Bediüzzaman Hazretlerinin tabiriyle Kur’ân’ın emrine muhalif giden “sefih medeniyet” Kur’ân’ın kadınlar hakkındaki hükümlerini “esaret” olarak değerlendirir.
Oysa ki Kur’ân’ın kadınlar hakkındaki hükümleri hem yaradılışlarına uygun, hem adil ve hikmetlidir… Rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti’nin, “İslâm kadınları kafesler altına alıyor diyenler, aslında kadınları kafeslemek isteyenlerdir” tesbiti hakikati çok veciz bir şekilde ifade eder.
SEFİH MEDENİYET İÇİN İSLÂM KADINI
Batı dünyasının İslâm kadınına biçtiği model ya pazarda köle olarak satılan köle kadınlar ya da haremde keyfeden “ucuz meta” hükmündeki hür kadınlardan ibarettir. Neticede Batı dünyası için Doğu kocaman bir haremdir!
Ressamların tablolarında, seyyahların hatıralarında, mütefekkirlerin makalelerinde kadın için biçilen değer budur!
Tarihte olduğu gibi günümüzde de bu yargı Ortadoğu’daki Afganistan’daki operasyonlar çerçevesinde “burkalı kadın” tiplemesi üzerinden devam etmektedir.
Peki, İslâm tarihinde kadınlar nasıl yer aldılar? Gerçekten var mıydılar? İlim dünyasında nasıl izler bıraktılar?
MUHADDİS HANIMLAR
Hadis rivayetine gösterilen hassasiyet dolayısıyla kadınlar İslâm tarihinde zaten hep vardır. Sonraki dönemlerde de evliya menkıbelerinde, şiir kitaplarında, hadis kitaplarında muhaddis, şair, muhakkik (araştırmacı) olarak hep yer aldılar.
MODERNLEŞME VE KADIN
“Modernleşme” tartışmalarının yapıldığı Osmanlının son dönemlerinde “yeni kadın anlayışı” da tartışılır oldu. Zira yeni toplumu inşa edecek olanlar da yine kadınlardı. O yüzden kadının eğitimi önemliydi. “Yeni eğitim anlayışı” içinde Batı diline hâkim, Batılı hayat tarzını benimsemiş hanımlar yetiştirmek hedeflendi. Misyoner okulları açılmaya başlandı ve Batılı eğitim tarzı yavaş yavaş benimsenmeye başlandı. Batılı mürebbiyeler evlerde özel eğitimler vermeye başladılar.
Osmanlının son dönemlerinde yazılan edebi eserlerde romanlarda, piyeslerde, mütefekkirlerin eserlerinde bu anlayışın izlerini görmek mümkündür.
SULTAN ABDÜLHAMİD VE KIZ OKULLARI
Bu durumun tehlikelerini sezen Sultan Abdülhamid eğitim konusuna özel itina gösterir. İstanbul yoğunluklu olarak Osmanlı topraklarında Kız Rüşdiyeleri açar. Okullarda kızlara özgü dersler konarak onların hem iyi bir ev yöneticisi, hem de bir anne ve eş olmaları amaçlanır. Ardından Kız öğretmen okulları, kız idadileri ve sultanileri ve nihayet kızlar için yüksek okul imkânı sağlanır. Hanım öğretmenler devlet tarafından “şefkat nişanı” ile ödüllendirilir. Ancak bu okullar uzun ömürlü olmaz, I. Dünya Savaşı ve diğer sebeplerden dolayı çoğu kapanır. (http://www.akademikbakis.org)
Beri yanda o dönemde “her türlü değişime kapalı” klâsik eğitim tarzı yine devam etmektedir. Hanımlar mahalle mekteplerinde hocalarından din eğitimini almaktadırlar. Bugün yaygın bir şekilde devam edegelen bir eğitim tarzıdır bu.
“Modernleşelim, ama geçmişimize de sahip çıkalım!” diyen Osmanlı aydınları da vardır.
Millî Şairimiz Mehmet Âkif’in şiirlerinde bu çalkantılı dönemin izlerini görmek mümkündür.
MEDRESETÜZZEHRA PROJESİ
Bediüzzaman Hazretleri “Medresetüzzehra projesi”ni işte bu çalkantılı dönemde gündeme getirir, ölümüne kadar da bu eğitim projesini zamanın getirdiği gelişmelere göre güncelleyerek canlı tutar. Din ve fen ilimlerinin mezcolduğu, cehalet ihtilâf ve zaruret hastalıklarına derman olacak bir projedir bu.
Risale-i Nur yüz otuz parça eseriyle bu eğitim projesinin müfredatını oluşturur. Bu projeyi hayat rehberi yapan erkeklerin yanında kadınlar da vardır.
HÜLÂSA
Geçmişimizi bilmezsek geleceğimizi planlayamayız. Bizden önce hayat yolunu adımlayan saliha ve âlime hanımların ayak izlerini takip etmek, nasıl yaşadıklarını öğrenmek istikbali planlamak açısından bize yol gösterici olacaktır.
Özellikle de hayat yolunun başlangıcındaki genç kızlarımız için.
Yazı dizisi niyetiyle başladığım bu çalışmada duâlarınızı beklerim.