"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Mezheplerin içtihatları yöresel midir?

Süleyman KÖSMENE
08 Ekim 2018, Pazartesi
Mersin’den Yaşar Kılıç: “Dört mezhebin ortaya çıkması yöresel içtihatlarla izah edilebilir mi?

HEPLER BİRER HİZİP DEĞİLDİR   

Dört mezhep dediğimiz Hanefî, Şafiî, Malikî ve Hanbelî Mezhepleri ehl-i sünnet mezhepleridir. Bu mezheplerin kuruluşu dünyevî kaygılarla ve yöresel ihtiyaçlarla değil, uhrevî kaygılarla ve evrensel ihtiyaçlarla olmuştur. Dört mezhebi İslâm içinde birer hizip olarak düşünürsek dört mezhebe haksızlık etmiş oluruz. Batıl mezhepler birer hizip olarak doğmuş olabilirler. Fakat dört hak mezhep hizipçilik kaygısıyla ortaya çıkmamış, bilâkis her birisi akademik birer ilmî heyetin içtihatlarından meydana gelmiştir.

İslâm’ın ikinci yüzyılına kadar İslâm coğrafyasında hemen her yerde fıkıh heyetleri kurulmuş ve İslâm’ın amelî kısmı tek tek elden geçirilmiştir. Bu müzakereler esnasında gerekiyorsa içtihat yapılmış ve ümmetin dinî problemleri Kur’ân’ın ve sünnetin içinde kalınmak şartıyla çözümlenmeye çalışılmıştır.

Mezhepler tamamen nas dediğimiz kitap ve sünneti, yine kitap ve sünnet esaslarıyla ve düsturlarıyla yorumlamışlar ve tasnif etmişlerdir. Esasen kitap ve sünnetin böylesine bir yorum ve tasnif süzgecinden geçirilmesine, tahrif etmemek şartıyla, bu dinin Sahibi olan Cenâb-ı Allah bizzat izin vermiştir. Cenâb-ı Allah dini sağlam bir muhakeme düzleminde tartışılabilir kılmıştır.

Hak mezheplerin, içtihatlarında vahyin bakış açısını keşfetme konusunda isabet ettiklerinde bütün ümmet hemfikirdir. Dolayısıyla dört mezhebin hak oluşunda bütün ümmet hemfikirdir. Öyle ki, Bediüzzaman’ın ifadesiyle dört mezhebin içtihatlarının arzî değil, semavî; dünyevî değil, uhrevî; hevaî değil, vahyî; yöresel değil, evrensel oluşunda bütün ümmet hemfikirdir.

FARKLILIKLAR TEMELDE DEĞİL TEFERRUATTADIR  

Cenâb-ı Allah’ın, Kur’ân’da sadece temel hükümleri beyan etmekle yetinişi, bizim için rahmetten ve kolaylıktan ibâret bir İlâhî tasarruftur. Çünkü bütün teferruâtlar Kur’ân’da bulunsaydı, hepsi de “farz” olacaktı. Ve biz buna güç yetiremeyecektik. Meselâ, abdestin, namazın, orucun sünnetleri ve müstehapları “farz” olsaydı, bize gayet ağır gelirdi. Peygamber Efendimiz (asm) sırf farz olur endişesiyle teravih namazını pek fazla mescitte kılmamış, “farz bir emir gelir” kaygısıyla sahabeleri fazlaca soru sormaktan alıkoymuş ve Allah’tan ne geliyorsa ona teslim olmalarının yeterli olacağını sıkça bildirmiştir.

Peygamber Efendimiz (asm), farzlarla amel ederken, sünnet olarak “olabilecek alternatif amelleri” de bilfiil kendisi göstermiştir. İşte hak mezhepler, içtihatlarını bu alternatiflere dayandırmışlardır. Bu sebeple, hak mezheplerin içtihatları kişisel ve yöresel görüşler değil, Kur’ân’a ve sünnete uygun evrensel çıkarımlardır.

İÇTİHATLAR SÜNNETE UYGUN YAPILMIŞTIR 

Meselâ, Kur’ân’da “tuvaletten gelmek ve kadına dokunmak” birer abdest veya teyemmüm sebebi sayılır.1 Tuvaletten gelmek konusunda ihtilâf yoktur. Fakat “kadına dokunmak” fiilini mezhepler tartışmışlardır. Bu nasıl bir dokunuştur ki, daha sonra temizlenmeyi gerektirmektedir?

Mezhepler Peygamber Efendimiz’in (asm) ameline bakmışlardır. Görmüşlerdir ki, Allah Resûlü (asm) kadınları rahatsız edici ve taciz edici hiçbir hareketi tasvip etmemiş, kişinin bütün hulûs-u kalbiyle Allah’a yönelmesini istemiştir. Şâfiî Mezhebi bu “dokunuş” ibaresini, böyle bir “sıkı iffet anlayışıyla” birleştirmiş ve kadına salt dokunulduğunda abdestin bozulacağına hükmetmiştir.

Fakat Peygamber Efendimiz’in (asm) bazen kadınlarına el temasında bulunduğu halde namazına devam etmesi 2 Hanefî Mezhebini farklı bir içtihada yönlendirmiştir. Bu sebeple bu mezhebe göre normal dokunuşlarda abdest bozulmamaktadır.

Bediüzzaman’ın ifâdesiyle her iki görüş ve içtihada da insanlık ihtiyaç duymaktadır. 

Bazı hassas mîzaçlı insanlara şerîat Şâfiî Mezhebi diliyle demiştir ki: “Abdest bozulur; temas etme!” Sosyal yönü gelişmiş ve medenî bir tabiat kazanmış bir kısım insanlara ise şeriat, Hanefî Mezhebi diliyle ruhsat vermiştir. 3

Mezhepler bu ve buna benzer çıkarımları doğrudan Resulullah Efendimiz’in (asm) amelî hayatından aldıkları için söz konusu çıkarımlar yöresel olmaktan çıkmış, evrensel bir boyut kazanmıştır.

Dipnotlar:

1- Nisâ Sûresi, 4/43; Mâide Sûresi, 5/6. 2- Nesâî, Tahâret, 120; 121; Tirmizî, Tahâret, 63. 3- Sözler, s. 448.

Okunma Sayısı: 2754
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı