“Ülkemizde neredeyse her on yılda bir yapılan ihtilâller ülkeyi onlarca yıl geriye götürür”
Bu mealdeki formül cümle artık siyasî hayatımızdan çekilen, çoğu ahirete uğurlanan hakperest politikacıların dilinden düşmeyen bir hakikatti.
“Bu ülke ihtilâllerden çok çekti!” diyen rahmetli babamdan, başbakan ve bazı bakanların asılmasıyla neticelenen altmış ihtilâlinin öykülerini çok dinledik. Buğulanan gözleriyle o yıllarda radyodan canlı yayınlanan Yassıada Mahkeme safhalarını anlatır “Allah o günleri bir daha göstermesin!” derdi. Bediüzzaman Hazretleri’nin vefatını izleyen günlerde yapılan darbede, Risale-i Nur Talebeleri büyük bir baskıya maruz kalmıştı.
İlkokula yeni başladığım yıl bir ihtilâl girişimi olarak verilen 71 Muhtırası’nda sevgili babaannemin aramalarda bulunmasın diye çuvala telâşla doldurup eski evin merdiven boşluğuna sakladığı Risale-i Nur kitaplarını, o heyecanını unutmam. Sonraki zamanlarda özel bir itina ile muhafaza edilen Risale-i Nur Külliyatı’nı okumayı henüz beceremememe rağmen hecelediğimi, Sözler’in kırmızı ciltli yaldızlı kapağını pencereden güneşe tutarak parlamasını nasıl izlediğimi, sayfalarını karıştırırken içime çektiğim kokusunu da unutmam. İtinayla cam kapaklı dolaba yerleştirdikten sonra bu sefer de Risalelerin bir aradaki muhteşem görüntüsünü dakikalarca seyrederdim.
12 Eylül sabahı erkenden babamın telâşla “Kalkın çocuklar, kalkın! Bugünü hayatınız boyunca unutmayacaksınız!” diye uykudan kaldırışını, sokakta silâhlarıyla dolaşan askerleri de unutmadım. Risale-i Nur sohbetlerinin basılıp, derse gelenlerin ve okunan kitapların toparlanıp götürüldüğü zamanları da… Kıdemli Nurcuların evlerindeki kütüphanelerde mahkeme kararıyla damgalanarak sahiplerine iade edilen Risale-i Nurlar özel bir itinayla halen muhafaza edilir.
Ülkedeki dindarların kıskaç altına alındığı, başörtülü talebelerin, öğretmenlerin, dindar kamu çalışanlarının ihraç edildiği, medyadan “yeşil sermaye” olarak nitelendirilen dindar ticarî firmaların tek tek isimlerinin verilerek batırılmaya çalışıldığı, “Paranın yeşili kırmızısı olur mu?” sorularının sorulduğu 28 Şubat günlerini unutmak mümkün mü?
15 Temmuz akabinde yaşadığımız günler ise ne babamın anlattığı 27 Mayıs ihtilâline, ne benim hatırladığım 71 Muhtırası, 12 Eylül, 28 Şubat günlerine benziyor. Benzersiz!
Bu ihtilâl ve ihtilâl girişimlerinde benzeyen tek bir nokta var. Hepsi de Risale-i Nur’a baskı ve sınırlandırma konusunda ortak paydaya sahip.
HÜLÂSA
Gerçekten de Risale-i Nur Külliyatı’nın ihtilâl zamanlarıyla ilginç bir bağı vardır. İhtilâl ortamlarında yasaklanır, sınırlandırılmaya, parçalanmaya, baskı altına alınmaya çalışılır. “Her ihtilâl aslında bir cihette Nurculara yapılır” denilse acaba hata mı edilmiş olur?
Yanlış mı düşünmekteyim?
Bediüzzaman Hazretleri bu konuda yapılan bütün saldırıların boşa çıkacağını şu sözleriyle ifade ediyor:
“Risâle-i Nûr’a ve şakirdlerine ilişenler, maskara olurlar.1 Risale-i Nur Kur’ân’ın malıdır. Yasak olmaz. İlişenler ahirette şiddetli tokat yiyecekleri gibi dünyada dahi bir kısmı çabuk çarpılır. 2