Şifa’ül- kulüp, likaül- mahbup” ‘kalplerin şifası sevgiliye kavuşmakla olur’ anlamındaki bu yazı genelde İslâm mimarisinde köprüler ve kemerler üzerine yazılan bir yazıdır.1
Tasavvufta köprü Cennet ile dünya arasındaki geçişi sembolize eder. Köprünün, dinî literatürde karşılığı ‘kantara’ tabiridir.
Mimaride köprüler ve kemerler genelde iki noktayı birleştiren, bir araya getiren taşıyıcı unsurlardır. Yani kemer veya köprü üzerine binen ağır yükü belli bir basınçla bütün yüzeyi kapsayacak biçimde dengeli bir biçimde dağılımını sağlayan taşıyıcı unsurlardır.
Bu anlamlar muvacehesinde ‘köprü’ ve ‘kemer’ kavramlarının işlevselliği ile beraber sembolik anlamı düşünüldüğünde yukarıdaki yazı yani ”Şifa’ül- kulüp lika’ül mahbup” sözü ve anlam karşılığı olarak ‘kantara’ kelimesinin kullanılması çok manidardır.
İslâmî inanışta “namaz dinin direği, zekât ise İslâm’ın kantarası” yani köprüsü anlayışı vardır. “Demek birisi dini, diğeri asayişi muhafaza eden iki ilâhî esastır. Bunun için birbirleriyle bağlanmışlardır.” 2
Zekât müessesesine kantara tabiri yani köprü mânasının verilmesi mânidardır. Namaz nasıl bireysel dik duruşu şahsiyeti, kişiliği, kulluğu sağlamlaştıran bir emir yani direk sütun ayak anlamında kullanılmışsa, zekât da sosyal hayatı nizam altına almak, muhafaza etmek, adâleti sağlamak, sosyal dengeyi kurmak v.s. gibi anlamlarla köprü kemer sembolik anlamları mânâsında “kantara” tabiri ile isimlendirilmiştir.
Bundan başka genelde kemer ve köprüler üzerine yazılan sözle de anlam bağı kurulduğunda nasıl köprü, kemer iki noktayı birbirine bağlayan unsurlarsa, uhrevî olarak da kalplerin şifası ancak mahbuba ona kavuşmakla olur anlamında bir mana ifade eder ki; bu da ona kavuşmayı yani köprüyü lüzumlu kılar. Köprü ise namazdan sonra zekâttır.
Ayrıca bu mânâlı yazı, Osman Hamdi Bey’in meşhur, “Kaplumbağa Terbiyecisi” adlı eserinde bir pencere kemeri üzerinde görülmektedir. İrili ufaklı beş kaplumbağa, duvarlarındaki çinileri dökük bir tarihî medrese veya cami içerisinde kırmızı giysili, sakalları beyazlamış, beli hafifçe bükülmüş sırtında dervişlik geleneğinde kullanılan fakir çanağı ve elinde ney’i olan bir ihtiyar şeklinde tasvir edilmiş bir tablodur.
Bu tablodaki ifadelerin sembolik, ikonografik, metaforik anlamlarına bakıldığında beş adet kaplumbağa teslim edilen ve onları eğitmeye çalışan bir ihtiyar vardır. Bu eğitimi de ney’le yapmaktadır. Lâkin kaplumbağalar ney sesine duyarlı değildir. Dolayısıyla bu ihtiyar kaplumbağaları mı terbiye etmekte yoksa terbiye olmayanları terbiye ederken kendi mi terbiye olmaktadır.
Elbette pek çok anlam ifade eden ve hakkında pek çok yorumlar yapılan bu tabloda konumuzla alâkalı olarak kemer üzerinde “Şifa’ül- kulüp, likaül- mahbup” ifadesi dikkat çekici bir biçimde yine bir kemer üzerine yazılmıştır.
Hasılı, ecdat san’atın içine, san’ata dair, görselliğe dair, mimarlığa dair, bir takım şifreler koyduğu gibi, taşa yazdığı yazılar, kitabeler ile de mana anlamıyla şifreler koymuştur.
Dünyalık bir nesneye, mimarî forma, tabloya v.s. bakarken ahireti hatırlatma, manaya yönlendirme, kulluğu ve beşerî yolculuğu unutturmama, mülkten melekûta intikali sağlama gibi bir misyon taşımıştır. Belki de gerçek san’atçılık ve Sani isminin hakikatli bir tecellisi de bu şekilde cilvelenmektedir.
Dipnotlar:
1- Ahmet ÇAYCI, İslâm Mimarisinde Anlam ve Sembol, Palet yay. Konya, 2018.
2- İşaratü’l İ’caz.