelerden de, bostanlardan da uzaklaştırılarak milyonlarca kutucuklara ve labirentlere istekleriyle hapsedilmişler... Eyvah ki eyvah!...

Meralar bomboş... Boynunu bükmüş otlaklar... Ve otlaklarda sınıf atlamayı bekleyen çemen ve çayırlar.  Yok, yok... Ne bir koyun - keçi ve ne de bir sığır... Ne meleme, ne böğürtü ve ne de kır atların kişnemeleri... Şah İsmail tarumar etseydi Anadolu’yu, yaksaydı ekinleri ve telef etseydi davarları; ancak bu kadar olurdu; Sivas’ta, Uzunyayla’da, Erzincan’da ve Palandöken eteklerinde…

Bahçelerde erik, armut ve elma toplayan dünün çocuğu, mağazadaki raftan Amerikalı bir firmanın katkılı meyve suyu kutularını sepetine dolduruyor. Hatırlayıp hatırlamadığını bilemiyorum. O güzelim hoşafları... Kurutulmuş meyve dilimlerinin süslediği bereketli kış gecelerinin sofralarındaki içecekleri...

Öbür taraftan manda yoğurdunu hatırlatan kutudaki yoğurdu alıyor sepetine... Yoğurdun formatını ayarlayan katkı maddelerinden haberlice... Artık peyniri gramlarla tarttırıyor... Tereyağını ise, belki de et gibi yılda bir veya iki defa... Kilerindeki peynir tulumlarını, koyun keçi derilerine bastırılmış çökelekleri ve ağaç kutularındaki tereyağını mutlaka unutmuştur toprak evde, yalın ayak topraklarda çocukluğunu geçiren dünün çocuğu…. İnsan kıymetten düşüp, madde insanın yerine yükselince dünyevîleştik ve topraktan koptuk.

Metropollerde insaniyeti tadamamış olanlar, bakıştıkları insanı göremiyorlar... Evvelâ üstündeki giysiye, sonra bindiği arabaya, sonra oturduğu eve ve nihayet kulağına dayadığı cep telefonuna... İnsan kaybolunca, elbette toprak da kaybolacaktı. Ve toprağın üstündekiler de... Altında nimet olarak çıkanlar da...

Gel gör ki; cehaletin hipnoz ettiği bu iki ayaklı varlıklar; toprak olmadan yaşayamayacaklarını bilemiyorlar... Çok değer verdiği ve hatta kölesi olduğu “nimetlerin!“ onun hayatında bir dane, bir çekirdek, bir çiçek ve bir meyve kadar kıymetli olamayacağını da bilemiyorlar... Bir yudumuna servetlerin verildiği suyun o topraklar altında dolaştığını, medeniyet fantaziyelerinin temel taşlarının o topraklar altında gizlendiğini bilseydi, toprağa arkasını döner miydi?

Topraktan kopanlar önce hafızalarını ve sonra da değerlerini unuttular... Medeniyet adına kazandıkları ve hatta övündüklerinin, kaybettiği toprağın yanında tartıya gelip gelemeyeceğini öğrenmek için yeni bir felâketi bekliyorlar belki... Hani derler ya; bir musîbet bin nasihata baskın gelirmiş diye...

Okunma Sayısı: 3016
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Zeliha ozpamukcu

    19.8.2017 01:51:37

    Güzel Anadolumuz toprağın verimliliği adına o kadar büyük nimet lere sahip ki rahmetini bu kadar bol eyledigi bir yere inanıyorum ki takdir edicileride yollar.çocuklarda gençlerde görülen ve gittikçe artan hastalıklar belki de bizleri o yöne sevk etmek içindir. İnşaallah

  • çetin acar

    18.8.2017 11:00:07

    allah razı olsun, çocukluğumdaki kendisinden önce kokusunun geldiği mis gibi sebze ve meyveleri hatırladım, o günlere hayalen de olsa ziyaret ettim. şimdi de ülkemizi "kısır ve döl süz" tohumlarla işgal ediyorlar, nesil kaybolacak. çevremizde çocuk sahibi olamayanlar o kadar çoğaldı ki. devlet elindeki istatistiklere bakarsa bunu görür. Yahudi planı olarak ülkemize sattığı tohumlardan vazgeçip, acilen milli tohumlarımıza dönmemiz lazım.

  • Abdullah TUNÇ

    18.8.2017 10:42:37

    Şükrü Ağabey,zaten içimde olan bir yangını,siz üfleyerek daha da alevlenmesine,daha şiddetli yanmasına sepeb oldunuz.Göz yaşlarımı hazin hazin döktürdünüz. Fıtri,çocukluk hayatımı sinema perdeleri gibi gözümün önünde geçirdiniz. Adeta, yeniden, ruhen o güzelim hayatı bize yaşattırdınız. Organik olarak beslendiğim o tertemiz nimetleri hatıra getirdiniz.Yalın ayak topraklara basışlarımı,çimenlerde,bembeyaz papatyalar içinde şen şakrak oynamalarımı, nazlı nazlı akan bir derenin kenarında o berrak sulara bakışlarımı,ekin tarlalarında,kıpkırmızı gelincikleri doya doya seyredişlerimi,dağın yamacındaki,ardıç ağacının altında sızan suyun yıldızlar gibi parlayan ve iç dünyamda meydana getirdiği deruni hisleri,ve bunlar gibi daha nicelerini, hafızalarımızda canlandırdınız. Evet bu yazı, saf Anadolu köylüsünün,o tertemiz,berrak,fıtri hayatının tercümanıdır. Ortak hayat hikayesidir. Parlak bir yürekten kopan,nazlı ve hasret dolu bir çığlığı, bir feryadıdır. Rabbim ebediyen razı olsun hocam.

  • Abdurrahman KOÇAK

    18.8.2017 08:46:18

    Yazı ülkenin gerçeklerini çok güzel bir şekilde açıklamış.Çok iyi tespitler.150 -200 hanelik bir köyde bile bakkalda hazır tavuk satılıyor.Köylerde cips ler ve gazlı içecekler satılıyor..Yıllar önce güzel yurdumuzun güzel bir kasabasında hazır paketli süt satıldığını gördüğümde hayretimi ifade etmiştim.

  • Yıldıray Caner

    18.8.2017 08:32:06

    Şükrü Bey düşünüp de söyleyemediklerimi, söylediğimde dinletemediklerimi, çocukken gençken değerini bilemediğim o tatlı duygularımı depreştirdiniz. Bizler ucundan kıyısından da olsa tattık o hazları ama çocuklarımız...?

  • Ali

    18.8.2017 07:21:33

    Evet çok güzel yazmışsınız Şükrü abi, ama korkarımki bu yazıyı ancak yalın ayak o toprağa basma şansına vakitlice nail olanlar anlama şansına sahiptirler maalesef . Yani bu yazıyı okuyan gençler maalesef ancak o katkılı meyvesularini ve ancak o gdo lu meyveleri tanıyor ve biliyor. Saygılarımla

  • Demokrat Avrupa

    18.8.2017 01:28:11

    Avrupa ülkeleri kendilerini bagimsiz bir sekilde besleyecek tarim alaninda politikalar üretiyorlar. Hatta Rusya bile yaptirimlarin da katkisiyla tarim ve hayvanciligi destekleyerek, bir kac yil icinde tarim ve hayvancilikta disa bagimsiz bir program uyguluyor. Rusya ürettigi bugdayin %80`nini Türkiye`ye satiyor. Peki Türkiye? .....

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı