"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Öfkeyi yutmak hasta eder mi?

Yasemin YAŞAR
18 Ağustos 2018, Cumartesi
Basit bir yol verme tartışmasının bile cinayetle sonuçlandığı bir dünyada yaşamaktayız.

Enaniyetlerin tavan yaptığı, ezilmişlik, çaresizlik ve güçsüzlüğün meydana getirdiği komplekslerin, bazen dışa vurumu şeklinde olan öfke ve nefretin kasıp kavurduğu bir ülke ve insanlık manzarası ile karşı karşıyayız.

Hiç gözünü bile kırpmadan çocuğunu, eşini, anne babasını, arkadaşını, komşusunu öldürebilecek duruma gelen insanların sayısı her geçen gün artmaktadır. Bu da ciddî buhranların ve sosyal patlamaların habercisi görünmektedir.

Bakara Sûresi’nde Cenâb-ı Hak takva sahiplerinin vasıflarından bahsederken, “O takva sahipleri ki bollukta ve darlıkta bağışta bulunanlar, öfkelerini yenenler (yutanlar) ve insanları affedenlerdir. Allah bu şekilde davranan ihsan sahiplerini sever.” buyurmuştur.

Âyet-i kerimenin satır aralarına, ayrıntılarına, bağlantılarına dikkat gereklidir. Zira şeytan bazen âyetleri okutur, saf bir zihinle algılayıp, çok da kolay yaşayabileceğimiz kulluk davranışlarını, saf olmayan zihinlere yaşanması imkânsız bir durum gibi sunabilir. Bu da teklif-i malayutak bir durum olur ki, emr-i İlâhî bundan münezzehtir. Çünkü âyette, “öfkelenme” değil, “öfkeyi yutmaktan” bahsedilmektedir. Çünkü öfke insanî bir hal olup, ifrat ve tefriti olduğu gibi vasatı da olan, yani ahlâk-ı hasenenin bir şubesi olan şecaatin temel duygusudur aynı zamanda.

Âyetin devamında da aslında, kâmil bir imanın yansıması olan bir halden bahsedilir ki o da öfkelenip, öfkenizi yuttuktan sonra insanları bir de affetmektir. Tam da Hazreti Ali örneğinde olduğu gibi. Öldürmek için yatırdığı kâfirin, yüzüne tükürmesi zamanında, onu öldürmekten vazgeçmesi durumudur ki, içerisinde pek çok psikolojik ve sosyolojik dersler barındırır. Cihad gibi mukaddes bir amaç için tam öldüreceği anda, vasat öfkenin dorukta olduğu bir halet-i ruhiye içerisinde, hızlı bir intikal ile nefsin karışmasını ayırt edebilme hali, kemalatın doruk noktası olsa gerektir. Ne muhteşem bir iletişim dersi, ne muhteşem bir iman yansıması.

Âyet-i kerime öfkenin yutulması dersini verirken, modern bilim bize öfkenin bastırılmaması, hatta dışarı çıkarılması dersini verir. Kalp hastalığı ve mide ülseri gibi fizyolojik hastalıkların temelinde, öfkenin bastırılması olduğu söylenir. Bazı terapistler öfkelenen insanların yastık, maket vs. yumruklamasını tavsiye ederler. Oysa yapılan araştırmalar bu uygulamanın onları sakinleştirmediği, hatta saldırganlık dürtüsünü arttırdığını göstermiştir.

Peki, gerçekten öfkesini yutanlar hasta mı olur?

Yapılan araştırmalar öfkelerini açığa vuranlarda kalp hastalıklarının daha sık görüldüğünü ortaya çıkarmıştır. Tesadüfen seçilen 785 yetişkin 10 yıl boyunca takip edilir. Ve şu sonuca varılır; kendilerini haklı çıkarmak için, başkalarını suçlayan insanlar, daha fazla kalp hastalığına yakalanmışlardır.

Evet, öfke duygusuna korku eşlik ederse öfkenin şekli değişir ve saldırganlık ortaya çıkar. Öfke kontrol edilmezse nefret ve adavet hisleri yeşermeye başlar. Kontrolsüz yani ifrat haldeki bu öfke elbette stresi arttırır. Stres ise fizyolojik hastalıklara sebep olur. Fakat kontrol edilebilir bir öfkenin yani öfke duygusunun yaşanmaması değil, öfke sonrası zihnî ve fizikî süreçlerin kontrolü, aslında kişiyi olgunlaştıran ve manevî olarak hastalıktan koruyan bir süreçtir. Zaten âyet-i kerime de tam bu noktayı mü’minlerin vasıfları olarak sayar.

Öfkenin en yıkıcı ve tahrip edici tarafı öfkeliyken insan artık kendisi değildir. Davranış ve düşüncelerinin belirleyicisi, ubudiyeti, sağduyusu, karakteri değil, öfke duyduğu, nefret ettiği kişiye, karşıtlığı oluşturur. Çünkü artık o insan bütün bedeni ve iradesi ile şeytanın kumandasındadır.

Böyle bir durumda insanın öfkesini kontrol edebilmesinin yolu ve belki de en güzel yöntemi, sorunu ertelemek ve konuyu sakinleştiğinde daha doğru ve sağlıklı düşüneceği telkini yaparak ortam değiştirmektir. Kişinin öfke ânını denetleyebilmesi için de neye ve niçin kızdığını kendine sorması gerekir. Yani durmak, düşünmek kontrolü kolaylaştıracaktır. İşte zaten bu aşamaların zihindeki intikali, bir terbiye anlamına gelmekle beraber, kişiyi kemalata götüren, imanını olgunlaştıran bir süreçtir.

Hasılı, o halde önemli olan öfkelenmek değil, öfkenin akabindeki düşünme ve eyleme geçme biçimidir. Ve üstelik öfkeyi içinde tutmanın da insan psikolojisi ve fizyolojisi açısından pek de zararlı olmadığı gerçeğidir.

Bu noktadan bakıldığında öfkeyi yutmak, kontrolü en zor anda, dizginleri nefsin elinden alabilmek, iradeyi de güçlendiren ve beraberinde sağduyu, ferasetle hareket, olgunluk gibi güzel vasıfları kazandıran bir sürece dönüşebilecektir.

Okunma Sayısı: 5013
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı