"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Önceki dinlerde yükümlülüğümüz var mıdır?

Süleyman KÖSMENE
10 Kasım 2015, Salı
Effretikon/ Switzerland’dan Ömer Bey: “Hıristiyan bir arkadaşım bana şunu sordu: “Müslümanlık hak din diyorsunuz.

Peki, Musevilik veya Hıristiyanlık da Allah tarafından gönderilen dinlerden değil mi? Kaldı ki Musa’ya ve İsa’ya (as) siz de inanıyorsunuz. Bizlerin durumu, size göre ne olacak?”  

İNSAN TAASSUBTAN KAYBEDER

İnsan Hazret-i Mûsâ’ya (as), Hazret-i Dâvud’a (as), Hazret-i İsâ’ya (as), Hazret-i Muhammed’e (asm) inandığı için kaybetmez. 

Çünkü her birisi de Allah’ın peygamberidir. 

Ama insan taassuptan kaybeder, körü körüne inanmaktan ve sorgusuzca bağlılıktan kaybeder. 

Mademki Allah toplumlar yükseldikçe ve değiştikçe yeni peygamberler göndermekte ve dinini ve şeriatını değiştirmektedir. Buna ihtiyaç da vardır.

Çünkü her devir insanının yaşayışı, anlayışı, kültür seviyesi, iyi ve kötü alışkanlıkları ve medeniyeti elbette farklıdır. 

Öyleyse en son kuşakta bulunan biz insanların, Allah’ın en son kuşağa, yani bizim kuşağımıza gönderdiği Peygamberin getirdikleri ile amel etmemiz gerekmez mi? 

Allah’ın daha önceki kuşaklara gönderdiği ve bir kısmı da bozulmuş bulunan din ve şeriat ile amel etmemize ihtiyaç var mı? 

BİZ HAZRET-İ MUHAMMED’İN (ASM) KUŞAĞINDAYIZ 

Allah’ın önceki kuşak insanına gönderdiği peygambere elbet inanırız, saygı duyarız, Allah’tan getirdiklerini bozulmamış haliyle tasdik ederiz. 

Bu, İslamiyet’in iman esasında vardır.

Fakat Allah’ın bizim kuşağımıza gönderdiği Peygamber’in getirdikleri ile amel ederiz. 

Malum; Allah bundan yaklaşık üç bin sene önceki insanlık kuşağına Hazret-i Mûsâ’yı (as), yaklaşık iki bin sene önceki insanlık kuşağına da Hazret-i Îsâ’yı (as) göndermiştir. Yaklaşık bin dört yüz senedir içinde bulunduğumuz yeni kuşağa da, yani bizim çağımıza ve bizim kuşağımıza da Allah Hazret-i Muhammed’i (asm) göndermiştir. 

Biz doğulusu ile, batılısı ile, Avrupalısı ile, Amerikalısı ile, Afrikalısı ile, Japonu ile, Avustralyalısı ile Hazret-i Muhammed’in (asm) kuşağındayız. Hazret-i Muhammed’in (asm) zamanındayız ve Hazret-i Muhammed’in (asm) mesajlarının çağındayız. Hazret-i Muhammed’in (asm) hitap ettiği alandayız. Hazret-i Muhammed’in (asm) ümmeti kapsamında bulunuyoruz. 

Öyleyse önceki Peygamberlere gönderilen din ve şeriatla amel etmekle yükümlü değiliz. 

Allah’ın bizim kuşağımıza gönderdiği din ve şeriat ile amel etmekle yükümlüyüz. 

ÖNCEKİ KİTAPLARIN ASLI KALMAMIŞTIR

Zaten Allah’ın önceki peygamberler ile gönderdiği din ve şeriatın, kitabın ve vahyin aslı da kalmamıştır. Ne bu günkü İncil Hazret-i Îsâ’nın (as) getirdiği İncil’dir, ne de Tevrat Hazret-i Musa’nın (as) getirdiği Tevrat’tır! Şüphesiz bunun sorumlusu da bu çağın insanı değildir. Bundan asırlarca önce Romalıların bozduğu bir dinin yükünü bu günün Avrupalısı neden taşısın ki? Yenisi ve bozulmamışı varken...

Öyleyse Hazret-i Muhammed’in (asm) çağdaşı olan bu günün insanının; asıllarından kopmuş bulunan İncil ve Tevrat’ta ısrar etmek yerine, bozulmamış ve son kitap olan Kur’ân-ı Kerim’e teslim olmalarının daha doğru olacağı açıktır.  

HAZRETİ-İ MUHAMMEDİ’İN (ASM) DİNİ EVRENSELDİR

Hazret-i Muhammed’in (asm) mesajı, dini ve davası mahallî değil; bilim gibi, teknoloji gibi, ahlâk gibi, insanlık değerleri gibi cihanşümuldur. 

Öyleyse, bu gün için doğru olan Hazret-i Muhammed’in (asm) getirdikleriyle amel etmektir. Zaten, Hazret-i Muhammed’e (asm) inanmak ve getirdikleriyle amel etmek, gerçekte Hazret-i İsâ ya (as) ve Hazret-i Musa’ya (as) da inanmak demektir. Şüphesiz Hıristiyan bir çevrede doğup büyüyen ve kendisine İslâmiyet’in tebliği ulaşmayan birisi, ilk adımda, Allah’a bir olarak inanmak ve Hazret-i Muhammed’in (asm) Peygamberliğini inkâr etmemekle yükümlüdür. 

Başlangıçta bu iman onu kurtarır. Ancak İslâmiyet kendisine tebliğ edilmişse Müslüman olmakla, İslâmiyet’i öğrenebilecek imkân ve fırsatları elde etmişse imanını artırmak ve İslâmiyet’i yaşamakla o da mükellef olur.

Okunma Sayısı: 2440
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Toygar

    10.11.2015 10:09:01

    Tebliğ usûlü ne şekilde gelişirse, intisabiyet beklentisi de o şekilde farklılaşır, diye düşünüyorum. İslamiyet denilince bizim aklımıza gelen en doğru, en düzgün ve en mükemmel hâsiyetler ve yaşanılası hasletlerdir. Sair devletlerde ve özellikle müslümanlığın kin, nefret, silah, öldürmek, yobazlık gibi göründüğü yerlerde ise akıllara neleri getirdiğini gözden ırak tutmamak lazım! Bu çerçevede "Ben tebliğ ettim, inanmak zorundasın, yoksa kurtuluşun yoktur" mantığını izah etmek mümkün değildir. Nasip meselesi bizi ilgilendirmez, biz zahire göre hükmederiz! İşin iç yüzünü Rabbim bilir! O zaman kimseyi ehl-i necattır, değildir diye ayırmak, bu çerçeveden bakılırsa mümkün görünmüyor!

  • Mustafa aydın

    10.11.2015 00:33:09

    Merhabalar suleyman bey. Bu. Arkadasimiza ulasabilecegimiz bi adres,tel,varmi Bizde isvicrede yasiyoruz tanismak isteriz. Lütfen bize bildiriniz.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı