Başkalarının gözünde ne olduğumuza, kim olduğumuza verdiğimiz kıymet ve mutluluğumuzu bunlar üzerine bina etmek insanî zayıflıklardan biri olsa gerek.
Oysa insan birazcık düşünse başkalarının gözünde ne olduğu düşüncesi mutluluk açısından çok da önemli olmadığını anlayacaktır.
Gerçekte kendi ile ilgili ne olduğu ve neye sahip olduğu noktasındaki yoksunluk ve yetersizlik karşısında insan, bu boşluğu başkalarından duyacağı övgüler, medihler ile doyurmakla tatmin edeceğini sanır.
Aynı ruh hallerinde olanları, onaylanmak övülmek ne kadar mutlu ediyorsa, tenkit, eleştiri ve küçümseyiş de bir o kadar incitir.
Yani insanın onur duygusu “Kim olduğu düşüncesi”, başkalarının bilmelerine ve düşüncelerine bağlı kalmışsa, o insanın, iç huzuru, mutluluğu yakalaması ve gerçek şahsiyete kavuşması mümkün olmayacaktır.
Bunun için kişinin başkalarının görüşlerine karşı olan duyarlılığını hafifletmesine ihtiyaç vardır. Bu hem enenin okşandığı hem insafsızca eleştirildiği hallerde de gereklidir. Zira başkalarının görüşü ve düşüncesinin kölesi olmak hasta bir ruh halini netice verir.
Kendi değerini gerçekte ne olduğu değil, başkalarının gözünde ne olduğunda aramak zorunda kalan bir kimse, derinleşemez, kemâlata doğru gidemez, kişilik oluşturamaz.
Bu yapıların, hastalıklı bir hassaslıkla, sık sık hastalanan özgüvenlerinin, incinmişliklerinin altında başkalarının görüşü, “El alem ne der?” anlayışı yatmaktadır.
Hasılı, bütün endişelerimiz, kaygılarımız, gücenmelerimiz, kızmalarımız, korkularımız çoğu durumda başkalarının görüşüyle ilgilidir. Kıskançlıklar ve nefretler de büyük oranda aynı kökten beslenmektedir.
İnsan hayatında “Başkalarının ne düşündüğüne takılmadan kendi iç değerleri, zaaf ve zayıflıkları ile meşgul olmasını bilebilirse, bu müthiş dönüşümü başarabilirse bunun sonucunda iç huzuru, neşeyi bulacak ve daha sağlam, daha güvenli bir duruşu, sakin davranışları olan bir insan olacaktır.
Kendini bilen, kendi kabiliyet keşfiyle uğraşan ve kendi zaaflarıyla meşgul olan bir yaşama biçiminin iç huzur üzerinde inanılmaz olumlu etkisi vardır. Zira bu durum büyük ölçüde, bizi sürekli başkalarının gözü önünde yaşamaktan ve onların görüşlerini, yargılarını, övgülerini dikkate almaktan uzaklaştırması ve bizi kendimize geri vermesi anlamına gelecektir.