"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Mal uğruna ölen şehit midir?

Süleyman KÖSMENE
22 Mart 2017, Çarşamba
Helâl rumuzlu okuyucumuz: “Mal uğrunda ölmek kişiye bir manevî mertebe mi kazandırır, yoksa günah mı kazandırır?”

MAL UĞRUNA ÖLDÜRÜLENİN DURUMU

Hak edilmiş bir mal ile, hak edilmemiş bir mal arasında şüphesiz fark vardır. “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.”1 Âyetinden anlıyoruz ki, insanın meşrû bir işte işin hakkını vererek çalışmasından sonra, Allah’ın takdir ettiği kadar kazanması helâlidir ve hakkıdır.  

Helâli bulunan ve hakkı olan bir mal uğruna ölmek kişiye bir manevî mertebe kazandırır. Nitekim Peygamber Efendimiz (asm), “Hakkı olan mal uğrunda öldürülen kimse şehittir.” buyuruyor.2 

Görüldüğü gibi Peygamber Efendimiz (asm) mal uğrunda ölünebileceğini bildiriyor. Hiç şüphesiz uğrunda ölünecek mal, emek harcanmış, uğrunda alın teri dökülmüş ve helâl şartlarda hak edilmiş maldır. Hak etmek deyince akan sular duruyor. Haram mal uğrunda ölmek ise kişiye böyle bir mertebe kazandırmayacağı gibi, kişiyi günahkâr yapar.   

İnsan hırsızlara ve eşkıyaya karşı kendi kazancı olan helâl malını korumalı ve koruma tedbirlerini almalıdır. Eğer elinde bulunan helâl malını koruma veya faydalanma esnasında ansızın bir eşkıyanın hain saldırısına maruz kalır ve öldürülürse, bu ölümle yüksek sevap ve feyiz kazanır. Kaybettiği mal sadâka olur, kaybettiği can ise yüksek bir makama erer. Yani Allah ona şehitlik mertebesine denk bir sevap lütfeder. Çünkü o hak bir dâvâ için ölmüştür. Kişinin kendi malını sahiplenmesi hakkıdır. Malını gasp eden kimsenin başına gelecek İlâhî ceza hakkı ise saklıdır ve bu ayrı bir konudur. 

Diğer yandan Müslüman’ın kendi malına sahip çıkması ve hırsızlara ve eşkıyaya fırsat vermemesi, toplum barışının temini için de önemlidir. Mal gaspı ve hak gaspı bir toplumda artarsa, o toplumda huzurun da kalmayacağı açıktır.  

HAKKIN HATIRI

Yukarıda zikrettiğimiz hadis insanı dünya malına bağlamıyor. Bilâkis helâl kazanmayı teşvik ediyor, haklı olmayı özendiriyor, başkasının hakkına saygı duymayı emrediyor. Helâl kazanma peşinde olmak, hayatta daima haklı olmak, hakka düşkün olmak ve başkasının helâl kazandığı malına ve hakkına saygı duymak önemli ahlâkî davranışlardandır. Nitekim Üstad Bediüzzaman da “Hakkın hatırı âlidir. Hiçbir hatıra feda edilmemek gerektir.”3 ifadesiyle kişinin her hal ve şartta hakkı araması ve hak peşinde olması gerektiğini vurgular. Mal hak olunca ise, mal uğrunda ölmek, hak uğrunda ölmek demek olur.  

Bu hadis-i şerife göre sünnet olan günlük davranmışlarımız şunlardır:

1- Helâalinden istemek. Helâli aramak. Helâli tavsiye etmek. Helâli yiyip, helâli içmek. 

2- Başkasının malına göz dikmemek. Haram yememek.  

3- Kul hakkını gözetmek.  

4- Başkasının hakkına saygı göstermek. Kendi hakkımızı korumak.  

5- Ne kendi malımızın, ne Müslüman kardeşimizin malının haksız yere gasp edilmesine göz yummamak.  

 6- Meşrû dairede ve hukuk zemininde helâl kazanılan malın hakkını aramak.  

KUR’ÂN’A ABDESTLİ DOKUNMAK

Antalya’dan okuyucumuz: Kur’ân Allah kelâmıdır; kul Allah’ın kelâmını her şekilde okuması lâzım. Ona abdestsiz dokunulur diyor. Ne derece doğrudur?”

Bu konuyu defalarca yırtanlar olsa da, biz onlara itibar etmiyoruz.

Biz selef-i salihin yolundayız. Selef-i salihin vahiy kaynağına en yakın ve sünnet çerçevesinde Kur’ân âyetlerini yaşayarak yorumlamıştır. Bu meselede selef-i salihin uleması arasında ihtilâf da yoktur. Yapılması gereken içtihat yapılmış ve gereken söz söylenmiştir. Bu meseleyi defalarca kaynatıp gündeme taşımanın gerekli olduğu kanaatinde de değiliz.     

Selef-i Salihine (Dört mezhep imamları ve önceki şerefli silsileye) göre, Kur’ân; “Şüphesiz bu, Kur’ân-ı Kerîm’dir. Levh-i Mahfuzda korunmuştur. Ona ter temiz olanlardan başkası dokunamaz. Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.”4 âyetiyle Kur’ân’a dokunabilme esaslarını belirlemiştir. Buna göre Kur’ân’a dokunabilmek için;

1- Küfür kirliliğinden, 2- Necâset kirliliğinden, 3- Hades kirliliğinden arınmış olmalıdır. 

Yani Müslüman olmalı, kan ve sâir kirliliklerden arınmış olmalı ve abdestsizlik halinden de sıyrılmış olmalı, yani abdestli olmalıdır.    

Âdet halindeki bir Müslüman kadının kan ve sâir kirliliklerden arınmasına ve abdestli bulunmasına fıtraten imkân yoktur. O’nun Kur’ân’a dokunmaması bir ceza değil; şefkatli bir hükümdür.   

Dipnotlar: 1- Necm Sûresi: 39. 2- Buhari, Mezalim, 33. 3- Münâzarât, s. 12. 4- Vâkıa Sûresi: 77, 78, 79, 80.

 

Okunma Sayısı: 8490
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı