Bildiğimiz kadarıyla, sağdan sola doğru dönüş elektronların, çoğu gezegenin, semazenlerin, izlediği yol. Açılımın yönü… 

Risale-i Nurlarda ise, sağ cenah mâzi, sol cenah da hep istikbâl olarak anlatılır. İnsan da ruhlar âleminden, anne rahminden, dünya misafirhanesinden ebed âlemlerine giden bir seyyah değil midir? 

KÂBE: AMUD-U NURANÎ

İşte Hac ve umrede o “amud-u nuranî”nin etrafında tavaf eden her mümin Hacerül Esved’in şahitliğinde ibadetini tamamlar. Risale-i Nur’da Kâbe için kullanılan bir tabirdir “amud-u nuranî”. Yani nurani bir sütundur, direktir aynı zamanda Kâbe. Alta ve üste uzanır. Kâbe arşta ve sema âlemlerinde de melekler için bir kıbledir.  

Açıkçası Risale-i Nur’daki bu izahı hatırlamak beni çok rahatlattı. Zira altlarında zengin alış veriş merkezlerinin yer aldığı gökdelen otellerin gölgesi altında kalan Kâbe’yi gördüğümde insanların tüketim ve israf yönünün ne derece korkutucu boyutlara geldiğini düşünmüş, hem üzülmüş, hem ürkmüştüm. 

“Amud-u nuranî” izahı imdadıma yetiştiğinde ise gerçekten rahatça derin bir nefes alıp, elimizdeki “Hac Umre Kılavuzu” isimli kitapta yer alan Efendimiz’in (asm) duâsını daha bir içten yaptım: “Allah’ım! Bu Kâbe’nin şerefini, yüceliğini, saygınlığını ve heybetini artır. Hac ve umre yapanların şerefini, saygınlığını ve iyiliğini de artır.”

Evet, Kâbe Mekke’den sema ve arşa kadar uzanan, arşın her tabakasında bulunan meleklerin de kıblesi olan muazzam bir ibadethane. 

MESCİDÜL HARAM’IN RABBİ

Orada daha bir feyizli olan ibadetlerden biri de şüphesiz Cevşen okumak… Cevşen’de yer alan şu bölümleri dünya gözüyle gören biri olarak artık daha bir başka okuyorum:

“Ey Beytül Haramın Rabbi
Ey haram ayların sahibi
Ey Mescidül Haramın Rabbi
Ey Haram belde olan Mekke’nin Rabbi
Ey Rüakn-ü Hacerül Esved ve Makam-ı İbrahim’in Rabbi
Ey Meş’arül Haram’ın Rabbi
Ey helâl ve haramın Rabbi
Ey nur ve karanlığın Rabbi
Ey tahiyyat ve selâmın Rabbi
Ey celâl ve ikramın Rabbi
Sen bütün kusur ve noksan sıfatlardan münezzehsin. Senden başka ilah yok ki bize imdat etsin. Eman ver bize, eman diliyoruz. Bizi Cehennemden kurtar.” (Cevşen 27. Bölüm)

İNSANLARA SIKINTI VERMEMEK

Bu da önemli ibadet… İyilik yapamıyorsun, bari sıkıntı verme!

İnsanlara sıkıntı vermemek hali, Kastamonu Lâhikası’nda ifade edilen menfi ibadetten gelen, içinde amel-i salihi de barındıran muazzam bir vazife… 

Şeytan her zaman soldan yaklaşmaz, bazen de sağdan yaklaşır. O mübarek beldelerde de şeytan haramlara sağdan yaklaşarak meylettiriyor. 

Peygamberimizin (asm) “Hayırda yarışınız” ifadesini rekabet ya da güç gösterisi şeklinde anlamaktan gelen bir hal olsa gerek, umre ibadetini yaparken sözgelimi özellikle tavafta kimileri savaşa gider gibi sert davranıyor. İnsanları rahatsız ediyor. Kâbe örtüsüne dokunmak ya da Hacerül esved taşını öpmek için gözü kimseleri görmüyor, ezip geçiyor. Yanıbaşındakini rahatsız, tedirgin ediyor. Bu da ibretli bir tablo olarak şeytanın o mübarek beldelerde bile mü’minle nasıl uğraştığına bir delil. 

“Biz, Beyt’i (Kâbe’yi) insanlara sevâp kazanılacak bir toplantı ve güven yeri yaptık.” (Bakara Sûresi, 125.) âyetini bu boyutuyla da tefekkür etmekte fayda var. 

VELHASIL

İnsanın kendini tanıma ve ibadetlerdeki şifreleri çözme anlamında o mübarek beldelerde umre yapmak tefekkür için engin bir deniz…

Umrede böyleyse, hac vazifesinde kim bilir çözülmeyi bekleyen ne sırlı güzellikler vardır?

Kim bilir?