Sami Bey: “Yalan söylemenin hükmü nedir? Yalan söylemeyi meşrû kılan nedenler var mıdır? Varsa ölçümüz ne olmalıdır? Münâfıklık ve yalan arasındaki denge nasıldır?”
YALAN BÜYÜK BİR GÜNAHTIR
Yalan söylemek kebâirdendir, yani büyük günahlardandır. Doğru söylemek ise, Allah’a imandan hemen sonra gelen Kur’ân emridir. “Şüphesiz Rabbimiz Allah’tır” deyip de, sonra dosdoğru olanlar var ya, onların üzerine akın akın melekler iner ve derler ki: “Korkmayın, üzülmeyin, size va’dedilmekte olan Cennetle sevinin!” 1
Allah Resûlü de (asm) doğruluk ve yalancılık arasındaki büyük farkı bildirdiği bir hadisinde, yalan söylemeyi alışkanlık edinenler hakkında şöyle buyurur:
“Doğruluk insanı Allah’ı razı edecek iyiliğe götürür, iyilik de Cennete götürür. Kişi, doğru söyler ve doğru söyleye söyleye sonunda Allah katında sıddık (doğru sözlü) diye kaydedilir. Yalan da kişiyi haddi aşmaya götürür. Haddi aşmak da ateşe götürür. Kişi yalan söyler ve yalan söyleye söyleye sonunda Allah katında yalancı diye kaydedilir.”2
“Münâfığın alâmeti üçtür. Konuştuğunda yalan söyler. Vaad ettiğinde sözünde durmaz. Kendisine bir şey emanet edildiğinde hıyanet eder.” 3
BARDAĞIN DOLU YANINI GÖRMELİ
Mutlak yalana izin yoktur. Ruhsat verilen hususlarda da “tevriye” usûlünü aşmamak gerekir. Tevriye, edebiyatta, birkaç manası olan bir kelimenin en uzak manasını kast etmek demektir. Bu sanatı kullanmak sûretiyle meselâ insanlar arasını ıslah etmek veya harp esnasında düşmanı oyalamak, ya da herhangi bir hayır gözetmek mümkünken, düpedüz yalan söylemek caiz değildir.
Meselâ iki kişinin arasını düzeltmek için; birine gidip, “O sana duâ ediyor.” dense ve bununla ötekinin, “Ya Rab, Müslümanları afv ü mağfiret eyle!” dediği kast olunsa; tevriye sanatı açısından yalan söylenmiş olmaz. Böylece adamın öfkesini hafifletmek de mümkün olur. Yahut düşmana esir düşen birisinin, “Cephaneniz nerede?” sorusuna, “Bilmiyorum!” diye cevap vermesi de tevriye açısından doğrudur.
Yani bardağın susuz kısmı gösterilip, “bardağın yarısı boştur” demektense, bardağın dolu yanını göstermek ve “bardakta yeterince su vardır” demek mümkündür. Bu şekilde yalan da söylenmiş olmaz.
BAHÇENİN GÜLÜNE BAKMALI
Bu husûsu, Sekizinci Söz’deki, bahçenin murdar şeylerine değil, gülüne ve meyvesine dikkat ederek moralini bozmayan iyi kardeşin örnek tutumu ile ilişkilendirmek de mümkün. Halk arasında her zaman hoşumuza giden veya gitmeyen birçok şeyle karşılaşırız. “Çirkin olanı bırak, güzel olana bak!” kaidesince amel ettiğimizde çirkin şeyleri adeta yokmuş gibi sayarız ve pek fazla müteessir olmayız. 4 İnsanların arasını ıslah ederken, karı-koca arasını düzeltirken, harp esnasında veya her- hangi bir hayır umulan meselede başvurmamızda sakınca olmayan tevriye sanatını “çirkin şeyleri görmemek, iyi şeylere bakmak; ya da eksileri görmemek, artılarla yetinmek” tarzında değerlendirmek ve uygulamak, bizi düpedüz yalana bulaşmaktan koruyacak ve doğruluktan ayırmayacaktır.
Yoksa bu ruhsatlar, doğrudan yalan söylenebileceği manasında değildir.
SU-İ İSTİMALE MÜSAİT BİR BATAKLIK
Bediüzzaman Hazretleri bu zamanda sû-i istimallerin çok olması dolayısıyla, maslahat için yalana aslâ fetvâ vermemekte; bunu, “Sû-i istimâle müsait bir bataklık” olarak nitelemektedir. Said Nursî’ye göre; ya doğru söylenmeli, ya da sükût edilmelidir. Her söylenilen doğru olmalı; fakat her doğruyu söylemek doğru değildir! Yalan söze fetva yoktur! 5
Şüphesiz, her yalan söyleyen kimseye münafık diyemeyiz; fakat “yalancılık” sıfatının münafıklık sıfatı olduğunu bilmeliyiz. İnsanlardan yalan söyleyen kimseler gördüğümüzde damarına dokundurmadan uyarmalı; eğer söz dinlemiyor ve yalan söylemeye devam ediyorsa kendini düzeltmesi için fırsat vermeli, üzerine fazla varmamalı ve gıyabında Allah’a duâ etmeliyiz.
Dipnotlar:
1- Fussilet Sûresi: 30. 2- Buhari, Edeb 69; Müslim, Birr 102, 103, (2606, 2607). 3- Buhârî, 1/31. 4- Sözler, s. 41. 5- Hutbe-i Şâmiye, s. 44.