Tokat’tan Ahmet Kara: “Sosyal medyada Yusuf Kaplan’ın bir konuşması dolaştı. Kaplan İslâm Medeniyeti’nin şu an ikinci krizini yaşadığını, bu krizden çıkmak için Bediüzzaman’ın ortaya koyduğu metinlerin deşifre edilmesi gerektiğini söylüyor. Bu konuyu açar mısınız?”
Uykularımızın Kaçması Lâzım
Sayın Kaplan’ın konuşmasının kısa bir bölümünü ben de dinledim. Sayın Kaplan aynen şöyle diyor:
“İslâm medeniyet tarihinde iki büyük kriz yaşadık biz. On üçüncü, on dördüncü yüzyıllarda yaşadığımız birinci medeniyet krizi. Şu an ikincisini yaşıyoruz. Birinci krizi ilim sütununda âlim olarak Gazali’nin, irfan sütununda arif olarak İbn-i Arabî Hazretleri’nin, hikmet sütununda tarihin hikmetinin, hikmetlerinin, ruhunun, felsefesinin, kavranması sürecinde gösterdiği performansla hakim olarak İbn-i Haldun’un… Üçünün birden ortaya koyduğu fikrî birikimi, krizi aşmamızı sağlayan fikrî birikimi, bu gün ikinci krizi aşmamızı sağlayabilecek ölçüde ve ölçekte tek başına Bediüzzaman ortaya koymuştur. Ben Nurcu değilim. Yani buradan pat diye böyle bir şey çıkarmayın. Yani böyle bu adam geldi Nurculuk propagandası yapıyor demeyin. Nurcu değilim. Ama şunu biliyorum: Bediüzzaman’ın, Üç Said’den bahsedilir değil mi, Üç Said; Birinci Said, İkinci Said ve Üçüncü Said. Birinci Said ilim sütununa denk gelir. İkinci Said irfan sütununa denk gelir, Üçüncü Said hikmet sütununa denk gelir. Tek başına, sözünü ettiğim birinci krizde üç büyük sembol şahsiyetin üçünün birden yaptığı şeyi Bediüzzaman Hazretleri tek başına şu an yapmıştır, önümüzde metin var. O metni oturup deşifre etmemiz lâzım. O metni oturup deşifre edecek bir çileye sahip olmamız lâzım, bir fikir çilesi, bir oluş çilesi, bir varoluş çilesi çekmemiz lâzım. Uykularımızın kaçması lâzım. Yani biz nasıl uyuyoruz ben anlayamıyorum. Nasıl uyuyabiliyoruz gerçekten ben anlayamıyorum.”
Meselenin can damarını tesbit eden sözler. Sayın Kaplan’ın bu engin tesbitleri ve haklı ikazları inşallah ümmet için duâ mahiyetinde olur.
Beşinci Asır Faciası
Hicrî beşinci, miladî on üçüncü asır, İslâm Medeniyeti için tam bir kilitlenme asrı olmuştur. Bu yüzyılda, siyasette, idarede, yönetimde kriz derecesinde büyük sıkıntılar yaşandı. Hem Batıda Endülüs Emevî devleti, hem de Doğuda Abbasi devleti iyice zayıfladı ve ikisi de taht kavgalarına yenik düştü. Bu dağınıklık hem Endülüs Devleti’ne, hem Abbasiler’e çok pahalıya mal oldu. Cengiz Han’ın torunu Hülagû’nun Bağdat’a girmesi böyle bir dağınık zamana rast geldi. 1258 yılında Hülagû Bağdat’ı yakıp yıktı, Abbasî ordusunu kılıçtan geçirdi, şehri yağma etti. İki yüz bin insan öldürdü. Camileri, hastaneleri, kütüphaneleri yağmaladı. Abbasî halifesine önce halkının öldürülmesi izletildi, ardından kendisi keçeye sarılarak atlar tarafından çiğnetildi. Beş yüz yıldır İslâm kültürü ve medeniyeti namına ne varsa yok edildi. Bağdat Kütüphanesi’nde bulunan on binlerce kitap Fırat Nehri’ne atıldı, nehir günlerce mürekkep renginde aktı.
Bu faciayı Peygamber Efendimiz (asm) haber vermiştir. Bir hadislerinde, “Yaklaşan şer için yazık Araplara!”1 buyurmuştur. Bediüzzaman bu şerrin, Hülagû’nun Abbasi Devleti’ni mahv etmesi olduğunu ifade ediyor.2 Diğer bir hadislerinde de, “Ümmetim istikamette giderse bir gün vardır, istikamette gitmezse yarım gün vardır.”3 buyurmuştur. Bediüzzaman hadiste geçen bir günün bin yıl, yarım günün beş yüz yıl olduğunu; ümmetin istikamette gitmemesi üzerine beş yüz yılda başlarına bu feci hadisenin geldiğini beyan ediyor.4
Yüzyılın Mimarları
Bu dehşetli asırda İslâm Medeniyeti’nin mimarları yok değildi elbet ve bu zevat-ı âl-i şan ümmete nefes aldırdı. Nişabur’da, Tus’ta İmam-ı Gazalî, Bağdat’ta Abdulkadir Geylanî; Türkistan’da Hoca Ahmed Yesevî, Endülüs’te İbn-i Rüşt, Endülüs’te, Şam’da, Anadolu’da Muhyiddin-i Arabî; Horasan’da Fahrettin-i Razi; Harezm’de Necmeddin-i Kübra; Nişabur’da Feridüddin-i Attar; bu yüzyılın sonlarında Konya’da Sadreddin-i Konevî ve Mevlânâ bu talihsiz yüzyılda İslâm Medeniyetini farklı cephelerden ihya ettiler.
İmam-ı Gazalî Selçuklu veziri Nizamülmülk’ün kurduğu Nizamiye Medresesi’nde yüksek öğrenciler yetiştirdi. Fikirleriyle Ortaçağ Müslüman ve Hıristiyan filozoflarını büyük ölçüde etkiledi. Abbasîler bitmesine rağmen, Büyük Selçuklu Devleti güçlenmişti. Selçuklu Sultanı Alparslan, ardından Melikşah bu dönemde zaferlerini ilim meclisleri kurarak taçlandırdılar.
Yarın inşallah devam edelim.
Dipnotlar:
1- Buharî, Fiten, 60. 2- Mektubat, s. 127. 3- İbn-i Kesir: 1/13; Taberani, el-Kebir: 22/573, 576. 4- Sikke-i Tasdik-i Gaybî, s. 171.