“Hayat, imanın altı erkânına bakıp isbat ediyor. Onların tahakkukuna işaretler ediyor. Evet madem bu kâinatın en mühim neticesi ve mâyesi ve hikmet-i hilkati hayattır. Elbette o hakikat-i âliye; bu fânî, kısacık, noksan, elemli hayat-ı dünyeviyeye münhasır değildir. Belki hayatın yirmidokuz hâssasıyla mahiyetinin azameti anlaşılan şecere-i hayatın gayesi, neticesi ve o şecerenin azametine lâyık meyvesi; hayat-ı ebediyedir ve hayat-ı uhreviyedir ve taşıyla ve ağacıyla, toprağıyla hayatdar olan dâr-ı saadetteki hayattır. Yoksa bu hadsiz cihazat-ı mühimme ile techiz edilen hayat şeceresi, zîşuur hakkında, hususan insan hakkında meyvesiz, faidesiz, hakikatsız olmak lâzım gelecek ve sermayece ve cihazatça serçe kuşundan meselâ yirmi derece ziyade ve bu kâinatın ve zîhayatın en mühim, yüksek ve ehemmiyetli mahluku olan insan; serçe kuşundan saadet-i hayat cihetinde, yirmi derece aşağı düşüp, en bedbaht, en zelil bir bîçare olacak.”1 Burada zikredilen manayı açar mısınız?
En Büyük Lütuf
Bu hassadan, hayatın, Allah’ın bize lütfettiği en büyük hediye olduğunu anlıyoruz. Çünkü hayat özellikle imanın altı erkanını ispat ediyor. Ve altı erkanın gerçek olduğuna işaret ediyor.
Bu erkanı hatırlayalım: Allah’a iman, Meleklere iman, Kitaplara iman, Peygamberlere iman, Âhiret gününe iman, Kadere iman. Bu iman esasları bizim için hayat kadar önemlidir.
Yani, hayattaysak bu altı esasa iman etmemiz gerekir. Bu altı esasa iman ediyorsak hayattayız, hayatın lezzetini tadıyoruz demektir. Hayat bu altı esasla zevklidir demektir, hayatın tadı bu altı esasla çıkar demektir.
Hayattan beklediklerimiz, bu altı esasa inanmak ve imanımızı artırmaktır. Bu inkişafla dünyada ve ahirette imanımızı yaşamaktır. Bu inkişafla Allah’ın rızasını kazanmaktır. Bu inkişafla Cennete ulaşmaktır. Bu inkişafla ebedî saadete nail olmaktır. Bu inkişafla Allah’ın cemalini görmeye nail olmaktır.
Bu inkişafla gerçek insan olmaktır.

Hayat Yüksektir
Cümlenin devamında Üstad Hazretleri bu meselenin asıl hikmetini açıklıyor:
Çünkü kâinatın en mühim neticesi, en büyük esası ve en ehemmiyetli yaratılış hikmeti hayattır. Elbette o yüksek hayat hakikati, dünya hayatı gibi böyle kısacık, fânî, noksan, elemli bir hayata özgü olmaz ve bu hayata mahsus kalmaz.
Peki, o zaman nedir diyeceksiniz?
Hayat hakikatinin en yüksek gayesi, en büyük neticesi ve en haşmetli meyvesi, ebedî hayattır. Taşıyla, toprağıyla, ağacıyla canlı olan ebedî saadet yurdundaki hayattır.
Bu dünya hayatı, o yüksek hayatı anlamak için sadece bir numunedir. Asıl maksat ebedî hayattır. Ebedî hayatı anlamak ve ulaşmaktır.
İnsan ve Serçe Kuşu
Yoksa, bu yüksek hayat, bilhassa insan hakkında neticesiz, meyvesiz, hakikatsiz olacaktı. Ve mesela sermeye bakımından bir serçe kuşundan, yirmi kat kadar, çok daha yüksek ve zengin olan insan hayatı, bir serçe kuşundan yirmi derece aşağı düşecekti.
Böylece insan, en bedbaht ve en aşağı bir derekeye yuvarlanacak, bir biçare olup çıkacaktı. Çaresiz kalacaktı.
Bu çaresiz oluş, insana hiç yakışmayacaktı.
Dipnotlar:
1- Lem’alar, s. 632.; Sözler, 10. Söz, Hatime, Zeylin 2. Parçası