Ali Karakaş: “Muhakemat’ta geçen akıl ve nakil çatışırsa aklı esas almalı, nakli tevil etmeli, ama o akıl, akıl olsa gerektir” sözünü açıklar mısınız?
İSLÂM’DA BİLGİ KAYNAKLARI
Bilindiği gibi şer’î deliller, yani İslâmî bilgi kaynakları dörttür. Bunlar: 1- Kitap, 2- Sünnet, 3- İcma-i ümmet, 4- Kıyas-ı fukahadır. Bu delillerden ikisi naklin, diğer ikisi de aklın sahasına girerler. Kitap ve sünnet nakildir. Yani Kur’ân-ı Kerîm ile Peygamber Efendimizin (asm) sünneti tabiîdir ki, bize nakil yoluyla ulaşmıştır. Bununla berâber, her iki kaynak da akla büyük önem vermiştir. Kur’ân akıl yürütmeye 1, düşünmeye 2, akl etmeye 3, tefekkür etmeye 4, akıl erdirmeye 5 ve ibret almaya 6 çok sık atıfta bulunur. Peygamber Efendimiz de (asm), bir saat akletmeyi ve düşünmeyi bir sene nafile ibadetten hayırlı saymıştır.
İcmâ-i ümmet ile kıyâs-ı fukaha da zaten iki nakil kaynağının akıl ile yorumlanmasından ibâret iki alandır. Bunlardan kıyas-ı fukaha, âlimlerin ve fakihlerin, kitabı ve sünneti yorumlaması demektir. Yani kitap ve sünnette bulunmayan bir hüküm, kitap ve sünnette bulunan benzer bir hüküm ile kıyaslanmakta ve belirlenmektedir.
Fakat tek kişinin aklı ve düşünceleri isabet problemi yaşayabileceğinden, “icmâ” diye ifâde edilen diğer bir delil daha gün yüzüne çıkmıştır ki, bu delil aynı meselede ekser akılların kurduğu görüş birliği demektir. Eğer bir meselede bir akıl aykırı görüş beyan eder, ama diğer akıllar farklı bir görüşte birleşirlerse, üzerinde birleşilen görüş muteber kabul edilir. Buna icmâ denir. Günümüzde demokratik kural denen ortak aklı, İslâmiyet bin yıl öncesinden icma adıyla ortaya koymuştur. Demek eğer bir meselede bütün akıllar, yani ümmet birleşmişse o konuda icma meydana gelmiş demektir.
NAKİL, AKLA MALZEME VERİR
Anlaşılıyor ki, bilgi kaynaklarımızdan nakil ile bize ulaşan kitap ve sünnet, bilginlerin akıl yürütmelerinden ibâret olan kıyas ve icmâ yolu ile yorumlanmış ve bu gün bildiğimiz hükümlere ulaşılmıştır. Bu gün yaşadığımız hükümlerin tamamına bu yol ile ulaşılmıştır.
Görüldüğü gibi, akıl ile nakil iki önemli bilgi kaynağıdır. Fakat konumları farklıdır. Nakil akla malzeme sunar. Akıl da kendisine gelen malzemeyi yorumlar. Akıl bu işi yaparken sağlam malzemeye ve sağlam temele oturmak zorundadır. Yoksa hükmü yanlış ve bâtıl olur. Dolayısıyla, aklın kendisine sunulan malzemenin sıhhatinden emin olmak gibi önemli bir problemi ve sorumluluğu vardır. Malzeme sahih olmadığında akıl önemli bir handikapla karşı karşıya demektir.
Kitabın sıhhatinden şüphe duymaya gerek yoktur. Akıl, kitabın sahih olduğundan, Allah’a ait bulunduğundan, Allah’ın kelâmının eksiksiz kitapta toplanmış ve kendisine sunulmuş olduğundan emindir. Fakat akıl, sünnet diye kendisine gelen bilgileri ve nakledilen sâir rivâyetleri mihenge vurmak zorundadır. Bunu yaparken aklın mihengi şüphesiz yine kitap ve sünnettir.
Günümüzde elimizde bulunan Kütüb-ü Sitte başta olmak üzere sahih olduğu bildirilen meşhur hadis kitaplarının hemen hepsinde aynı akıl terâzîsi ile kılı kırk yararak hadisler bir araya getirilmiş ve aklın belirlediği sıhhat ölçülerinde sünnetten malzemeler sunulmuştur. Bununla berâber gerek bu kitaplarda, gerekse sâir rivâyet ve nakil kitaplarında yer alan ve aklımızla çelişen bilgileri aklımız kitap ve sünnete göre yorumlar.
Üstad Hazretleri’nin bildirdiği gibi, akıl ile çelişen bir nakil olduğunda, hemen nakle teslim olunmaması, yani aklın asıl kabul edilmesi ve naklin yorumlanması esastır. Fakat bunun için aklın yorumlama ehliyetine sahip bulunması, yani akıllı, insaflı, bilgili, tutarlı, cerbezeden uzak ve isabetli karar alabilme ve hüküm verebilme ehliyetine sahip olması gerektir ve bu şarttır.7
DUÂ - Allah’ım! Aklımıza güç ver! Görüşümüze kuvvet ver! Kalbimize basîret ver! Gönlümüzü İslâm’a aç! Emrini anlamamızı kolaylaştır! İlmimizi arttır! Anlayışımızı zenginleştir! Rûhumuzu kemâle erdir! Nefsimizi Sen’den gelen her şeye râzı kıl! Nefsimizi terbiyede bize yardımcı ol! Göz açıp kapayıncaya kadar bizi nefsimizle baş başa bırakma! Amîn.