Ülkemizde aile ile ilgili problemlerin ardı arkası kesilmiyor.
Bu konuda etkili olan birçok faktörün yanında hukukî alt yapıdan özellikle de medenî hukuktaki boşluklardan kaynaklanan problemlerin de söz konusu olduğu bir gerçek.
BOŞANMA HUKUKU
Sözgelimi bu aralar basında ve sosyal medyada gündemde olan konulardan biri boşanmış ailelerde süresiz nafaka problemi...
Hali hazırda boşanma durumunda kadına ödenen yoksulluk nafakası, nafakayı alan eşin yeniden evlenmemesi ve/veya maddî durumunda iyileşme olmaması halinde belirsiz süre devam ediyor. Nafaka ödenmezse de şikâyet halinde 3 aya kadar hapis cezası var. Bir kere hapis yatmak da ileriki tarihlerdeki ödememeden doğacak cezaları ortadan kaldırmıyor. Yani ne kadar ödenmez ve şikâyet edilirse hapis cezası o kadar tekrarlıyor.
Kimi zaman eski koca şiddeti ve cinnet olaylarına sebeb olan, adil olmayan bu durumun düzeltilmesi, hem erkeğin mağduriyetini, hem de kadının malî yönden zor duruma düşmesini önleyecek şekilde devlet müdahalesini öngören yeni düzenlemeler gerekiyor.
NESEB AFLARI
Aileyi ilgilendiren diğer bir konu da devletin, yürürlükteki mevzuat açısından “aile” saymadığı evlilikler. Ankara Üniversitesi’nden Prof. Dr. Rona Aybay’ın bu konuda yaptığı bir araştırma 1933-1965 yılları arasında medenî nikâh dışı doğan çocuk sayısı on milyonu aşıyor.
Günümüzde neseb düzeltmek maksadıyla devletin sıkça yaptığı aflar bu konuda medenî hukuktaki boşlukları gösteriyor.
Evet, aradan bunca yıl geçmiş olmasına rağmen, Medenî Kanun milletimizin günlük hayatına mal olabilmiş değil. Devletin getirdiği kanunî düzenlemeler karşısında, halkın “pasif direniş”ini ısrarla sürdürüyor olmasının ardında elbette pek çok sebep var. Onun için de resmî politikalar onca gayrete rağmen başarıya ulaşamıyor.
ŞERİF MARDİN VE MEDENÎ HUKUK
Medenî Kanunun başarısızlığının sosyolojik temellerini araştıran aydınlardan biri de geçtiğimiz yıl Eylül ayında vefat eden merhum Prof. Dr. Şerif Mardin. Mardin, devletin getirdiği kanunî düzenlemeler karşısındaki pasif, ama ısrarlı direnişle ilgili olarak “Bediüzzaman Said Nursî Olayı: Modern Türkiye’de din ve toplumsal değişim” adlı kitabındaki değerlendirmesi şöyle:
“Kemalist ideoloji, Cumhuriyet, laikleştirme ve İsviçre Medenî Kanunu’nun kabulünden sonra kadının toplumdaki yeni yerine dair sorulara, kırsal alanlara kadar yayılmış sıradan İslâmî ilmihallerin verdiği ayrıntıda cevap veremiyordu. Ayrıca Kemalistler, insanın doğum, ergenlik, evlilik ve ölüm gibi belli başlı hayat duraklarına anlam kazandıran törenler konusunda da herhangi bir görüşe sahip değildiler. Gelinlerin, damatların ve ailelerinin, Türkiye’deki Medenî Kanun’a göre yapılan evlilik törenlerine bir parça renk ve sıcaklık katmak için el yordamıyla ne tür çabalara giriştiklerine tanık olanlar, ne demek istediğimi anlayacaklardır. Başka pek çok alanda başarılar sağlayan Kemalizm, yüzeysel ve toplumla organik bağlardan yoksun olması nedeniyle, böyle bir boşluk oluşturdu. Said Nursî’nin öğretileri ise, özellikle babaya ve yaşlılara gösterilmesi gereken saygı başta olmak üzere, aile normlarından oluşan bir harita ile ortadaki boşluğu doldurmuştur.”
HÜLÂSA
Şaşırtıcı olan, insan fıtratına uygun kanunî düzenlemelerin acilen yapması gerekirken; yanlışta ısrar ediliyor olması.
Her şey bir tarafa, şahıs bazında asrın Kur’ân tefsiri Risale-i Nur’u hayat rehberi haline getiren bizlere düşen vazife modern zamanın getirdiği fırtınalara karşı “Dünyadaki Cennetimiz ve tahassüngâhımız olan ailemiz”i güçlendirmenin yolunu hemcinslerimizle müzakere etmek, farkındalığımızı arttırmak.
Elimizde Bediüzzaman Hazretleri’nin telif ettiği “Hanımlar Rehberi” gibi muazzam bir hayat haritası varken bu zor değil!