"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bediüzzaman neden müstakbel ile konuşuyor?

Süleyman KÖSMENE
15 Mart 2019, Cuma
Ali Bey: “Bediüzzaman üç yüz seneden sonraki insanlara neden hitap ediyor? Bu yüksek asır ne zamandır?”

Üstad Hazretleri Âlem-i İslâm için öyle müjdeler veriyor ki insan şaşırıp kalıyor. Üstelik bu müjdeleri, “tahmin ederim ki, zannederim ki..” gibi zan ifadeleriyle değil; “yakinim var ki..” “dünyaya işittirecek derecede kanaat-i kat’iyemle derim ki” gibi kesin bilgi ihtiva eden kelimelerle ifade ediyor.

İnanıyoruz ki, bu müjdeler inşallah tahakkuk edecektir. Fakat şartlara, manevî inkişaflara ve umumî duâların kuvve-i cazibe meydana getirmesine bağlı olarak, plânı kader-i İlâhi’ye ait bu fütuhatın zamanını da yine kader-i İlâhî tayin ve takdir edecektir.

Bediüzzaman kendi çağından nazarını kaldırıp istikbale bakarak diyor ki: “Ey yüzden, tâ üç yüz seneden sonraki yüksek asrın arkasında gizlenmiş, sâkitâne benim sözümü dinleyen ve nazar-ı hafî-i gaybî ile beni temaşa eden Said, Hamza, Ömer, Osman, Yusuf, Ahmed, vs., size hitap ediyorum. Tarih denilen mazi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgrafla, sizin ile konuşuyorum. Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim. Siz inşaallah, Cennetâsâ bir baharda gelirsiniz. Şimdi ekilen nur tohumları, zemininizde çiçek açacaklar.” 1

Üç yüz seneden murat hicrî bin üç yüz senesi olduğu kanaatindeyiz. Çünkü Üstad Hazretleri 1200’lü yıllarda doğmuş, 1300’lü yıllarda yaşamıştır. Ama mesajı 1300’lü yılların sonrasına, taa kıyamete kadar uzanan bir zaman dilimini muhatap alıyor. Yani bu sözüyle Bediüzzaman, 1300’lü yıllardan itibaren kıyamete kadar gelen zamanların meb’usu olduğunu ilân ediyor.

Fakat Bediüzzaman’ın kendi zamanındaki muhatapları kendisine kabil-i hitap gelmemiştir. 

Bu yüzden şöyle feveran etmiştir: “İşte ben de sizinle konuşmayacağım. Şu tarafa dönüyorum, müstakbeldeki insanlarla konuşacağım.” 2

ZAMANINI AŞAN BİR MÜCEDDİT   

Çünkü Bediüzzaman zamanını aşan bir müceddiddir. O’nun yüz sene önce Osmanlı’nın çöküşü esnasında söyledikleri ve sözlerindeki hakikat ancak şimdilerde anlaşılmaya ve teslim edilmeye başlanmıştır.

Keza o, yüz sene önce âlem-i İslâm’ı orta çağda tevkif eden altı tane hastalık tesbit etmiş ve bu hastalıkların ilâçlarını da söylemişti. Âlem-i İslâm bu gün hâlâ kendi ayakları üzerine kalkmayı becerememişse, bu gün hâlâ mütegallibe devletlerin oyuncağı durumdaysa, bu gün hâlâ ortaçağda kalmışsa, bu altı hastalığın devam etmesi sebebiyledir. Hasta bir beden iyileşmeden ayağa kalkabilir mi?

Çünkü bu gün de, kıyamete kadar gelen zaman dilimlerinde de, âlem-i İslâm’ın hem hastalıklarını teşhis, hem hastalıklarına ilâç Risale-i Nur’dadır.

Bediüzzaman bu sebeple bin üç yüzlü yıllardan sonra gelen gençlerle ve insanlarla konuşuyor ve onlara ümit aşılıyor, şevk aşılıyor, can aşılıyor.

ASR-I SALİS-İ AŞRIN MİNARESİNİN BAŞINDA   

Bediüzzaman, bulunduğu yeri şöyle konumlandırıyor: “Ey Muhataplarım! Ben çok bağırıyorum. Zira asr-ı salis-i aşrın (yani on üçüncü asrın) minaresinin başında durmuşum, sureten medenî ve dinde lâkayt ve fikren mazinin en derin derelerinde olanları camiye dâvet ediyorum.” 3

Bediüzzaman hicrî on üçüncü asrın minaresinin başından kıyamete uzanan bir sesle bütün Müslümanlara sesleniyor. Bu sesle Bediüzzaman kıyamete kadar gelen zamanların, yani bin dört yüzlü yılların, bin beş yüzlü yılların görevlisi bulunduğunu ifade ediyor.

Risale-i Nur hizmetleri bu gün dün olduğu gibi sırren tenevveret sırrıyla, ama bütün şaşaasıyla devam ediyor. Risale-i Nur evet Türkiye’den çıkmış; ama bu gün Türkiye sınırlarını aşmış, altmıştan fazla dile çevrilmiş, birçok ülkede okunan, dersleri yapılan, üzerinde tezler hazırlanan, kitaplar yazılan bir dünya klâsiği haline gelmiş. Milyonların imanını kurtarmaya devam ediyor.

Elbette Cennet-asa bir baharı getirecek hizmetler sıkıntısız, problemsiz olmayacaktır. Fakat bütün sıkıntılara rağmen ümitvar olacak çok sebebimiz vardır. 

Elhamdülillahi haza min fazl-i Rabbi.

Dipnotlar:

1- Eski Said Dönemi Eserleri, s. 302. 2- A.g.e., 302. 3- Eski Said Eserleri, Münâzarât, s. 261.

Okunma Sayısı: 4776
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı