Zamanın, coğrafyaların ve iklimlerin insan üzerindeki tesirine Kur’ân ve hadis açıkça işaret ediyor.
Bediüzzaman Hazretleri Risale-i Nur’daki Avrupa-Asya mukayeselerinde, Anadolu ve diğer İslâm ülkeleri karşılaştırmalarında bu husus üzerinde çokça ve uzunca duruyor. Türkiye’yi dinsiz felsefeyle idare etmek isteyen devrimci Kemalistlere, Fransız ihtilâlinin bizim için ölçü olamayacağını haber veriyor. Aynı çerçevede Menderes’e yazdığı mektubunda, siyasal İslâm’ın Mısır ve İran’da sebep olduğu hadiseleri kastederek “İran ve Mısır’da hissedilen hadise ve buhranlar bu esastan ileri geldiği anlaşılıyor. Fakat onlar burası gibi değil, bize nisbeten pek hafif, yüzde bir nisbetindedir. Allah etmesin, bu hal bizde olsa pek dehşetli olur” diyor. 28 Şubat’tan bu yana Türkiye coğrafyasında ihtilâl zemini yoklayan ikinci Avrupa ile Kemalistler, evvelâ BOP ile umumî İslâm coğrafyasına saldırdılar. Anadolu’da münafıklık formatında ihtilâllerini zamana yaydılar. Siyasal İslâm’ı çeşitli desiselerle zapt u rapt altına aldıktan sonra, kaldıkları yerden yeni giysiler, sloganlar ve nutuklarla tekrar yola koyuldular gibi…
Bir paralel paranoyasıdır, gidiyor… Kemalizm gizliden gizliye tehdit ediyor: Kim ona yardıma koşarsa yakarım! Doğrudur. 12 Eylül’deki en başarılı stratejisi cemaatleri birbirinden uzak tutmak ve mümkünse birbirine düşman etmek olmuştu. Dinî cemaatler birbirine ecnebi olmasaydı, bugünkü operasyonlara cüret edemezlerdi Balyozcular… Tarih boyunca Kemalistler bu desiseyi kullanmışlar. Eskişehir Hapishanesinde Said Nursî Hazretlerinin koğuşuna soktukları cazibedar şeyhten tutunuz, yine kendisine İstanbul’da dergâh açtıkları İhtiyar Hoca’ya kadar… Demokratlar döneminde yavaş yavaş serpilen cemaatlerin bugüne kadar Kemalistlerce mitoz bölünmeye nasıl tâbi tutulduğunun arşivini, Kemalistler kozmik odalarında saklıyorlar.
AY IŞIĞINDA İNCE İNCE YÜRÜR SARI KIZ, EYVAH! SARI KIZIN BOYNUNDA BALYOZ…
Çığ çığ büyüyen endişelerimiz, günümüzde yaşadığımız musîbetleri öyle bastırıyor ki. “Bir caninin cinayeti yüzünden taraftarları veyahut akrabaları öyle şe’ni gıybetlerle… damarlara dokundurup kin ve garaza ve mukabele-i bilmisile mecbur ediliyor. Ve hariçteki düşmanların parmak karıştırmalarına tam bir zemin hazırlamaktır.” sözleriyle Bediüzzaman Hazretleri endişelerimize hak veriyor. Türkiye’nin sağ ve sol sivil toplum temsilcileri ayrışmanın derinliğini ifadeye çalışıyorlar. “Bundan böyle artık ihtilâl olmaz… Hele dış müdahale ise imkânsız…” diyen hükümet sözcüleri hem tecrübesiz, hem de tarih şuurundan yoksun görünüyorlar. Elbette bir daha 27 Mayıs olmayacak, 12 Eylül olmayacak, yani zaman geriye dönmeyecek. Fakat yeni bir formatta farklı bir felâketin kapımıza yaklaştığını söyleyenler, elbette birşeyler biliyorlar ve hissediyorlar.
Ayrışma devletin merkez üssünde başladı. İstihbaratın kozmik odasına devrimcilik ortak paydasında ittifak etmiş Kemalistlerle siyasal İslâm hâkim olunca, milliyetçilerin bir kısmı çekilirken, diğerleri de forma değişimine gittiler. Ve Türkiye’yi haklı olarak “endişe sisleri” bürüdü. Görünenler asıl oyuncular olmadığı gibi medyayı da dezenformasyon seli bastı. Bu ortamda bize düşen; her zamanki gibi itidal ve soğukkanlılık…Müsbet hareket… Devrimcileri ümitsizlik gayyasına gönderecek izzetli duruşlar. Ve bütün Türkiye’yi kucaklayacak demokrasiye sarılmak. Nefret üslûbu, tahrikler, tezyif ve mübalâğalar, tarafgirane yayınlar yalnızca bize ve Türkiye’ye zarar verecektir.
NETİCE:
Uzaktan yakına doğru büyük bir fitnenin kızılca formatında bu mübarek vatana yöneldiğini hisseden milyonlarca vatanperver, endişe içinde bugün… Doğumuzdaki 30 senelik Marksist fitnenin takatsiz bıraktığı Türkiye’ye maalesef siyasal İslâmcıların açtıkları kapıdan Kemalistlerle Troçkistlerin beraberce hücum etme ihtimali giderek artıyor. “Dinî cemaatlere karşı” olma fikrinde ittifak eden Kemalistlerle AKP’nin başlattığı bu sürecin, iktidardan hayır bekleyen bütün dindarların keyfini şimdiden kaçırmaya başladığını yer yer müşahede ediyoruz. Resmî Kemalistlerin iktidarlara karşı hazırladıkları ihtilâllerin millete nasıl döndüğünü hâlâ anlayamayanlar, şu ikazlarımıza belki de gücenecekler. Halbuki Üstadın “Yoksa, üç veya dört cereyanın muannidâne muaraza etmeleriyle, o kuvvetler, muaraza sebebiyle zayıflar. Memleketin menfaatine ve âsâyişine sarf edilecek o zayıf kuvvetle hâkimiyetini-hattâ istibdad ile de olsa-âsâyiş ve emniyet-i umumiyeyi muhafazaya kâfi gelmediğinden Fransız ihtilâl-i kebîrinin tohumlarının bu mübarek memleket-i İslâmiyeye ekilmesine yol vermektir diye telâş edilebilir” (Emirdağ Lâhikası, s. 320) ifadeleri tehlike boyutlarının AKP kurmaylarının hiç tahmin etmedikleri seviyelerde olduğunu gösteriyor. Bugüne dek ihtilâllerini milletten saklayan hanedanın göz göre göre istibdada geçeceğini bekleyenlerin, Kemalizmin mahiyetini bilmediklerini ve geçen devrimlerden hiç, ama hiç ders almadıklarını da gösteriyor.
Fakat bu kez ümidimizi güçlendiren işaretler de var. Paralelcilikle suçlanan cemaatin yanında hem hür Avrupa ve Amerika’da, hem de Türkiye’de yüzlerce destekçi farklı gruplar ortaya çıktı. İnsaniyet ve demokrasi paydasında toplanan bu milyonlarla Kemalistlerin başa çıkması elbette mümkün değildir. AKP’ye iyi niyetle destek veren birçok dinî cemaatin en kısa zamanda hipnozdan kurtulacağını birlikte seyredeceğiz. Bu partideki siyasal İslâmcıların bir kısmının Saadet ve BBP gibi partilere şimdiden kaymaları, hakikatin rengini az çok hissettirmeye başladı. BOP projesi çerçevesinde neoconlarla ittifak etmişlerin dışındakilerinin aslî mecralarına dönüşleri bundan böyle hızlanacağa benziyor.