"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Cennet meyvelerinin dünyada yenmesi mümkün mü?

Süleyman KÖSMENE
20 Şubat 2015, Cuma
Ahmet Bey: “1- Cennet meyveleri dünyadayken yenebilir mi? Böyle rivayetler olduğu söyleniyor. Bu mümkün mü? 2- Hurileri temaşa ettiğini söyleyenler var. Bu itikaden mümkün mü?”

Cennet nimetleri dünyada yenir mi?

Cenab-ı Allah dünyada da, cennette de bizim için enva-i çeşit nimetler yaratmış ve ikram etmiştir. Cennet meyvelerini dünyadayken fiziki olarak elde etme imkânı yoktur. Dünya nimetleri dünyada, cennet nimetleri de cennette yenir.

Ne var ki, dünya nimetleri cennet nimetlerinin bir numunesidir. Yani özeti ve fihristesidir. Bu açıdan, dünya nimetlerini şükretmek şartıyla yemek, bir bakıma cennet nimetlerinden yemek demektir. Çünkü asılları cennettedir. Burada tattırmak ve Cennetteki asıllarına işaret etmek üzere Cennetten geliyorlar. Kur’ân, cennet nimetlerinden yiyenlerin şöyle konuştuklarını haber veriyor: “Cennetlerden bir meyve yedikleri zaman, ‘Bu bundan önce yediğimiz meyvedir.’ Derler.”1 Bediüzzaman hazretlerine göre mü’minlerin bundan önce yedikleri ve cennet nimetlerine benzettikleri nimetler dünya nimetleridir. Yani Cennetin meyveleri birbirine benzediği gibi, dünya meyvelerine de benzerler. Fakat tatları farklıdır.2

Keza, Bediüzzaman hazretleri duâsında, “Burada tattırdığın leziz nimetleri orada yedir.” Diyor. Ve dünyada tattığımız meyvelerin yüksek asıllarının Cennette bulunduğunu bildiriyor.3

Bu, bu sözün bir açısı…

Ahiret meyvelerini dünyada istemek, onları telef etmek demektir

Bu sözün mecaz olarak kullanıldığı bir açısı da var ve örfen bu açıyla biliniyor.

Bu sözle, ahirete dönük iş ve ibadetlerden dünyevi bir makam ve mevki elde etmek kastı anlatılmak istenmiştir. Ki, bu şekliyle bu söz, bir tehlikeye karşı uyarı niteliği taşıyor.

Çünkü, ibadetlerin ve dini hizmetlerin meyvesini dünyada istemek, yani bu hizmetler yoluyla dünyevi makam, mevki, şan, şeref, rütbe, şöhret, itibar, keşif, keramet…vs. gibi tehlikeli sonuçlar elde etmeyi dilemek veya böyle sonuçları din hizmetine hedef görmek, ahirette eli boş kalmak demektir.

Oysa dine hizmet etmek bir ibadettir ve meyvesi ahirette alınacaktır. Ahiretteki meyveleri dünyada yemek istemek, baki ve tükenmeyen meyveleri, fani ve tükenecek şekilde imha etmek, yani telef etmek demektir. Bedîüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle, paha biçilmeyen elması, kırılgan cam değerine düşürmek demektir.

İhlâsa kuvvet veren bir hassasiyet

Bediüzzaman konuyla ilgili olarak, misal mahiyetinde bir rivayet zikreder. Şöyle ki: Eskiden, eşiyle birlikte büyük bir mânevî makamda bulunan, fakat geçim sıkıntısı çeken bir zat, bir gün bir keramete mazhar oluyor. Bir gün eşi kendisine, “Şiddetli bir darlık içindeyiz.” Dediği anda, yanlarına bir altın kerpiç düşüveriyor. Birden ikisi de seviniyor. Fakat bu zat biraz düşünüp murakabeye varınca, eşine diyor ki, “Cennetteki köşkümüzün bir kerpicidir.”

Hanımı birden diyor ki: “Gerçi çok muhtacız ve ahirette de çok böyle kerpiçlerimiz var. Fakat fani bir surette bu zayi olmasın. O kasrımızdan bir kerpiç noksan olmasın. Dua et, yerine gitsin. Bize lazım değil.” Birden o kerpiç yerine gidiyor. Bunu da keşif ile görüyorlar.4

Burada görüldüğü gibi, baki bir altın kerpici fani olarak yemek, cennet meyvelerini dünyada yemek demektir. Buna karşı duyarlı olmalı, cennet nimetlerini cennete bırakmalıyız.

Bu hassasiyetin ihlâsa kuvvet verdiğini açıklayan Bediüzzaman, Risale-i Nur talebelerinin, hizmetleri esnasında ne kadar darlık çekerlerse çeksinler, hiçbir şekilde ahiretin baki meyvesini dünyada yemek istemediklerini, yani ahirete dönük hizmetlerini hiçbir şekilde dünyaya alet etmediklerini bildiriyor.

Her söylentiye itikat bağlanmaz

Hurilere gelince… Normalde dünyada temaşa edilmez. Fakat rüya yoluyla veya bazen bir derece istiğrak veya cezbe gibi hallere mahsus olarak belirli sıfatlarla müstesna kişilere görüldüğü söylenebiliyor. Buna itikat bağlanmaz. Fakat yalanlamaya gerek de yok. Doğruluğu nakleden kişi ile sınırlı bir deyim olarak algılamakta fayda vardır.

Ne inkârı dinden çıkarır, ne de itikadı imanı artırır.

Dipnotlar:

1- Bakara Sûresi, 25
2- İşaratü’l-İcaz, s.198 
3- Sözler, s.56 
4- Emirdağ Lahikası, s.76-77

Okunma Sayısı: 2218
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı