"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İnsandan başka zîşuur var mıdır?

Süleyman KÖSMENE
21 Kasım 2016, Pazartesi
Hasan Hüseyin Bey: “Risâle-i Nûr’da geçen zîşuur kelimesi kimleri kapsıyor? İnsandan başka zîşuur var mıdır?”

Yeryüzünün Şuurlu Sakinleri

Zîşuur, kendisine hayat ve ruh ile birlikte şuur ve bilinç de verilen, şuur ve bilinç sahibi, bilen, akl eden, yaptığını bilerek yapan, kendisine belirli ölçülerde ilim verilen kimse demektir. Allah şuur sahibi üç sınıf varlık yaratmıştır: Melekler, Cinler ve İnsanlar.

Bu türlerin her üçü de şuurlarını Allah’ı bilmek, tanımak ve Allah’a kulluk yapmak yolunda kullanmakla yükümlüdürler. Bunlardan cinlere ve insanlara bu yükümlülüğü yerine getirmeleri için imtihana tâbi bir cüz’î irâde verilmiştir. Kur’ân bu imtihan sırlı yükümlülüğü şöyle ifâde ediyor: “Sizi ey insanlar ve cinler yakında hesaba çekeceğiz! Rabb’inizin nîmetlerinden hangi birini inkâr edersiniz? Ey cinler ve insanlar topluluğu! Eğer göklerin ve yerin sınırlarından çıkıp gitmeye gücünüz yeterse, haydi çıkın, gidin! Fakat Allah’ın vereceği bir kuvvet olmadan çıkamazsınız Rabb’inizin nimetlerinden hangi birini inkâr edersiniz?”1

Anlaşılıyor ki, şuur sahibi olan cinler ve insanlar Allah’ı bilmekle, tanımakla, ibâdet etmekle ve sâlih amel işlemekle yükümlüdürler. Bu yükümlülüklerini yerine getirip getirmediklerinden sorumludurlar. Şeytan ise cinlerden olduğu için, hiç şüphesiz imtihana tâbi bir zîşuurdur.

Gökyüzünün Zişuur Sakinleri

Yeryüzü gibi gökyüzünün de kendine münâsip sâkinleri bulunduğunu kaydeden Üstad Saîd Nursî Hazretleri, muhtelif cinste bulunan bu sâkinlere şerîat lisanında melâike ve rûhânî dendiğini beyan ediyor. Bedîüzzaman’a göre yeryüzünün küçüklüğüyle birlikte hayat ve şuur sahibi mahlûklarla doldurulması, boşaltılıp boşaltılıp şuur sahibi mahlûklarla yeniden doldurulması işâret ediyor ki, muhteşem kasırlar ve süslü saraylar hükmünde yıldızları bulunan şu gökyüzü de şuur, idrak, anlayış ve bilgi sahibi mahlûklarla doludur. Onlar da insanlar ve cinler gibi şu âlem sarayının seyircileri, şu kâinât kitâbının mütalâacıları ve şu İlâhî saltanatın dellâllarıdırlar.

Bedîüzzaman’a göre bu kâinâtın had ve hesaba gelmeyen tezyinât ve süslemelerle, güzel ve eşsiz nakışlarla süslendirilmesi, apaçık, düşünce, akıl ve bilgi sahibi kimselerin bulunmasını gerekli kılıyor. Çünkü güzellik, âşık ister. Yemek aç olana verilir. Oysa insanlar ve cinler bu sonsuz vazifeye, şu haşmetli nezârete, bu geniş kulluğa karşı milyondan ancak birini yapabiliyorlar. Demek bu sonsuz ve çok çeşitli vazifelerde kulluk görevini yerine getirmek üzere melâike nevileri ve rûhâni cinsleri lâzımdır. Gezegenlerden ve yıldızlardan yağmur damlalarına kadar bir kısım seyyâr cisimler çeşit çeşit meleklerin binekleri hükmündedirler. Kuşlardan sineklere kadar bir kısım hayvanlar çeşit çeşit meleklerin tayyâreleri hükmündedirler.2 Melekler bu varlıkların hayatlarıyla Allah’a takdim ettikleri mânevî tesbih ve zikirleri melek diliyle ve şuurlu bir şekilde temsil ve ilân ediyorlar.3

***

Şevk-i tenzili veren alet nedir?

İsmail Bey: “Şeriat-ı Ahmediye (asm) lehviyatı istemez. Bazı alat-ı lehvi tahrim edip, bir kısmı helâl diye izin verip. Demek, hüzn-ü Kur’ânî veya şevk-i tenzili veren alet, zarar vermez. Eğer hüzn-ü yetimi veya şevk-i nefsanî verse, alet haramdır.” Bu cümleyi açıklar mısınız? Şevk-i tenzili veren alet, zarar vermez cümlesini nasıl anlamalıyız?”

Bedîüzzaman Hazretleri müzikle ilgili kerahet veya haramlık durumunu bu veciz sözlerinde bildirmiştir. Dinlenilen müzik, eğer Kur’ân’a dayalı bir şevk içeriyorsa, bundan ruh yüksek şevk ve heyecan duyar. Şevk-i tenzilî, inen vahyi veya inen vahiyle ilgili değerleri konu alan şevktir. Müzik âleti Kur’ân ile ilgili bir hüzün de verse, vahiy değerleri ile ilgili bir şevk de verse, bu zarar vermez.

Fakat Muhammed Aleyhisselâtü Vesselâmın şeriatı nefse çılgınlık veren eğlenceleri istemiyor, insanın isyana sürüklenmesini de hoş görmüyor. Eğer müzik âleti insanın nefsânî hazlarını tahrik ediyor veya insana yetîmâne hüzünler veriyor ve insanı isyana sürüklüyorsa haramdır.

Eğer müzik parçası veya müzik âleti ne haz, ne isyan veriyor, ne de vahiy değerleri ile ilgili bulunmuyorsa, böyle parçalar ruhta meydana getirdiği tesire göre hüküm alır.

Dipnotlar: 1- Rahmân Sûresi: 31-34. 2- Sözler, s. 162. 3- Sözler, s. 318.

Okunma Sayısı: 2159
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı