"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İletişim çağı insanlarına nebevî dersler!

Yasemin GÜLEÇYÜZ
18 Mart 2015, Çarşamba
“Rabbimizi bize tarif eden üç büyük küllî muarrif var. Birisi þu kitabı kâinattır, birisi şu kitabı kebirin âyeti kübrası olan Hatemü’l Enbiyadır (asm), biri de Kur’ân-ı Azimüşşandır.” (Bediüzzaman Said Nursî, 19. Söz)

Modern çağın insanı, dünyayı küçük bir köy haline getiren  iletişim  çağında yaşıyor, ama yanıbaşındaki insan ile iletişim kurmakta zorlanıyor. Uzmanlar, “Kendileri ile iletişim kuramayanlar, başkalarıyla da kuramazlar” neticesini keşfettikten sonra, mutluluğu hep maddede, dış dünyada arayan felâket ve helâket asrı insanlarını, kendi iç dünyalarını keşif yolculuğuna dâvet ediyorlar. Arzularını, sevinçlerini, kederlerini, iç sıkıntılarını bir kitap gibi okumaları telkininde bulunuyorlar. “Hayatın cilveleri, tecrübe kazanmak, olaylara müsbet bakmanın insan ruhuna ve bedenine etkileri...” en çok kullandıkları tesellidar mefhumlar.  Bu konularda yayınlanan kitaplar en çok satıyor, seminerler ve eğitim seanslarına avuç dolusu para akıtılıyor. 

Ne derece başarılı olunuyor? Hali âlem şahit!  İnsanlığın, “Ben kimim? Nereden geldim? Nereye gideceğim?” soruları bir rehber olmadan hep yarım cevaplanıyor. Kalp, ruh, akıl, nefis tam anlamıyla tatmin olmuyor.  Bir saray gibi donatılan Kâinatın ve muhterem cihazlarla techiz edilen insanın, iç âlemindeki sırları açıklayan bir rehber ve muallime ihtiyaç var. Nübüvvet müessesesi insanlığın bu ihtiyacını karşılıyor işte. 

Ünlü bir yabancı derginin yaptığı araştırmalar neticesinde, insanlık tarihi boyunca, çevresindekilerle en iyi iletişimi sağlayanların peygamberler olduğunu tesbit ettiğini okuduğumu hatırlıyorum. Onlar hiçbir ücret ve menfaat talep etmeden çektikleri bütün sıkıntılara insanlığı doğru yola çağırma vazifesinde bir an bile tereddüt etmediler. Son Peygamber (asm) 14 asır önce, Arabistan Yarımadası’nda öyle bir iman inkılâbı gerçekleştirdi ki, geleneklerine sıkı sıkıya bağlı, kızlarını diri diri gömmeyi şeref bilen, hakkı kuvvette gören, “Sen çalış, ben yiyeyim!” inancına sahip vahşi bir kavmi, ahlâkların en güzeli ile donatıp, o günün medeni ülkelerine üstad yaptı. Kalplerin sevgilisi, akılların muallimi, nefislerin terbiye edicisi, ruhların sultanı oldu. Elinde kırk cihette mu’cize olan bir ferman, dilinde gönülleri okşayan hakikatlerle bütün insanlığa ve mahlûkata ezelî bir hutbeyi okudu ve manen hâlâ okuyor. Kâinat sarayında yolunu şaşıran, sarayın sırlarını merak eden misafirlere tebligatta bulunuyor, duyuyor musunuz? “Ey ahali! Şu kasrın meliki olan seyyidimiz, bu şeylerin izharıyla ve bu sarayı yapmasıyla, kendini size tanıttırmak istiyor; siz dahi O’nu tanıyınız ve güzelce tanımaya çalışınız. Hem şu tezyinatla, kendini size sevdirmek istiyor; siz dahi O‘nun san’atını takdir ve işlerini istihsan ile kendinizi O’na sevdiriniz. Hem, bu gördüğünüz ihsanat ile size muhabbetini gösteriyor; siz dahi itaat ile O’na muhabbet ediniz. Hem şu görünen in’am ve ikramlar ile size şefkatini ve merhametini gösteriyor; siz dahi  şükür ile O’na hürmet ediniz...” Onun tebliğini dinliyorlar ve “Esselamü aleyke ya eyyühe’l üstad! Şöyle bir muhteşem sarayın senin gibi sadık ve müdakkik bir muarrifi lâzımdır. Seyyidimiz sana ne bildirmişse lütfen, bize bildiriniz!” 

Son Peygamber (asm) 14 asır önce, Arabistan Yarımadası’nda öyle bir iman inkılâbı gerçekleştirdi ki, geleneklerine sıkı sıkıya bağlı, kızlarını diri diri gömmeyi şeref bilen, hakkı kuvvette gören, “Sen çalış, ben yiyeyim!” inancına sahip vahşi bir kavmi, ahlâkların en güzeli ile donatıp, o günün medeni ülkelerine üstad yaptı. Kalplerin sevgilisi, akılların muallimi, nefislerin terbiye edicisi, ruhların sultanı oldu.  Elinde kırk cihette mu’cize olan bir ferman, dilinde gönülleri okþayan hakikatlerle bütün insanlýða ve  mahlûkata ezeli bir hutbeyi okudu ve manen hâlâ okuyor. Kâinat sarayında yolunu şaşıran, sarayın sırlarını merak eden misafirlere tebligatta bulunuyor, duyuyor musunuz? 

“Ey ahali! Þu kasrın meliki olan seyyidimiz, bu şeylerin izharıyla ve bu sarayı yapmasıyla, Kendini size tanıttırmak istiyor; siz dahi O’nu tanıyınız ve güzelce tanımaya çalışınız. Hem şu tezyinatla, Kendini size sevdirmek istiyor; siz dahi O’nun san’atını takdir ve işlerini istihsan ile kendinizi O’na sevdiriniz. Hem, bu gördüğünüz ihsanat ile size muhabbetini gösteriyor; siz dahi itaat ile O’na muhabbet ediniz. Hem şu görünen in’am ve ikramlar ile size şefkatini ve merhametini gösteriyor; siz dahi  şükür ile O’na hürmet ediniz...” 

Onun tebliğini dinliyorlar ve “Esselâmü aleyke ya eyyühe’l üstad! Şöyle bir muhteşem sarayın senin gibi sadık ve müdakkik bir muarrifi lâzımdır seyyidimiz sana ne bildirmişse lütfen, bize bildiriniz!” “İşittik ve itaat ettik!” diyorlar.  (Bediüzzaman Said Nursî, 11. Söz) Evet, 14 asır boyunca bütün mü’minler, onun bu kâinat sarayını çınlatan dersini dinleyip, anlattıklarını tasdik edip, hayatlarına uygulamaya çalışıyorlar. İşittikleri, anladıkları ve yaşayarak itaat ettikleri ölçüde, kâinatın sırlarını, kendi iç âlemlerinin sırlarını, Kur’ân’ın sırlarını çözüyorlar. Aziz bir misafir olarak bu fani dünyada ağırlanıp, baki ve ezeli bir âleme dâvet ediliyorlar. Gücenen, gücendiren, küsen ve küstüren olmuyorlar. Biliyorlar ki, değmiyor dünya böyle şeylere!

Okunma Sayısı: 1028
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı