"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İhlâs ve uhuvvetin yolunun düzgün yolcusu: Ahmet Düzenli ağabeyin ardından

Yaşar KILINÇ
19 Nisan 2015, Pazar
Çınarlar kolay yetişmiyor, yıkılırken de çevresinde gölgelenleri de epeyce sarsıyor.

Ahmet Ağabeyin ayrılışı bizleri de adeta sarsmış bulunuyor. Nur yolunda istikrar ve istikametini hiç değiştirmeden hayatına devam eden Ahmet Ağabey, Mersin’de ebedî yolculuğuna çıktı. Ahmet Ağabey hayatını bir çınar gibi yaşamış, etrafına gölgesi ile hizmet etmiş, örnek ağabeylerimizdendi. Trabzon, İstanbul ve Mersin üçgeni içinde müteahhitlikten besiciliğe kadar hayırlı ve faydalı işlerde hayatını idame etmişti. Ta ki 04 Nisan 2015 ikindi saatlerine kadar.

Ahmet Ağabeyle defalarca görüşmüş hoş sohbetlerini ve nurlu hatıralarını dinlemiştik. Ziyaretlerimizin sonuncusunu, 30 Mart 2015 Pazartesi günü Yaşar Ağabey’in evinde, (Evci Köyü / Tarsus) Erol Toros, Muzaffer Durak, Mahmut Demirdöğmez ve ben Yaşar Kılınç iştirak ederek gerçekleştirdik. Yatsı namazını hep birlikte eda ettikten sonra Bakara Sûresinin son iki âyeti Mi’rac-ı Nebeviye (asm) hediyesi olan Amenerresulu’yu laz şivesiyle Ahmet Abi bizlere okudu. 

Biz pek anlayamadık, ama o daha önce Güneşli Yeni Asya tesislerinin yapımı esnasında, rüyasında aldığı Muhammedî (asm) ikaz ve ilhamını hayat düsturu yaptığından bizlerle veda görüşmesinde o Sûre-i Celile’deki mânalar kavuşmak için okudu âdeta. Tarsus’lu gönül dostları ve evlâtlarının ifadesi ile o gün yani 30 Mart akşamı evinde ders yapılması, onu farklı bir sevinç ve mutluluğa sevk etmişti.

 Namaz sonrası, Muzaffer Ağabey’in 32. söz 3. mevkıfından yaptığı dersi âdeta pürdikkat dinliyordu. Yani, “Keşke gençliğim bir gün dönseydi, ihtiyarlık benim başıma neler getirdiğini şekva ederek haber verecektim” ifadelerini dinlerken, sanki geçmişin kendinden neler alıp götürdüğünün muhasebesini yapıyordu. Ama o güçlü imanı sayesinde Kur’ân-ı Hâkim’in âyât-ı beyyinatıyla işaret ettiği neticeleri çok iyi fehmediyordu. 9. işaretdeki o güzellikler ruhunu sarmıştı. 

Şöyle diyordu 9. işarette: ”İman ve muhabbetullahın neticesi, ehl-i keşif ve tahkikin ittifakıyla, dünyanın bin sene hayat-ı mes’udanesi, bir saatine değmeyen Cennet hayatı ve cennet hayatının dahi bin senesi, bir saat müşahedesine değmeyen bir kudsî, münezzeh cemal ve kemal sahibi olan Zat-ı Zülcelâlin müşahedesi, rü’yetidir ki, hadis-i kat’ i ile ve Kur’ân’ın nassıyla sabittir. Hazret-i Süleyman Aleyhisselâm gibi bir muhteşem kemal ile meşhur bir zatın rü’yetine iştiyaklı bir merak, Hazreti Yusuf Aleyhisselâm gibi bir cemal ile mümtaz bir zatın şuhuduna meraklı bir iştiyak, herkes vicdanen hisseder”... 

İşte bu düşüncelerle ağabeyimiz halden hale geçiyordu. Kırkbeş dakikalık ders hitamında yapılan ikram ve sohbetler esnasında rahmetli Şaban Döğen Ağabeyle beraber Yeni Asya Gazetemizin merkez binası yapımı esnasında çok emeği geçmiş olan Ahmet Ağabey, rahmetli Şaban Ağabey ile baraber, “bu kadar para veriyoruz, nereye gittiğini bir türlü kestiremiyoruz, bundan böyle bizden buraya kadar” derler ve hizmetlerine ara verme düşüncesiyle binadan ayrılırlar. Ancak her ikisi de sabah namazına müteakip biribirinden habersiz âdeta yarım kalan işi tamamlamaya koşar gibi gazete binası önünde karşılaşırlar. Karşılaşma esnasında biribirlerine “sen de mi?” der gibi tebessümle bakarlar. Oysa ikisi de aynı rüyayı görmüştür. Rüyada Hz. Peygamber Efendimizi (asm) gazetenin Güneşli tesislerine girerken görürler. Böylelikle “hizmette geri durma yok, devam” derler. Hatta Şaban Ağabey’in o gün bir aylık maaşını bağışladığını kendisinin de hizmette devam ettiğini o tebessümlü simasıyla ifade etti.

Gece 23’e kadar devam eden muhabbet ve sohbetin ayrılık zamanı gelmişti. Bu ihtiyar delikanlı ile son görüşmemiz olduğunu bilemezdik. Ta ki Cumartesi ikindi vakti vefat haberini alana kadar. Kırkaltı yıllık Yeni Asya okulunun mezun olmaya pek niyetli olmayan sevdalısı Ahmet Düzenli Ağabey’i 05 Nisan 2015 Pazar günü öğle namazına müteakip, 17. Lema 12. notası ile ebedî mekânına uğurlamış olduk. Danyal Ağabey’in hüzünlü sesinden, şu münacaatı dinlerken, hepimiz hüzünlenmiştik:

“Ey Rabb-i Rahîm’im ve ey Hâlık-ı Kerim’im! (bütün gelecekler yakındır) sırrıyla ben şimdiden görüyorum ki: Yakın bir zamanda ben kefenimi giydim, tabutuma bindim, dostlarımla veda eyledim. Kabrime teveccüh edip giderken, senin dergâh-ı rahmetinde, cenazemin lisan-ı haliyle, ruhumun lisan-ı kaliyle bağırarak derim: El-Aman el-Aman! Yâ Hannan! Yâ Mennan! Beni günahlarımın hacâletinden kurtar!...Ey Hâlık-ı Kerim’im ve ey Rabb-ı Rahîm’im! Senin Said ismindeki mahlûkun ve masnuun ve abdin hem âsi, hem âciz, hem gafil, hem cahil, hem alîl, hem zelil, hem müsi’, hem müsinn, hem şakî, hem seyyidinden kaçmış bir köle olduğu halde, kırk sene sonra nedamet edip senin dergâhına avdet etmek istiyor. Senin rahmetine iltica ediyor. Hadsiz günah ve hatiatlarını itiraf ediyor. Evham ve türlü türlü illetlerle mübtelâ olmuş. Sana tazarru’ ve niyaz eder. Eğer kemal-i rahmetinle onu kabul etsen, mağfiret edip rahmet etsen; zâten o senin şânındır. Çünkü Erhamürrâhimîn’sin. Eğer kabul etmezsen, senin kapından başka hangi kapıya gideyim? Hangi kapı var? Senden başka Rab yok ki, dergâhına gidilsin. Senden başka hak Mabud yoktur ki, ona iltica edilsin!..”

Güle güle Risale-i Nur’un 46 yıllık kahramanı! Güle güle koca çınar! O pek müştak olduğun Resûl-u Kibriya (asm) ve Üstadımız Bediüzzaman’a selâmlarımızı götür.

Ahmet Ağabey, vuslatına vesile olan şeker hastalığına önce ayak parmaklarını şehit vermişti. Ama hastalığın tasaffi lezzetini nur dersleriyle ve güçlü imanı ile bildiğinden, içindeki acıları yüzüne tebessüm olarak yansırdı. Şekva etmeyi bilmez, Şafi-i Hakiki’nin nimetini şükür ve metanetle karşılardı. Mersindeki konferansların, ağabeylerin ve derslerin müdavimiydi. 

O’na ve Rahmeti rahmana kavuşmuş bütün Nur kardeşlerimize Allah rahmet eylesin diyor, ruhlarına El Fatiha diyoruz.

Okunma Sayısı: 2372
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı