"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Cemaat ve ihlâs

Yasemin YAŞAR
28 Kasım 2015, Cumartesi
Risale-i Nur’un teşekkül ettirdiği cemaat kavramının en temel dinamiği hiç şüphesiz ki ihlâs prensiplerinin yaşanmasıdır.

Meslek ve meşrep açısından teşekkül eden şahs-ı manevînin bütün azaları Allah rızası için bir araya gelmektedir. Zaten hayat-ı insanî nasıl bütün azaların birbiriyle uyumu, birlikteliği, aynı maksada hizmet etmesi, rekabet etmeden tam bir ittihad etmesiyle çalışıyorsa, şahs-ı manevînin hayatı da ancak bu vahdet, ittihad, tesanüd, uhuvvet prensipleri ve bunların da temelindeki ihlâs ile mümkün olacaktır.

Bediüzzaman’ın İhlâs Risaleleri bu pencereden okunduğunda, iki önemli bakış açısını görmekteyiz. Birisi bu eserlerdeki prensipler çerçevesinde şahs-ı manevînin nasıl teşekkül edeceği, cemaat bilinci ve tesanüd, uhuvvetin nasıl tesis edileceği noktasındaki ihlâs; diğeri de şahsın önce yaratıcısıyla sonra da diğer mahlûkatla iletişimindeki ve amellerindeki ayarın belirleyicisi olarak, ihlâstır.

Bediüzzaman, kendi ekseninde bir cemaat teşekkül ettirmek yerine Risale-i Nur eksenli bir cemaat teşekkülü oluşturmuştur. Bu nokta zaten bu camiayı tarikatlardan ayıran en önemli göstergedir. Bu teşekkülün olmazsa olmaz temel dinamiği de hiç şüphesiz ihlâs düsturlarıdır. Adeta bir tedavi ünitesi gibi işleyen bu ihlâsa dair prensipler ve sırlar sayesinde hem kişinin şahsiyet gelişimi tamamlanmakta hem de şahs-ı manevî denilen ittihad etmiş büyük şahsiyet oluşmaktadır.

Evet cemaat, hizmet etmek için vardır. Fakat nihaî hedef, hizmet değil Allah’ın rızasını tahsildir. Eğer bu nihaî hedefte sapma olur veya “ikinci bir niyetle inkıtaa uğrarsa” yani fıtrî olan hal ikinci bir niyetle fıtrîlikten çıkar ise, bu fıtrî halin olmadığına işaret eder. Burada bir parantez açıp şöyle izah edebiliriz. Bir hizmet-i imaniyenin, sadece Allah emretti diye ve neticesi rıza-i İlâhî olarak yapılması fıtrî bir niyettir. Fakat bu fıtrî niyeti başka bir niyetle meselâ “Şu hakikatleri güzelce anlatıyım, dinleyenlerin sayısı artsın, ihlâslı bir şekilde ders yapayım da Allah’ın rızasını kazanayım” derse işte o zaman ihlâs kaybolur. (Bkz: Mesnevî-i Nuriye)

İşte o zaman hizmet cemaate adam kazandırmak, kurumsallaşmak, kamusallaşmak, teveccüh-ü âmmede mevki sahibi olmak, tâbîlerin sayısını arttırmak vs. gibi amaçlara hizmet eder. Zira dinî cemaatler ne çıkar amaçlı bir şirkettir, ne iktidar heveslisi bir siyasî örgütlenmedir, ne de taraftar toplayan bir sivil toplum kuruluşudur.

Bu hususiyetler unutulduğunda, daha doğrusu nihaî hedef olan rıza-i İlâhî unutulduğunda o zaman cemaat muhabbet fedailerinin değil husûmet fedailerinin çarpıştığı, fitnenin olduğu veya dünyevî amaçlı örgüt haline geldiği, getirildiği veya itham edildiği bir duruma düşecektir.

Cemaatlerin en büyük nihaî hedefi olan rıza-i İlâhîden uzaklaşmasının bir tokadı olarak kemiyet ve keyfiyet anlayışı sarsılacak ve nâehiller veya kötü niyetliler hizmetlerin içine sızacaklardır. Elde edilen dünyevî her kazanım ve statü rekabet damarlarını depreştirecek ve yapılan hizmetler rıza-i İlâhîden uzaklaşıp bazı süflî hissiyatların tatminine hizmet edecektir.

Halkın rızası mı, Hakkın rızası mı dengesi bozulduğundan ihlâsın tam zıddı olan ve halkın rızasını tahsili gerektiren riyakârlıklar, dalkavukluklar ve yalancılık ortaya çıkacaktır.

Hasılı; daha bunun gibi nice vahim neticelerle bugün cemaatler boğuşmaktadır. “Siz doğru yolda oldukça sapıtmış olanlar size zarar vermez.” (Maide 105) âyetinin işaretiyle, sapıtmış olanlar bize zarar veriyorsa doğru yolda olup olmadığımızı sorgulamak gerekiyor.

Evet bazen insan, bazı nefsanî tatminlerine ve enaniyetine hizmet için, ‘Şahs-ı manevîyi düşündüğüm için’, ‘Hak ve hakikat adına’ gibi isimleri takabiliyor. Şeytan—adeta köpek gibi—bir taraftan kovuyorsunuz diğer taraftan geliyor, hiç vazgeçmiyor. İyi niyet, hizmet, doğruyu söylemek, hakikat, kişilik, duruş vb. kılıflar altında tesanüdü bozacak, ehl-i iman kardeşlere adavete sevk edecek hilelerle yaklaşabiliyor.

Bu yüzden bu noktalara çok dikkat etmek ve her sözü, davranışı, duyguyu ihlâs ölçeğinde değerlendirerek hayatı, hadiseleri okumak doğru olacaktır. Yoksa hem bu hizmet-i imaniyedeki kardeşlerimizin hukukuna tecavüz, hem şahs-ı manevîyi zayıflatmak, hem müsbet hareketi terk etmek, hem ihlâsın zıttı olan riyakârlık gibi su-i ahlâka girmek, hem de tevfik-i İlâhînin celbine vesile olacak yüksek hasletlerden uzaklaşmak gibi pek çok vahim ve veballi işlere imza atılacaktır. Bu da hizmetin içinde, üstelik belki de doğrunun içinde iken ihlâssızlıkla kaybetmek anlamına gelecektir. 

İşte böyle bir durumda aynı camiadaki kardeşin sana hasım da olsa veya başka bir meşrep ve cemaatten de olsa uhuvvet dairesindeki kardeşlik gereği o meselede yenmeyi bırakıp, haklılığı ispat ederken kardeşliği zedeleyecek sözlerden, gıybet ve iftiralar gibi su-i ahlâklardan vazgeçip, ihlâs ile hareket gereklidir. Madem ihlâsın daisi rıza-i İlâhîdir, o hallerden Allah razı değildir ve madem mesleğimiz haliliye ve meşrebimiz hıllettir, hılletin üssü’l-esası da SAMİMÎ İHLÂSTIR...

Okunma Sayısı: 1705
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Muhammed Önder

    28.11.2015 02:39:06

    Tebrik ederim...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı