Yıllardır Risale-i Nur dersleri dinliyor ve okuyoruz. Lâkin sadece bir ihlaslı ders ehl-i dalâletin şahs-ı manevisini öldürmeye kâfi iken neden bu kadar tesirli olan dersler, şahsî hayatımızdaki problemlere bir tiryak olamıyor? Veya bazen elimiz altında bize bu kadar yakın iken neden elimize almıyor, istifade ve istifaza edemiyoruz?
Öncelikle şunu ifade etmek gerekir ki, buradaki problem Risale-i Nur’da değildir. Nasıl ki iman bir ilâçdır ve bu ilâcın tesirini arttıran ihlâslı ibadetlerle takviye edilmesidir. Aynen bunun gibi Risale-i Nur’u da sadece okumak yetmez. Okuduklarımızı hayata geçirecek ciddî bir niyet ve duâ operasyonuna ihtiyaç vardır. Hem istifade etmek de, istifaza etmek de gerekir.
Risale-i Nur’a muhatap olurken yaptığımız bazı ihmaller istifade ve istifazayı ciddî oranda olumsuz etkilemektedir. Kişinin aklına güvenmesi veya bilgilerini, malûmatlarını yeterli görmesi, ülfetle bakış gibi durumların en acil cezası olarak Risale-i Nur kendisini kapatmakta, okutmamakta ya da okuduğunu anlayamamak gibi bir tokat vurulmaktadır.
Risale-i Nur’daki hakikatler ancak ciddî bir tefekkür-i imaniye ile beraber kişinin acziyet ve fakriyetini anlaması neticesinde bir ihsan ve lütuf eseri olarak gelecektir.
Buradaki istifadesizliği, münkeşif ve münkabız hallerle karıştırmamak gerekir. Çünkü bu hâl insanî bir gereklilik olduğu gibi, insanın enaniyetini şişirecek durumlardan uzaklaştırmak noktasında bir ihsan olabilir.
Burada bahse konu olan nokta, kişinin Risale-i Nur’u bilmesine rağmen, dairesi içinde olmasına rağmen, hatta derslere muntazaman katılmasına ve hatta fedakârane hizmet etmesine rağmen nefsi ıslâh noktasında veya su-i ahlâkı düzeltme noktasındaki istifadesizliğidir.
Bu meselenin elbette birçok sebebi olabilir. Lâkin burada benim tesbit edebildiğim en önemli sorun, kalplere yerleşen hastalıklardır. Hastalık tedavi edilmeden Risale-i Nur’dan istifade etmek zor olacaktır. Zira Risale-i Nur dem ve damarlara sirayet eden tahkiki iman dersleriyle, ölen lâtifeleri dahi diriltebilecek tesirde eserler olmasına rağmen, bazı ruhlarda bu tesir oluşmuyorsa bu o ruhta ve kalpteki bazı hastalıklardan kaynaklanmaktadır.
İmamı Rabbanî, imanın içindeki lezzetleri hissedemeyenleri anlatmak için bir misal verir. Safra hastaları şekerin tadını bilmezler. Şekerin tadının nasıl olduğunu anlatmakla da hissedemezler. Ancak hastalık tedavi edildiğinde şekerin gerçek tadını anlayabilirler. Aynen onun gibi Risale-i Nur’dan tam istifade edebilmek için hastalıklı kalplerin tedavi edilmesi gerekir.
Tabiî, şu da bir gerçektir ki hastalığın tedavisi de yine Risale-i Nur’la olacaktır. Nasıl ilim enaniyete sebep olabildiği gibi, enaniyetin ilâcı da yine ilimdir.
Meseleye bir de şu açıdan yaklaşacak olursak, bir yerde bir değişim, bir yenilenme yapılacaksa, önce temizlik sonra tezyin yapılır. Kalplerdeki değişim için de “önce def-i şer, sonra celb-i nef” lâzımdır. Def-i şer ise ciddî bir tövbe, nedamet, duâ, halis bir niyet ve sabır gerektirir. Yani günahlarıyla barışık yaşayan bir insan kirli ve eski eşyaların bulunduğu ortama yeni ve güzel eşyalar getirerek tezyin yapmaya çalışan kişinin durumuna benzer.
Bu yüzden Risalelerden istifade edebilmek için manevî hayatın tâhir (temiz) olmasına dikkat etmek, takvalı (yani günahlardan şiddetle içtinap eden) bir hayat sürmeye gayret etmek şarttır. Tâ ki dinlediğimiz hakikatler kalplerde ma’kes bulabilsin, yerleşsin ve yaşansın.
İnşaallah Risale-i Nur’dan istifade etmenin şartlarına haftaya devam edeceğiz.