“Ölmeden önce görülmesi gereken yerler” diye herkesin kendine göre bir listesi vardır ya benim listemde artık Van da var.
Gidip mutlaka görmelisiniz bu şirin şehri.
Uçaktan şehri izlediğinizde uçsuz bucaksız kel dağlar arasında birdenbire deniz gibi yeşilden maviye onlarca ton geçişi içinde beliriveren Van Gölü sizi çok şaşırtıyor. Gözlerinizi alamıyorsunuz o güzellikten. “İlginç bir şehir!” diyorsunuz önce, sonra o güzel insanlarını tanıdıkça, şehir içinde tarihî mekânları dolaştıkça cazibesine kapılıp gidiyor “şirin, kendine has güzellikleri olan çok hoş bir şehir” ifadeleri dilinizden dökülüveriyor.
Risale-i Nur’da okuduğunuz mekânları, yekpare bir taş dağ üzerine oturtulmuş Van Kalesini, Horhor Medresesini, Horhor suyunun sesini, eski Van şehrini gözünüzle görüp tefekkür etmek çok daha başka. İhtiyarlar Risalesi’nde Van ile ilgili yerleri okurken bile gözyaşlarınızı tutamadığınız mekânları yerinde temaşa etmek, Üstadı ağlatan manzaraları hayalen düşünmek bir başka iklime götürüyor insanı… O günlerden bugüne Risale-i Nur’un intişarı, dünyanın dört bir yanına yayılması şevk veriyor insana. “Seyahatte sıhhat var” hakikatini bir kez daha doğruluyorsunuz. Risale-i Nur’da zikredilen mekânları ölmeden görmek gerek!
Bediüzzaman Mevlidi vesilesiyle gittiğimiz Van’da sohbet mekânımıza gelirken arabada ibretli bir olay anlatıyor Hatice ve Gülsen kardeşim. En son yaşanan Van Depreminde hanımların sohbet mekânının bulunduğu sitede bütün apartmanlar yıkılır, sadece ortada dershanenin de bulunduğu apartman kalır. Yanındaki inşaat çalışmaları devam ederken dershaneye giriyoruz.
Van’da hanım Nur Talebeleriyle de görüştük. Dersler, sohbetler, mini röportajlar yaptık.
Sohbet-i ihvan, tilaveti Kur’an, münacat-ı Rahman
Van’da 1950’li yıllarda hanımların Nur derslerini düzenleyen Remziye Ablanın nuranî yüzünü seyredip söylediklerini tefekkür ederken “Ahir zamanda ihtiyare hanımların dinlerine tabi olunuz!” hadisinin ne demek olduğunu görerek anlıyorsunuz. Remziye Abla o tatlı Van şivesiyle, “Bilirsiniz dünyada insana tam huzur veren üç şey vardır: “Sohbet-i ihvan, tilâveti Kur’ân, münâcat-ı Rahman. Bu sözü şimdi biz yaşıyoruz” diyor… Yine Van’ın emektar şefkat kahramanlarından Ruhan Sofuoğlu Abla gençlere tavsiyede bulunuyor.
Merhum Halil Uslu Ağabeyi rahmetle yâd ediyoruz birlikte.
Bediüzzaman Hazretlerinin Kastamonu sürgününde hizmetinde bulunan Vanlı Çaycı Emin Ağabeyin küçük kızı Mariye Hanımla da tanışma imkânı bulduk, babasıyla ilgili ilginç hatıralarını aldık. O ibretli hatıraları sonraki yazımızda aktaracağız.
Van’ın lâtif, zarif, nazif şefkat kahramanları sadece kendi aralarında değil, mahlûkata karşı da çok hassaslar. Yemekten artan yiyeceklerin zerresini israf etmiyorlar. Köpeklerin yiyecekleri yağlı tarafından iri ekmekler tarzında, kedilerinki biraz daha küçük ve yumuşak lokmalar halinde, kuşlarınki ise ufalanmış kırıntılar halinde ayrı ayrı hazırlanıyor ve ikram ediliyor. Bu işi vazife bilen Filiz Ablamızın ve asistanının (!) hayvanat ordusundan meydana gelen dostları var. Gördüklerinde onların peşinden giden, patileriyle onları kucaklamaya çalışan dört ayaklı dostlar. Öyle bir eğitim almışlar ki, etrafı pisletmeden yemeklerini yiyip edepleriyle gidiyorlarmış. Maceralarını tebessümle dinliyoruz…
Hülâsa
Her şeyin Allah’ı zikrettiğini eserleriyle açıklayıp, fareleri besleyen, karıncalara çorbasının tanelerini veren, kedileri dost edinen, sineklerin hukukuna dikkat edip, yaradılış hikmetlerini anlatan bir Üstadın talebeleri insanların hukukuna, emniyetine, hayatına eşref-i mahlûkat olarak gereken en güzel kıymeti verir.
Van’ın Nur kahramanlarının bu şefkat dersini beldelerinde en güzel şekilde aksettirdiğine inancımız tam. Doğu’dan şiddet haberlerinin geldiği bugünlerde onların işi daha bir zor.
Allah hepimizin yardımcısı olsun!