"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hakaik definesinin dalgıcı kimdir?

Süleyman KÖSMENE
25 Eylül 2018, Salı
Abdulah Tunç: “Yirmi Beşinci Sözün Üçüncü Şulesinin Üçüncü Ziyasında geçen hakaik definesi ve gavvas misalini açıklar mısınız? Oradaki dalgıç kimdir?”

Yirmi Beşinci Söz, Mucizat-ı Kur’âniye risalesidir. Kur’ân’ın binden fazla mucizesini, Kur’ân’ı bilen bilmeyen herkese, avamın fehmiyle akıcı bir üslup ve anlaşılır örneklerle anlatan bir risaledir.

Üçüncü Şulenin Üçüncü Ziyaı, hakikatleri kavramada ve anlatmada Kur’ân’ın filozoflardan, asfiyadan, evliyadan ve mutasavvıflardan mucizevi farkını mukayese ediyor. Ve Kur’ân’ın hakikatın dengesini bozmadan anlatma üslubuyla, evliyanın, mutasavvıfların ve filozofların hakikatin dengesini alt üst eden anlatışı arasında dünya kadar fark olduğunu, Kur’ân’ın gözettiği dengeyi hiçbir hakikat dalgıcının gözetemediğini örneklerle anlatıyor. Farklı meslek ve meşreplerin, yol ve tariklerin tam da buradan, hakikatin dengesini tam gözetemeyen kanaat ve fikirlerden çıktığını ifade ediyor.

Kur’ân’ın bu dengeli üslubu, mu’cize oluşuna en kuvvetli bir delil teşkil ediyor.

Bu dengeli anlatım meselesini Bediüzzaman Hazretleri muhteşem bir misal ile aktarıyor. Bir denizde hesapsız cevherlerle dolu bir define farz ediyoruz. Dalgıçlar o definenin ne olduğunu anlamak için dalıyorlar. Gözleri kapalı olduğundan, el yordamıyla arıyorlar. Kimileri uzunca bir elmas buluyor. Kimileri kürevî bir yakut buluyor, bir kısmı murabba bir kehribar eline geçiriyor.

Gözleri açık olarak definenin her tarafını birden gördüğünden, definede ne var, ne yok, olduğu gibi tespit ediyor. Bütün definenin hakiki güzelliğini görüyor. Fevkalade isabetli bir tenasüple, uygun bir üslupla, dengeli cümlelerle defineyi tarif ediyor.

İşte gözü kapalı dalgıçlar hakikati bütün renkleriyle göremiyorlar. Bu sebeple anlatımlarında denge bozuluyor. Tenasüp gidiyor. Bazen teviller ve tekellüfler devreye giriyor. Bazıları diğerlerini inkâra yelteniyor veya gereksiz şeyler görüyor.

Misalde bütün defineyi görmeyen gözü kapalı dalgıçlar filozoflar ve sünnet mizanıyla tartmayıp keşfiyatına ve müşahedatına güvenen mutasavvıfe ve evliyadır. Mutasavvıfe ve evliya Kur’ân’dan ders alırlar. Ama hakikatleri Kur’ân gibi dengeli göremezler. Sözlerinde, fikirlerinde ve yollarında muvazeneyi bulamazlar.

Kur’ân âyetleri tevhidin bütün mertebelerini, esma-i hünsanın bütün hükümlerini ve tecellilerini, rububiyet ve ulûhiyet şuunatını ve İlahî hakikatleri bütün yönleriyle muvazeneyi bozmadan tespit edip dengeli bir biçimde anlatmıştır.

İşte bu dengeli tespit ve anlatım önemli bir niteliktir. Ne melekûtu anlatan evliyanın eserinde, ne eşyanın iç yüzünü anlatan filozofların fikirlerinde, ne âlem-i gaybtan bahseden mutasavvıfların meşreplerinde bu tenasüp ve muvazene bulunmuyor. Her biri kendi nakıs penceresinden bakıyor. Başka açıları göremiyor. Hakikatin şeklini değiştiriyor, muvazeneyi ihlal ediyor. Hakikatin yalnız bir cephesini görüyor, onda hapsoluyor; ötekileri ya inkâr ediyor veya kendi gördüklerine tabi şeyler zannediyor. Kendi gördüklerini asıl, ötekileri tali teferruatlar sanıyor.

Mesela vahdetülvücutçular, la mevcuda illa hu diyerek Allah’tan başka bütün mevcudatı yok sayıyor. Kimileri enelhak diyerek Hakkı kendisinde görüyor. Kimileri lâ meşhuda illa hu diyerek Allah’tan başka görünen hiçbir şeyin olmadığına hükmediyor. Vedud ismine mazhar kimi âşıklar, her şeyi aşktan ve sevgiden ibaret görüyor. Kimi batınî yorumcular, namazı, orucu, zekâtı, haccı kendilerine göre batınî bir cepheden yorumluyor; ortaya farklı meşrepler ve belki de batıl itikatlar çıkıyor.

Oysa Kur’ân âyetleri uhrevî ve dünyevî bütün hakikatleri, tevhidi, imanın altı erkânını, İslâm’ın beş esasını, saadet-i dareyni temin ahlâkı ve ahkâmı öyle yüksek bir muvazene ile anlatır ki, ifrata ve tefrite varmadan hakikati kavrarız.

İşte bu güzel anlatım Kur’ân’ın mucize oluşunun bir delilidir. (Sözler)

Bu misalde gavvas ve dalgıç Kur’ân ayetleridir. Bu temsilden, başta peygamberler olmak üzere derece derece muhakkik imamlar ve asrımızda eserleri Kur’ân’dan süzülen, Kur’ân hazinesine gözleri açık daldığından hakikatin hakkını ketm etmeyen, ifrata ve tefrite düşmeden hakikatleri olduğu gibi keşfedip aktaran muhakkik imam Bediüzzaman Hazretleri de hissedardır. 

 

Okunma Sayısı: 2145
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı