Necdet Atıcı: “Dinî kaynaklarda ve Risalelerde geçen ve mürtedin hayat hakkının sorgulandığı hususları hürriyet prensibi ile birlikte açabilir misiniz?”
MÜRTEDİN DURUMU
Mürted, İslâm dairesinden çıkan kişiye denir. İslâm dini hak din olması, son din bulunması, mükemmel olması, diğer bütün dinlerin doğru hükümlerini ihtiva etmesi ve dönmeyi icap ettirecek bir kusuru bulunmaması sebebiyle, bir kişinin İslâm’dan dönmesi ya bilgisizliğinden, ya ihanetindendir.
Bilgisizlik irşatla giderilir. Ya ihanet?
İmanın ve salâbetin kuvvetli olduğu eski asırlarda bir Müslüman dinden döndüğünde, eğer irşatla hatasını düzeltip tövbe etmezse, vicdanının bozulduğuna hükmedilirdi. Çünkü bundan dine ve İslâm milletine ihanet kokusu gelirdi. Bu sebeple harbî kâfirin hakk-ı hayatının -hürriyet düsturu dolayısıyla- korunması, dinden çıkan ve mürted olup kâfir yararına çalışan birisinin ise irşad alıp tövbe etmediği takdirde öldürülmesi şer’î bir esas olmuştur. Bu meselede hürriyet düsturu işletilmemiştir.
Mürted için hürriyet prensibinin işletilmemesinin hikmetini Bediüzzaman Hazretleri şöyle açıklıyor: “Mürtedin vicdanı tamam bozulduğundan, hayat-ı içtimaiyeye zehir olur.” 1 “İslâmiyet sair dinlere kıyas edilmez. Bir Müslüman, İslâmiyet’ten çıksa ve dinini terk etse, daha hiçbir peygamberi kabul edemez. Belki Cenâb-ı Hakk’ı dahi ikrar edemez ve belki hiçbir mukaddes şeyi tanımaz; belki kendinde kemâlâta medar olacak bir vicdan bulunmaz, tefessüh eder. Onun için, İslâmiyet nazarında harbî kâfirin hakk-ı hayatı var. Hariçte olsa, musâlaha etse; dâhilde olsa, cizye verse İslâmiyet’çe hayatı mahfuzdur. Fakat mürtedin hakk-ı hayatı yoktur. Çünkü vicdanı tefessüh eder, hayat-ı içtimaiyeye bir zehir hükmüne geçer.” 2
GÜNÜMÜZDE ÇARE, CİHAD-I MANEVÎDİR
Fen ve felsefenin eliyle ve hürriyet esasının su-i istimaliyle nesillerin dinden soğutulduğu, imanların sarsıntıya uğratıldığı ve Kur’ân’ın ve imanın kalplerde kendi kendini muhafaza ettiği günümüzde, mürtedin hakk-ı hayatını elinden almaya ruhsat yoktur. Günümüzde Risale-i Nur’un fetvasıyla, dâhilde, -iman zaafı had safhaya çıkmasına rağmen- kılıçlar kınına girmiştir. İvedilikle ve sürekli biçimde cihad-ı maneviye ihtiyaç vardır. 3 Dinden çıkmış insanın imanını cihad-ı manevî ile güçlendirmeden, adamı ölüme mahkûm etmeye şeriat izin vermez. Risale-i Nur’un manevî görevi, hangi derecede olursa olsun, imanı tamamen gitmiş bile olsa, bakan, gören ve düşünen herkesin imanını tahkikî dereceye çıkarmaktır.
Günümüzde kimi gençler gerekli şekilde aydınlatılmadığı ve doğru İslâmiyet öğretilmediği için ateizm veya deizm tuzağına sürüklenmektedir. Kendilerine bu sıfatları yakıştırsalar bile insanları ateist veya deist gibi isimlerle yaftalamak doğru olmaz. Bu konuda, tuzağa kapılanlar kadar görevini yapmayan irşad kurumları ve İslâm’a yakışır bir ahlâk sergilemeyen Müslümanlar da sorumludurlar. Bilhassa elinde Risale-i Nur gibi bir nur ve hikmet kitabı bulunduranların sorumlulukları mahşerde baş ağrıtacak cinstendir.
EĞER RİSALE-İ NUR VARSA
Eğer bir memlekette Risale-i Nur varsa, o memlekette deizm ve ateizm gibi dini düşünceyi gevşetici fikirler bir problem teşkil etmez. Bilâkis böyle batıl fikirler savunmayı güçlendirdiğinden imanı arttırıcı sebeplerden sayılmalıdır. Çünkü Risale-i Nur bu meseleleri halletmiş, batıl fikirler yayan odakların sorularına hikmetle cevap vermiş, düşmanını teslim-i silâha mecbur etmiş, okuyucusunu tahkikî imana ulaştırmıştır.
Eğer Risale-i Nur’a rağmen hâlâ inanç problemleri varsa, Risale-i Nur ile imanlarını kurtaranların ve Risale-i Nur ile hizmet edenlerin hem vazifeleri, hem sorumlulukları, hem veballeri büyük, hem mahşerde hesapları zor demektir.
TAZİYE - Güzel bir ölümle terk-i dünya eyleyip saadet-i ebediyeye yürüyen, Yeni Asya aşığı, keremkâr, vefâkâr, fedakâr, istikametli, son nefesine kadar Yeni Asya çizgisini muhafaza eden salihat-ı ricalden Mustafa SAĞLAM Ağabeye rahmet-i binihayeden rahmet diler, makamının âli, mekânının Cennet olmasını ve âlem-i berzahta, Mahşerde ve Cennette Üstadına, Nur Talebelerine ve değerli ailesine mücavir bulunmasını Rahim-i Mutlaktan niyaz eder; kederli, metin, vakur ve dirayetli ailesine taziyetlerimi sunarım.
Dipnotlar:
1- Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar (yeni tanzim), s. 125. 2- Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat (yeni tanzim), s. 423. 3- Divan-ı Harb-i Örfi, s. 64.