"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kur’ân’ı silik sözlere neden feda etmeyeceğiz?

Süleyman KÖSMENE
01 Aralık 2015, Salı 12:11
İzmir’den Rumeysa Yelkenkayalı: “Dünyanın dümdüz yayılıp serildiğini söyleyen ayet bilimsel gerçeklere uyuyor mu?”

KUR’ÂN İLMÎ BİR MUCİZEDİR  

Bediüzzaman’ın ifadesiyle “zaman ihtiyarlandıkça gençleşen”1 ve bozulmamış tek İlahî kitap olan Kur’ân’ın binden fazla ayetinde, 1400 sene sonra bu gün yeni keşfedilmiş bir çok ilmî gerçeğin şifresini bulmak mümkündür.   

Bahsettiğiniz dünyanın dümdüz yayılıp döşendiği2  ile ilgili ayetlerden siz dünyanın yuvarlak olmadığı ile ilgili sonuçlar çıkarıyorsanız yanılıyorsunuz. Bu ayetler dünyanın bu gün bilinen yuvarlak şekliyle hayat için yayılıp döşendiğini ifade ederler.

Nitekim aynı ayetlerden Naziat Suresi 30. Âyet, “Yeryüzünü yayıp deve kuşu yumurtası biçiminde yuvarlattı.” Manasını “dehâhâ” kelimesi ile veriyor ki, tam bir ilmî mucizedir. Bu ayet indiğinde Avrupalılar dünyanın dümdüz bir tepsi biçiminde olduğuna inanıyordu.

Keza Kur’ân güneşin de sistemiyle birlikte döndüğünü3, dünyanın, güneşin ve ayın bir yörüngede yüzdüğünü4 bildirdiği asırda, insanlık dünyanın dönmediğini sanıyordu.

KUR’ÂN BİR İLİM DERYASIDIR   

Ateist felsefe elli-altmış yıl öncesine kadar bütün tezlerini kâinatın ezelî olduğu varsayımına dayandırıyordu. Kâinat ezelî olunca güya bir yaratıcıya ihtiyaç kalmayacaktı. Oysa şimdi yeni anlaşıldı ki, kâinat ezelî değildir, bir başlangıcı vardır. Başlangıçta her şey bir kozmik çorba halinde, bir çekirdek-i aslî içindedir ve Big Bang denilen bir büyük patlama ile yaratılış ağacı var edilmeye başlanmıştır. 

Ateist felsefe böylece asrımızda en önemli tezini savunamaz hale düşmüş ve aslında çökmüştür.

İnsanlığın henüz asrımızda keşfettiği kâinatın bitişik bir çekirdekten yaratıldığı meselesini Kur’ân 1400 yıl önce Enbiya Suresinin 30. Ayetinde bildirmişti. 

Keza gezegenlerin ve yıldızların boşlukta nasıl döndüklerini fizik ilmi asrımızda “çekim kanunu” ile izah etmiştir. Oysa çekim kanunu 1400 yıl önce Kur’ân’ın ayetlerine “biğayri amedin” (direksiz olarak) ifadesiyle girmiştir.5 

Keza insanoğlu bundan yüz yıl öncesine kadar ayın nurdan ibaret olduğunu sanıyordu. Oysa Kur’ân 1400 yıl önce ayın ışığı olmadığını, sadece ışığı yansıtıcı bir özelliği bulunduğunu bildiriyordu.6 

KUR’ÂN 1400 YIL ÖNDEN  GİDİYOR     

Astronomide ve fizikte asrımız ilimlerinden 1400 yıl önden giden Kur’ân, Biyoloji, Ekoloji, Jeoloji, Coğrafya, Zooloji, Embriyoloji, Kimya, Matematik gibi nice ilimlerde de asrımızdan 1400 yıl önden gidiyor. 

Mesela Biyoloji yeryüzü ile bulutlar arasındaki su döngüsünü asrımızda keşfetmiştir. Mü’minun Suresinin 18. Ayeti, Nur Suresinin 43. Ayeti, Zümer Suresinin 21. Ayeti gibi nice ayetler su döngüsünü 1400 yıl öncesinden bildiriyor. 

Biyoloji bitkilerin erkekli dişili çiftler halinde bulunduğunu asrımızda keşfetmiştir. Oysa Kur’ân 1400 sene öncesinden bitkilerin erkekli dişili yaratıldığını7 ve dişilerin erkek bitkilerin spermleri ile aşılandığını ve bunun için rüzgârların aşılayıcı8 olduğunu bildiriyor.   

Coğrafya’nın yeni keşiflerinden olan dağların yer yüzünü iç hareketlerin sarsıntısından koruyucu fonksiyonunu, Kur’ân 1400 yıl önceden bildiriyor.9  

Örümcek, karınca, arı, sinek gibi nice hayvanlar ilim boyutunda Zooloji’nin gündemine asrımızda girerken, Kur’ân 1400 yıl öncesinden bu hayvanlarla ilgili zoolojik bilgiler aktarıyor.10 

İnsanın zigot denilen aşılanmış bir yumurta hücresinden yaratıldığı Embriyoloji ve Tıp ilimlerinin yeni keşiflerindendir. Oysa Kur’ân bu konuda da 1400 sene önden gidiyor, Embriyoloji’nin zigot dediği aşılanmış hücreyi “alak” tabiriyle insanlığın gündemine taşıyor ve bir ilmî anahtar olan “alak” tabiri sureye de ad oluyor.11

Örnekler çoktur. Ancak sayfamız sınırlıdır.

Piyasada silik sözler çok geziyor. Sizden ricamız, silik sözlere değer vermeyiniz ve Kur’ân’ı silik sözlere feda etmeyiniz.

Dipnotlar:

1- Bediüzzaman, Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2004, s.1195. 2- Mesela bakınız: Şems Suresi: 6; Ra’d Suresi: 3; Naziat Suresi: 30; Kaf Suresi: 7; Zariyet Suresi: 48. 3- Yasin Suresi: 38. 4- Enbiya Suresi: 33. 5- Ra’d Suresi: 2; Lokman Suresi: 10; Hac Suresi: 65. 6- Furkan Suresi: 61. 7- Taha Suresi: 53. 8-  Hicr Suresi: 22. 9- Nebe Suresi: 7. 10- Bakınız: Ankebut Suresi: 41; Neml Suresi: 18; Nahl Suresi: 68, 69; Bakara Suresi: 26. 11- Alak Suresi: 2; keza bakınız: Mü’minun Suresi: 13, 14.

Okunma Sayısı: 2393
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Faruk Yaprak

    1.12.2015 13:23:34

    "Hem meselâ, farz namazını kılmayan ve vazife-i ubudiyeti yerine getirmeyen bir adamın, küçük bir âmirinden küçük bir vazifesizlik yüzünden aldığı tekdirden müteessir olan o adam, Sultân-ı Ezel ve Ebedin mükerrer emirlerine karşı farzında yaptığı bir tembellik, büyük bir sıkıntı veriyor. Ve o sıkıntıdan arzu ediyor ve mânen diyor ki, keşke o vazife-i ubudiyeti bulunmasaydı! Ve bu arzudan, bir mânevî adâvet-i İlâhiyeyi işmam eden bir inkâr arzusu uyanır. Bir şüphe, vücud-i İlâhiyeye dair kalbe gelse, katî bir delil gibi ona yapışmaya meyleder; büyük bir helâket kapısı ona açılır. O bedbaht bilmiyor ki, inkâr vasıtasıyla, gayet cüz’î bir sıkıntı vazife-i ubudiyetten gelmeye mukabil, inkârda milyonlarla o sıkıntıdan daha müthiş mânevî sıkıntılara kendini hedef eder. Sineğin ısırmasından kaçıp yılanın ısırmasını kabul eder. Ve hâkezâ, bu üç misale kıyas edilsin ki, “Bel râne alâ kulûbihim” [Kalplerini karartmıştır. (Mutaffifîn Sûresi: 14)] sırrı anlaşılsın." Lem’alar, İkinci Lem’a, s. 20

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı