"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İstanbul Sözleşmesi’nde haddi aşan yanlışlar

Süleyman KÖSMENE
09 Aralık 2019, Pazartesi
Bilal Tunç: “Birkaç yıldır kamuoyunda tartışılan İstanbul Sözleşmesi nedir? Aile yapımıza ne getirip ne götürüyor?”

SUÇ TOPLUMUN ÖRFÜNDE DEĞİLDİR   

Kadına şiddetin çaresi hukukta aranmalıdır. Toplumun sığındığı manevî bir liman olan örfte, gelenekte, dinde, ahlâkta aranmamalıdır. Aranırsa üzüm yemek değil, bağcı dövülmüş olur. Bağcı dövmekle problemler çözülmez ve çözümsüzlüğe gider. Ve topluma yazık edilir.

İstanbul Sözleşmesi suçu yanlış yerde arıyor. Toplumun geleneklerinde, örfünde ve manevî dinamiklerinde suç olmaz. Bu yol ile kadın da, erkek de, toplum da yozlaşır ve toplumun canına okunur!

“İnsan Denen Meçhul” adlı kitabıyla Nobel Tıp Ödülü alan Alexis Carrel, kitabında bakın neler söylüyor:

“Medenî dünya kadına biçtiği rolü gözden geçirmelidir. Kadınları asıl görevleri olan anneliğe döndürmek zorundayız. Aksi takdirde bizi bu gün yaşanan sorunlardan çok daha büyük sorunlar bekliyor.”

Sözleşmenin yanlışları üzerinde durmaya devam edelim:

“EŞ VEYA PARTNER” 1

Bütün dünyada nikâhla birlikte olan çiftlerin her birine eş, nikâhsız arkadaşların her birine ise partner deniyor. Aile yuvalarını nikâhlı eşler kuruyor. Eş olmanın hukukî bir prosedürü, hukukî sorumlulukları ve hukukî neticesi vardır. Eş olmak toplumun kodlarına doğru olarak işlenmiştir. Eşler toplumun en küçük ve onurlu çekirdeğini oluştururlar. Bu çekirdekten milletin istikbalinin teminatı olan çocuklar beslenir ve yetişir.

Partnerli hayatta ise ne hukuk, ne sorumluluk, ne prosedür, ne kural vardır. Günübirlik birliktelikler ve arkadaşlıklar bırakın bizim gibi kutsal aile yapısına sahip milletleri, Batı toplumlarını bile dejenere eder. Dolayısıyla Batı elbisesi bize uymaz. Eş ile partner birbirine eş olamaz.

Partnerli hayat suçun da kaynağıdır. Partnerlerden erkeğin kendi partneri olan kadına şiddet uygulamayacağını kim kestirebilir? Üstelik aralarında bir nikâh akdinin de olmaması erkeği veya kadını daha uç bir sorumsuzluğa itecektir. Mesele kadını şiddetten korumaksa, partnerlik kadınlar için çok daha güvensizdir ve çok daha tehlike saçıyor. Partnerlikle gelen cinayetler, aile içi cinayetlerden çok daha fazladır!

Öyleyse onurlu bir milletin yasasında eş yerine partner savunulmaz.

“KALIPLAŞMAMIŞ TOPLUMSAL CİNSİYET ROLLERİ” 2  

Bu anlaşılmaz ibare ile kalıplaşmaktan kast edilen, ahlâkî kurallar ile yüzyıllarca ilmek ilmek örülen örftür. Örf kalıp oluyor ve suçun kaynağı oluyor!

Beyler! Toplum, cinsî hayatını kendi örfü ile yaşar ve bundan onur duyar. Toplumun örfünü küçümsemek, iteleyip ötelemek, suçun kaynağı saymak, ne topluma menfaat sağlar, ne kadına şiddeti durdurur. Bilâkis insan fıtratına aykırı yollar, kadın ve erkek cinayetlerini patlatır.

İstanbul Sözleşmesi, kalıplaşmamış toplumsal cinsiyet rollerini, yani ahlâkla ve örfle sınırlanmayan farklı cinsiyet tercihlerini teşvik ediyor. Bu rollerin müfredata konmasını ve okullarda öğretilmesini istiyor. 3 Yanlışını daha da katmerleştiriyor.

“KADIN SÜNNETİ” 4

İstanbul Sözleşmesi, gerçekte vaki olmayan bir mesele yüzünden yine örfe ve dine vuruyor. Kadın sünnetinin tanımını yapıyor ve kızların sünnete zorlanmasının kadın şiddetini doğuracağını iddia ediyor. Kızları korumaya alıyor.

Boşa kürek sallıyor! Memleketimizde ve birçok İslâm beldesinde kadın sünneti zaten yapılmıyor. Yapılan yerlerde ise tıbbî gerekçeleri vardır.

REFERANDUM YAPILMALI   

Uzun lâfın kısası, bu sözleşmede bir üst akıl kokusu vardır. Demokrasilerde üst akıl millettir. Milletten daha üstte akıl kabul edilmez. 

Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “meşrûtiyet hâkimiyet-i millettir.” 5

Haydi, gelin, millete soralım!

Bu sözleşmeyi dayatan Avrupa Konseyi, demokratik bir yapıya sahiptir.

Dolayısıyla imzalanmış bile olsa, iş işten geçti denilmez. Bu mesele millete sorulur. Referandum yapılır. Son sözü millet söyler. Milletin oy vermediği maddeler çekilir, düzeltilir. Milletin oy verdiği şekliyle uygulanır. Avrupa Konseyi’nin bu duruma söyleyecek sözü olmaz. Demokratik teamüllere de uygun hareket edilmiş olur. Millet küstürülmemiş olur. Yanlış yapılmamış olur. AB’ye de söyleyecek sözümüz olur.

Dipnotlar:

1- İstanbul Sözleşmesi, Madde 36/3; 59/2.  2 - İstanbul Sözleşmesi, Madde: 14/1. 3- İstanbul Sözleşmesi, Madde: 14/1. 4- İstanbul Sözleşmesi, Madde: 38,  5- Eski Said Dönemi Eserleri, Münâzarât.

Okunma Sayısı: 5660
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı