"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Çağımızda fetret durumu var mıdır?

Süleyman KÖSMENE
12 Aralık 2018, Çarşamba
Necdet Atıcı: “İslâm dininin dünyadaki imajının bu denli olumsuz olduğu günümüzde fetret şartları da geçerlidir diyebilir miyiz? Diğer din mensuplarının ahiretteki konumu tamamen kayıp mıdır?”

ÂLEM-İ İSLÂM NEREYE GİDİYOR?

Öyle bir deli asırda yaşıyoruz ki, hem tebliğ için her türlü fırsat diz boyu mevcuttur. Hem de olumsuz algılarla hakkın batıl, batılın hak gösterildiği ve milyonların bu algılarla uyutulduğu kaygan bir zeminde yaşıyoruz. Bırakın diğer din mensuplarını, biz Müslümanların durumu da tehlikededir.

Müslüman olarak imanımızı kaybetmemiş olsak bile, bu yüce dini temsil kabiliyetimizi yitirmemiz ve dinin imajını törpüleyen davranışlarımız dolayısıyla –İstisnaları tenzih ediyorum- mahşerimizin bir hayli sıkıntıya gireceği endişesini yaşamamak elde değil. İhlâs bitmiş, uhuvvet yitmiş, kardeşlik, yardımlaşma, paylaşma bitmiş, âli değerler kaybolmuş, siyaset dinin yerine geçmiş, dünya ahiretin makamına oturmuş, menfaat faziletin tahtına geçmiş, yüksek ahlâk Avrupa’nın zehirli modasına ve aşağılık sefahetine yenik düşmüş…

Böyle bir âlem-i İslâm nereye gider? Allah hidayet etsin. Âmin.

ÇAĞIMIZDA FETRET DURUMU   

İslâm baki bir din olduğu halde, Bediüzzaman’ın da tesbitiyle, âhirzamanda İslâm dininde fetret derecesinde bir lâkaytlık perdesi olduğu açıktır. 1

Ancak bu fetret perdesi herkes için geçerli değildir. Dini gerçek kaynaklarından öğrenme imkânı varken, dünyevî kaygılar, algılar ve negatif modeller sebebiyle dini hayatın dışına itip öğrenmeyerek cahil kalmanın, sonra da makbul bir amel ortaya koyamamanın mazereti var mıdır?

Yeri geldiğinde “Ben de Müslüman’ım! Dedem hacıdır!” diye diye dinin hayattan dışlandığı, felsefenin tek gözlü Dünya görüşünün din yerine ikame edildiği ve kabul de gördüğü bahtsız bir çağda yaşıyoruz. Bu bahtsızlık, bu vahim tabloda dahli olmayıp dinini öğrenmekten mahrum kalanlar için fetret sayılabilir.

Ancak bu vahim tabloda dahli olanların mazereti geçersizdir; yarın hesap günü itab-ı İlâhîye muhatap olacakları da aşikârdır. Bunları fetret durumu kurtarmaz! Çünkü bu bile bile başkasını tadlil etmektir, dalâlete atmaktır. Bu ancak kasten olur, ihanetle olur. Bunun bahanesi, mazereti yoktur. İnsanların inanma ve inancını yaşama hakkını gasp etmenin özrü olmaz. Bunun elbette hesabı çetin olacaktır.

Dini öğrenme imkânı ve fırsatı bulanların da fetrette oldukları söylenemez. Sorumlulukları kendilerine aittir.

Fakat bu vahim tablonun sebebi olmayıp, bu bahtsız tablonun verdiği zulümatla dinini öğrenmekten mahrum kalanların ve bu sebeple makbul amelden de uzak bulunanların, bir tebliğci buluncaya kadar fetrette oldukları söylenebilir. Bir tebliğci bulmadıklarında inkâr etmemek şartıyla ehl-i necat da olabilirler.

DİĞER DİN MENSUPLARININ DURUMU   

Müslümanların mirasyedi bir konuma itildikleri ve dinlerinin değerini yitirdikleri ahirzamanda –şüphesiz müstesnalar konumuzun dışındadır- aslında diğer din mensupları daha avantajlı sayılabilirler. 

Çünkü: 1- Günümüzde iletişim güçlüdür. Sosyal medya, internet dünyası, sesli ve görüntülü yayınlar dünyayı bir köy haline getirmiştir. Bu gün din-i hakkın ulaşmadığı dünyanın hemen hiçbir köşesi kalmamıştır.

2- Eski zamanda keşişlerin ve diğer din mensuplarının İslâm dinini öğrenmeyi engelleyen aşırı taassupları ve ön yargıları günümüzde kırılmış, yerini inanca saygıyı esas kabul eden hürriyete ve demokrasiye bırakmıştır.

3- Kitabın, ilmin, bilginin, fennin ve aklın rağbet gördüğü günümüzde, her meselesini akla ve fenne tesbit ettiren Kur’ân’ı anlamak eski zamana nispetle daha kolaydır.

4- Kur’ân’ın bütün insanlığı hakka çağıran şefkat ve rahmet yüklü üslûbu, hidayet bulanların bütün günahlarını affetmesi, dünyanın çirkin yüzünün bütün çıplaklığı ile görünmesi insanları dalga dalga din-i hakka yönlendiriyor. Bu yöneliş neredeyse evrensel bir boyut kazanmıştır.

Dolayısıyla diğer din mensuplarının ahiretteki durumu için “kayıp” demek haksızlık olur. Allah her kulunu verdiği nimetlerle orantılı biçimde sorumlu kılar. Hangi çağda yaşıyor olursak olalım, kendisine tebliğ ulaşmış kimseleri din-i mübinden sorumlu tutar. Tebliğ ulaşmamış kimseleri ise “Biz peygamber göndermedikçe azap etmeyiz”2 âyeti hükmünce inşallah affeder.

Dipnotlar: 

1- Bediüzzaman, Kastamonu Lâhikası, s. 14. 

2- İsra Sûresi: 15.

Okunma Sayısı: 3234
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • atilla

    12.12.2018 10:13:55

    Kafaları meşgul eden önemli bir konuyu açıklığa kavuşturduğunuz için Allah sizden razı olsun.Kaleminize bereket ömrünüze sağlık ve esenlikler dilerim Muhterem hocam.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı